TUHAF

Yaklaşık bir aydır yazı yazamıyorum. Bir çeşit inkıbaz hali. Ama serserice okuyorum. Okuyunca yazamıyorum; yazınca okuyamıyorum. Amin Maalouf’un iki kitabı Empedokles’in Dostları ve Uygarlıkların Batışı bitti. Semerkant ve Doğunun Limanları’ndan sonra Empedokles’in Dostları tam bir hayal kırıklığı. Bilim kurgu ve bir parça distopik. Maalouf tarihin romancısı, bilimin değil. George Orwell’den sonra yazılan bütün distopik romanlar onun gölgesinde kaldı. Maalouf son romanı Empedokles’in Dostları’nda söylemeye çalıştıklarını son denenme kitabı olan Uygarlıkların Batışı’nda daha enfes bir dille söylüyor. Çok güzel ve özel bir deneme kitabı. İnsanlığın son dönem bütün evrensel sorunlarını vicdanında hissediyor yazar. Doğu Akdeniz havzasındaki demokratik çok kültürlü deneyimin çökmesi, Arap dünyasının antidemokratik hali, 67 bozgunundan sonra Ortadoğu coğrafyasının içine saplandığı ve bir türlü çıkamadığı ekonomik, politik, ahlaki sefalet, siyasal İslam’ın elim hezimeti, İran İslam İnkılabı’nın yaşattığı hayal kırıklığı, Işıd, El-Kaide gibi radikal sünni örgütler, Amerikan pragmatizmi, gezegenin belki de tek ümidi olan kıt’a Avrupası’ndaki minnacık aydınlığın sönmeye doğru yüz tutması ve sonu gelmez irili ufaklı milliyetçilikler, bölünmeler, parçalanmalar, dağılmalar… Hiç kimsenin bilinçli bir şekilde istemediği ve tetiklemediği feci bir durum bu Maalouf’a göre. Buzulların erimesi, Antartika kıtasında ülkeler büyüklüğünde buzul parçalarının kopması, küresel ısınma, yapay zeka, robotlar, uzay savaşları, insanlığın ikindi vaktinde ipleri kendi yapımı üst sürüm olan bazı varlıklara kaptırması. Kitap Sapiens yazarı Harari’nin yazdıklarının daha özel ve daha özet bir tekrarı gibi. Hepimiz Titanik misali bir geminin içindeyiz, gemi buz dağına çarpmak üzere ama hiçbirimizin umurunda değil. Buz dağına çarptıktan sonra farkına varmanın ise hiçbir anlamı yok. Her şey çok daha farklı bir seyir takip edebilirdi ama bu olmadı. Yazar gezegenin bu hale gelmesinin nedeni olarak en başta kendi vatanı olan Ortadoğu coğrafyasının bitmeyen kadim sorunları olduğunu söyler. Bugün bile bakınca ne kadar haklı olduğunu görmek zor değil. Maalouf oldukça karamsar ama ne yazık ki söylediklerinin hemen hepsi doğru. Masanın üstünde Patasana ve Sineklerin Tanrısı duruyor, okuyabilir miyim bilmiyorum. Harari’nin 21. Yüzyıl İçin 21 Ders kitabını bir daha gözden geçirdim. Altını çizdiğim, işaret bıraktığım yerleri bir daha okudum. Harari müthiş bir beyin, insanı cidden rahatsız eden bir beyin, tam anlamıyla düşünen bir beyin. Tasvir ettiği dünya çok soğuk ama gerçeklere en yakın dünya. Düşünmek tuhaflıkları fark etmektir, tuhaflıkların farkına varmaktır, tuhaflıkların tuhaf olduğunu söyleyebilmektir. Düşünmek kalıpları aşmaktır, kalıplar üstü bakabilmektir. Düşünmek daha doğrusu aydınlanmak Kant’ın dediği gibi kendi aklıyla sonuna kadar düşünme cesareti gösterilmektir. Böyle bakınca her şeyden kopuyor insan. Ama aynı zamanda her şeyi anlamaya başlıyor. Şu sonsuz evrenin kendi kendine var olması tuhaf. Şu sonsuz evrenin bir tanrı tarafından yaratılması tuhaf. Milyarlarca yıldır var olan şu sonsuz evrenin geçmişi daha dün denebilecek kadar kısa olan insan için yaratılması tuhaf. Sınırlı bir suça karşılık sonsuz bir ceza verilmesi tuhaf. Dünyadaki her şeyin insan odaklı olması tuhaf. Allah'ın halifesi, kasidesi ve en mükemmel şiiri olan insanın cüzi bir maaş için günlerce kuyruklarda beklemesi, kiralık ev araması tuhaf. Hâsılı tuhaf, tuhaf, tuhaf...