TAHRİFAT VE DEJENERASYON

Tahrifat denilince, hemen dini tahrif etmekten bahsedeceğimdüşünülmüş olabilir ama hayır; sadece ondan değil; küresel tahrifattan dabahsedeceğim. Hızla bir tahrifat çağına doğru sürükleniyoruz, hem deküresel ölçekli. Öncelikle tahrifatın genel anlamda iki tarzı olduğunubelirtmek isterim. Birincisi; tahrif edilecek olanın, orijinal formunu bozmak;diğeri ise orijinal olanın anlamını saptırmak, farklı algı oluşturmak, Tahrifat, sadece fikirlerin, yargıların, dinin veya farklımetinlerin tahrif edilmesiyle sınırlanamaz. Özünden ve doğallığındanuzaklaştırılan her form, tarz, varlık, algı ve fikir; tahrifata maruz kalmışsayılır. Doğa, insan, değerler, yiyecekler, giyim, mimari, insan ilişkileri,iletişim şekilleri, eğitim, ahlak, ticaret, akıl ve saire. Esas tehlikeli ve komplike olan ikinci maddede belirtilentahrifattır, yani metni bozamadığı için; anlamını saptırmak. Bu tahrif şekli;müslüman coğrafyalar ve diğer mazlum toplumlarda uygulama bakımından sonuçalınmış, etkili bir yöntem olarak kullanılmıştır. Bu tahrifat, temelde iki yönlüdür; birincisi, tek tekdeğerleri yıpratmaya ve yerine yeni değerler inşa etme sürecini işletir ve eşzamanlı olarak da düşünme biçimini oluşturur, yani ikinci maddeyi uygular. Buaşamadan sonuç alındıktan sonra ise zihin, istenilen şekilde çalışmayabaşlamış, kıstaslar, değerler, hedefler, düşünme tarzı değişmiş olur. Buşekilde düşünmeye başlandıktan sonra, kişi/toplum; artık kendi şeytanı ve kendiilahı oluvermiş, bunu fark etmemiş ya da fark etse bile umursamaz halegelmiştir. Bugün başarılan tahrifat, İslam toplumlarının tarih boyuncakorunmasını önemsediği değerler üzerinden sürdürülmektedir.Namus/nesil/aile/haya/mahremiyet, akıl, din/tevhit, ekin/doğa/çevre/habitat,fıtrat/yaşamın temel kuralları/doğa yasaları, adalet/hukuk/şeriat, merhamet,cihat, tefekkür, ilim, irfan, hikmet, ümmet/toplumsallık, hareket… Ne yazık kigünümüzde bu değerler gittikçe daha hızlı şekilde erozyona uğratılarakyıpratılmak istenmektedir. Bu konuda; sunumlar, filmler, dersler, reklamlar,yasalar, politikalar ve projeler üretiliyor. Siyasiler, akademisyenler, medya,STK’lar bu süreçlerde önemli roller üstleniyorlar. Bu çalışmalara büyükbütçeler ayrılıyor. Yıpratılan değerlerin anlamından önce, onun, yeri vegerekliliğine saldırılıyor. Sonra da ana konular tartışmaya açılarak, farklıyorumlanabileceği algısı oluşturuluyor. Böylece hassas ve sabit temel ilklerin;önemsiz, tartışılabilecek, kabul veya reddininönemsiz olduğu algısı ikameediliyor. Örneğin namus, konusu işlendiğinde; hemen doğuyayöneliyorlar. Ve eğitimsiz, geri kalmış, düşünemeyen, doğu insanı (kıro)tiplemeleri üzerinden bir tema oluşturuluyor. Genelde, kendisi kadınlara karşızayıf olduğu halde; birini seven kız kardeşini veyakızını öldürerek namusunutemizlemek isteyen “kıskanç” tiplerle çevrilmiş senaryolar üzerinden namus vekıskançlık değerlerine saldırılıyor. Böylece hem namus, hem kıskançlık yanlışve olumsuz tanımlanarak aşağılanmakta hem de doğunun asil ve temizinsanıaşağılanmakta, hakkında olumsuz ve ırkçı algılar oluşturulmaktadır. Din konusunda da, yine ya sahtekar tipler, ya doğu insanı yada yaşlı kadınlar ve ihtiyar adamlar gibi tipler üzerinden bir değersizleştirmesöz konusu olmakta… İslam dinini benimseyen birisi de insandır ve duyguları vardır.Onun da diğer insanların yaptığı bütün yanlışları yapabilme ihtimali vardır amabiri bir hata yaptığında, ya da din konusunda zayıf bir fikir beyan ettiğinde;nedense şeytanlaştırılıyor. Öte yandan, şeyhini ilah yerine koyan, ya da tvkanallarında din kisvesi altında şovlarla şarlatanlık yapanlara karşı birtepkinin olmaması düşündürücüdür. Tahrifat zulümdür, ihlaldir, bozmaktır, bozgunculuktur.İslam toplumları tahrif tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. İnsan, elindekiteknolojik imkanlar arttıkça daha çok tahrif ediyor, daha çok şeyi tahrifediyor. Elbette teknolojik imkanları kullanmak, yeni yöntem ve buluşlara imzaatmak, insanlığa katkı sunmak eleştirilemez ancak sorun elbette ki bu değil.Sorun; insanı, varlığı, yaratıcıyı ve teknolojik gelişmeleri kendi bağlamındanuzaklaştırarak, kadim değerleri dejenere etmek ve değersizleştirmektir. Eşyanın,insanın, dinin, ahlakın, hukukun değerliliğini, üretim-tüketim mekanizmasındangeçirerek değersizleştirmekle karşı karşıya bulunmaktayız. Kur'an'da anlatılanpeygamber kıssalarında; insanların, zenginliğe, rahatlığa, imkanlara ulaştıkçasapmalar göstermeye başladığından bahsedilmektedir. Bugünkü teknolojik imkanlar; boyutsal bağlamda dagelişmekte, küresel egemen güçler, bu imkanlarla yeni bir dünya/insan modelioluşturmak; yeni bir düzen kurmak istemektedirler. Bir yönüyle de olsa, butahrifatların; toplumları, bu yeni düzene göre dizayn etmeye yönelikhazırlıkların parçaları olduğu söylenebilir. Bu dönemde de dünya; kuvvetliler ve zayıflar olarakbölünecektir. Kadim değerler, bu düzenin şartlarına göre güncellenmekistenecektir. İlahi yasalar, tarihsel olarak nitelendirileceklerdir. Bugünündünyasında kadim değerlere ve ilahi ilkelere gerek olmadığı, onların kendiçağları için geçerli olduğu tezi işlenecek ve kabul ettirilmeye çalışılacaktır. Bu yeni düzende; Tanrı olmayacak; onun yerinde insan olacakama ana kuralları belirleyen ise egemen küresel güçler olacak. Deist bir tanrıanlayışı da kabul görülebilecek. Bu tasavvur, bir azgınlığa tekabül etmektedir.Zira bu düzende haliyle ahlak da olmayacaktır. Küresel sistemin din üzerindekivesayeti daha bir komplike hal alacaktır. Yeni düzende sorgulama, eleştirme olmayacaktır. Planlaryapılacak, insanlar, o plana göre yaşayacaktır. Şunu unutmayalım ki; küreselegemenler Kuran’ı yeni keşfettiğimizi; hurafe ve rivayetlere savaş açtığımızıiyi okumaktalar ve endişelenmekteler. Oysa Allah, dinine sahip çıkacaktır. “Kur’an’ı biz indirdik, onu koruyacak olan da biziz”(Hicr:15/9) Şimdi netleştirelim ve soralım: Neden egemen güçler işgalettikleri ülkelerde, diğer bazı güçler ve küresel destekli sivil ve silahlı örgütler/bazıyerel güçler de kendi etkinlik alanlarında kadını ve kadın istihdamınıöncelemekte, kadını toplumda öne sürmekte, onu metalaştırmaktadır? Küresel destekli sistemler, neden, gittikçe daha erken yaştaçocuğumuzu bizden almakta, daha uzun saatler ve yıllarca “eğitmektedir”? Neden, cinsiyet, zina, aile formları (eşcinsel evliliklerfilan), LGBT gibi çalışmalar hızlanmakta, Türkiye dahil Müslüman coğrafyalardailgili müktesebatı kabul görmekte? Neden insan hakları argümanı dejenere edilerek; planlanancinsel sapkınlıklar; insan hakları kavramına dayandırılarak meşrulaştırılmayaçalışılmaktadır? Neden dini cemaatler, formlar, metinler hep istisna veolumsuz örnekler üzerinden linçe ve dışlanmaya tabi tutulmaktadır? Neden, Laiklik ilkesi gereği, din ve devlet işleri ayrıolması gerekirken, devlet; dinleri, kendi haline bırakmamaktadır? Çoğaltabileceğimiz bu soruların ortada olan cevaplarındanbiri; bu çabaların ve projelerin, hazırlanan zeminin, küresel boyutlu büyükplanların parçaları olduğudur… Birey ve toplum olarak, yaklaşan bu ve benzeri tehlikelerekarşı uyanık olmalı, bilinçli ve kararlı davranmalıyız. Dini değerlerimizi, gelenek ve kültürümüzü, utancımızı,namusumuzu, onurumuzu, çocuklarımızı, aileyi, yaşam tarzımızı, birbirimizesaygımızı, merhametimizi ve birbirimizi gözetip yardımlaşmayı asla terketmemeliyiz. Bizi, küresel egemen güçlerin şekillendirdiği toplumlardanayıran tüm değerlerimize sahip çıkmak ve onları korumak konusunda Kuran’la,araştırmayla, sağduyulu ve soğukkanlı yaklaşımlarla donanmalıyız. Kapitalist üretim, tüketim, yaşam alanları, finansaltarzlarından uzak durmaya çalışmalı; onlarla mücadele etme bilincinikuşanmalıyız. Bunların; bankalar, demokrasi, Liberalizm, fasd-food, reklam,dizi, akıllı teknoloji gibi put mesabesindeki argümanlarının üzerimizde kontrolsağlamalarını engellemeliyiz. Sevgi, umut, kardeşlik, coğrafi birlik ve ümmet, haklıdan vemazlumdan yana olma ve her türlü sömürü ve tahrifata karşı aktif mücadele etmebilincimizi güçlendirmeliyiz.