FAZİLETLİ OLMAK VE NİTELİKLİ SUSKUNLUK

Başlıkta kullanılan ‘nitelikli’ kavramı, koordineli, sofistik, planlı ve iyi niyetli olmayan gibi anlamlar taşır. ‘Suskunluk’ ise ‘nitelikli’ nin tüm olumsuzluklarını üzerinde barındıran ve kınayacağımız suskunluktur. Dolayısıyla, tek başına olumlu gibi görünen niteliklilik, burada suskunluğun olumsuz olarak ele alınmasından dolayı, bu olumsuzluğunu daha da pekiştirmektedir. ‘Nitelikli dolandırıcılık’ deyiminde olduğu gibi. Suskunluğun gerekli olduğu zamanlar/durumlar vardır. Böyle süreçlerde suskunluk/susmak, zarardan çok fayda sağlayabilir. Söylenecek söz doğru bile olsa, o anda susmak gerekebilir. Kimi zaman susmak, en etkili tepkidir. Kimi zaman ise masumiyet, güçsüzlük, mazlumiyet, sefalettir. Bazen tepki iken; kimi zaman tepkisizliğin diğer adıdır. Bir duyarsızlıktır, bir teslimiyettir, riyadır kimi kez. Kimi zaman onay, kimi zaman sükunettir susmak. Karşılığının zillet olmadığı suskunluklar; bir çığlık, bir eylem, bir haykırıştır aslında. Bahsetmek istediğim ve bugün irdelemeye çalışacağım suskunluk ise ahlaksızca olanıdır yani nitelikli olanı, Rabbimizin, yapmamamızı istediği suskunluk. Bu suskunluğun duyarsızlığı, tembelliği, korkaklığı aşan boyutları vardır çünkü bu suskunluk, olumsuz yönde bilinçli bir eylemdir. İyi niyetler barındırmayan, planlı bir tercih ve kapsamlı bir harekettir. Sadece dilimizde konuşmayız ve sadece dilimizde susmayız; sadece başkalarına susmayız ve sadece başkalarına konuşmayız. İlkin kendimize söylemeliyiz ne söylenecekse. Talep ettiklerimizi, başkalarına hatırlattıklarımızı, kendimiz yapma çabasında olmalıyız. Yapmadığımızı, insanlardan talep etmemeliyiz. Kendimiz susuyorken, başkalarını suskunlukla suçlayamayız. En çok kendimize karşı tepkili hatta kınayıcı olmalıyız. En etkili susmayış, örnek olmaktır. “Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır.“/Saff:2-3 Susmamak Peygamberi bir ameldir, insan olmanın ana kodlarının başında gelir. Susmamak “la” ile başlar. “La”, sürekli bir temizlenme, temizleme eylemidir. Susmamak süreklidir, son nefese kadar, kıyamete kadar devam eder. Tüm kötülükleri düzeltme görevimiz, yetkimiz ve sorumluluğumuz vardır. “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” hadisi, bu bağlamda önemli bir ilkedir. Susma veya susmama talimatını ilah verir; başkasına bu yetki verilmez, verilirse şirk oluşur. Susmamak bir bedel gerektirir. Susmamak riske sokar. Susmayanın kaybedecekleri vardır. Elbette kazandıracakları daha fazladır. Ama susmamak zordur ve insan zoru seçmeye eğilimli değildir. Ne zaman susmamız veya susmamamız gerektiğini belirlemeye kalkışanlara karşı da; bu yetkinin kendisinde olmadığını hatırlatma gereği vardır. Onun, bu yetki hırsızlığına karşı da susmamak gerekir. Susmamak güçlendiricidir, direnci arttırır. Hangi toplum olursa olsun, bir toplumda, adalet kaybolmaya, kötülük hakim olmaya başladığında; bu duruma engel olma ve tekrar doğru yere gelmeyi sağlayacak bir mekanizmanın bulunması, toplumun selameti için zorunlu sosyolojik, siyasal ve ahlaki bir kuraldır. Bir toplumun, başta aydınları olmak üzere, tüm kesimleri/kişileri, hangi inanç ve düşünceye sahip olurlarsa olsunlar, bu görev ve sorumluluklarını, güçlerine/konumlarına/kapasitelerine göre yerine getirmek zorundadırlar. “Ben haktan ayrılırsam ne yaparsınız? ” diye bir soru soran Halife Ömer’e; bir sahabenin kalkarak: “Seni kılıcımla düzeltirim ya Ömer!” cevabını vermesi, İslam siyasasının önemli bir ilkesi, devrimci bir tavır ve tüm toplumun kamusal sorumluluğuna dair bir örneklik teşkil eder. Bunun üzerine Hz. Ömer: “Ya Rabbi! Sana şükürler olsun ki ben Senden gaflete düşersem, Senin adaletinden ayrılırsam, beni kılıcıyla doğrultacak cemaate sahibim” diye şükretti. Hz. Ömer {r.a.} halifeliği sırasında Cuma hutbesi için ayağa kalkar. Cemaate seslenerek: “Ey cemaat beni dinleyin!” der. Cemaatten biri Ömer’e: “Ey Ömer! Seni dinlemiyoruz.” Diye bağırır. Ömer ona yönelerek: “Neden dinlemiyorsunuz ” diye sorar. O sahabe: “Herkese, ganimetten elbiselik eşit kumaş düştüğü ve bu eşit kumaşları eşit olarak sen dağıttığın halde, kendi vücudun daha geniş, benim vücudum daha zayıf olmasına rağmen, ben bu ganimet kumaşından kendime bir elbise çıkartıp diktiremedim. Sen ise iri vücutlu olduğun halde diktirmişsin. Görülüyor ki sen, kendine daha fazla kumaş almışsın. Devlet malına tecavüz ettiğin için seni dinlemiyoruz” diyerek, Halife Ömer’i protesto eder. Hz. Ömer de oğlu Abdullah’a seslenerek: “Ey Abdullah, gerçeği halka anlat” der. Abdullah ayağa kalkarak: “Kendi rızasıyla, kendi hissesini babasına verdiğini, babasının da bu iki hisseyi birleştirerek kendisine bir elbise diktirdiğini açıklar.” Bu açıklama üzerine sahabe, protestosunu sonlandırır ve Halife Hz. Ömer’e: “Şimdi anlat ey Ömer! Artık seni dinleyebiliriz” der. Bazen susmamak, savaş demektir, savaşı gerektirebilir, zor kullanmayı gerektirebilir. Esasında, örgütlü toplumlarda, susmama görevi, birinci derecede devletin/kamunundur. Susmamak, kamusal bir eylemdir; ister bireysel yapılsın,ister kurumsal. Hz. Muhammed risaletten önce, erdemliler cemiyetine katılmıştı. Bu cemiyette müşrikler de vardı ve bu cemiyet, kaosun hakim olduğu bir toplumda, zayıfları koruma, haksızlıklarla mücadeleyi hedeflemekteydi. Devletler, yöneticiler bazı politik hesaplar veya farkı kaygılarla, bilmediğimiz nedenler de olabilir, adımıza, bazı konularda susmayı tercih etseler de; bizler halk olarak, özgür insanlar olarak susmayı kabullenmek zorunda değiliz.Burada, insanları, toplumu zor durumda bırakacak sorumsuz veya terör/şiddet eylemlerinden bahsetmemekteyim. Zira susmamak, bir tavırdır, bir duruştur, bir fikri doğru anlamak ve doğru yerde durmaktır yani duracağı yeri kendi belirlemektir. Bazen savaş gerektirebilmekte susmamak. Bazen bir destek beyanı, bazen bir kınama, bazen bir malı almama. Susmamak, bilinçli ve olumlu davranıştır; kaos ve düzensizlik oluşturma değil. Susmama; kötülükle, sömürüyle, ahlaksızlıkla, haksızlıkla, cehaletle mücadele, iyiye, haklıya, doğruya, olumluya yardım etme ve onun yanında olma eylemidir. “Kim olursa olsun, mazlumdan yana; kim olursa olsun, zalime karşı olma” şiyarı susmamayı çok çarpıcı bir şekilde ifade etmektedir. “Size ne oluyor da, Allah yolunda ve “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler,kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?”/Nisa:75 “Mûsâ, şöyle dedi: “Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun’a ve onun ileri gelenlerine, dünya hayatında nice zinet ve mallar verdin. Ey Rabbimiz, yolundan saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz, sen onların mallarını silip süpür ve kalplerine darlık ver, çünkü onlar elem dolu azabı görünceye kadar iman etmezler.””/Yunus:88 En etkili söz, yumuşak sözdür. “Firavun'a gidin. Çünkü o gerçekten azdı. Ona yumuşak söz söyleyin; olur ki, öğüt alır, yahut korkar. (Musa ile Harun) "Rabbimiz! Onun bize kötülük yapmasından veya azgınlığını artırmasından korkarız" dediler. Allah buyurdu ki: "Korkmayın, zira ben sizinle beraberim, işitir ve görürüm."/Taha:43-45 “Kitab’a sımsıkı sarılanlara ve namazı dosdoğru kılanlara gelince, şüphesiz biz, iyiliğe çalışan (erdemli) kimselerin mükâfatını zayi etmeyiz.”/Araf:170 Susmamak adına daha söylenebilecek çok şey var lakin yerimiz el vermiyor. Rabbim bizleri, kendi yüzümüze bakabilen kılsın, sesimize güç, gücümüze hakkı haykıran ses katsın ve bizleri susmayanlardan eylesin. Selam ve dua ile.