Kent, Şehir değildir

Bir mekân tasavvuru olarak şehir meselesi, üzerindeçokça düşünülmesi gereken bir konu olarak karşımızda duruyor. Evet, şehriönemsiyoruz ve şehri önemsediğimiz içinde kente karşı durulması gerektiğiniifade ediyoruz. Mekânın tezahür etmiş hali olarak şehir ve kent kavramları ardındaçok farklı zihniyetleri barındıran kavramlar. Evet, birbirinin yerine kullanılan bu iki kelimeninaslında aralarındaki fark, doğu ile batı arasındaki fark kadardır, daha doğruşekilde ifade edecek olursak medeniyet ile uygarlık arasındaki fark kadardır. Medeniyetintemeli Medine yani şehirdir. Medeniyet varlığını dine dayandırır. Yani “Din”ledir, ‘Din’lidir medeniyet. Medeniyetin yerine uygarlık, şehrin yerine kent… Ve toplum olarak yaşamış olduğumuz şehirlerikente çevirirken, bir yandan da şehrin huzurunu aramak gibi bir garipliğiyaşıyoruz. Nereyevarmak istiyoruz; “şehir kent değildir.” Şehir estetiği, zarafeti, bilgeliği vehikmeti esas alır, kent gösterişi, azameti. Kent sekülerdir, şehrin manasıvardır. Şehir faniliği ifade eder,haddini bilir; kent ölümsüzlüğü, şımarıklığı. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “şehirinşa eder, kent imha eder” sözü şehirle kent arasında ayrımı çok açık birşekilde ortaya koyar. Şehir halim selimdir; o yüzden sakinleri vardır, kenthırçındır; türedileri, sonradan görenleri, hazda sınır tanımayanlarıvardır. Şehir insanın kendine kaçışıdır,kent kendinden kaçışı. Şehirmodernizme karşı bir duruştur aslında. Modernizmin bize telkin ettiği;kentleşmenin hazcı ve salt ticari kaygılarla oluşturulan kent anlayışına,yozlaşmaya karşı “başka bir yol” denemesidir şehir. Gökyüzünü bile bizlerekapatan, bedenimizi, ruhumuzu esir almak isteyen, bizleri her daimihtiraslarımızın peşinden koşturan kentlerden; ruhumuzu kurtaracak bizi bizkılacak en sağlam limanlardır şehirler. Şehir kendi gökkubbemizde bir kimlik inşasını ortaya koyar. Evin, sokağın, mahallenin,meydanın ve nihayet şehrin bir kimliği vardır… Kimliğini yitiren insan gibidirkimliksiz şehirler. Huzursuzdur, ürkektir, boşluktadır. Bugün şehirlerimiz birkimlik krizi yaşamaktadır… Masa başında planlanan şehirler, şehrin dokusuna,değerlerine, kimliğine uymayınca, şaşkın şehirler ortaya çıkmakta. Kimliksizşehirlerden kimlikli insanlar bekleniliyor ki; bu durum ayrıca bir şaşkınlıkhalidir...Anlamı kalmıyor şehrin, bu yüzden sükûnet sunmuyor insana, eviniyitirmiş, sokağını, mahallesini, şehrini yitirmiş insan şehirden kaçarak varettiği kentlerde şaşkındır bugün… Bugün nereyeyürüyoruz; yürüyüşümüz şehre mi, kente mi? Kente doğru yürüyorsak, şehirarayışımız çok da anlamlı olmayacaktır. Onun için arayışımızın da yürüyüşümüzünde şehre doğru olması gerekmektedir. Kentler her geçen gün biraz daha boğuyor,biraz daha tüketiyor her birimizi. Zira kent ”biz”den değil, “biz” ise aslakente ait olamayacağız… Sözüşehir konusundakidüşüncelerimizin şekillenmesinde büyük katkısı olan Lütfi BERGEN’in“Kenti DurduranŞehir” kitabından yapacağımız alıntı ile sonlandıralım. “Şehir denen şey Müslümandır...Şehir akitler ve hukuklar tahakküm etmenin alanıdır. 'Bana yaptığın kendineyaptığındır.' diyen adamların dirlik kurduğu bir vatandır. Öyle bir bina yap kigüneşimin önünde gölge etmesin; öyle bir yol yap ki karıncaların rızıkyürüyüşleri üzerinde meşin ökçe olmayayım; öyle bir pazar kur ki sattığım malişsiz bırakmasın seni;anasından hür doğmuş adamımaraba kılmasın dünyayı yese doymaz obura.Öyle bir akit ki, benim menfaatimsenin rezilliğin olmasın, diyenlerin diyarıdır... Şehir böyle bir şey olmaktır.Şehir Müslüman bir toplumdan; ağaca, kuşa, güneşe, insana, yolcuya, âleme doğruvakfedilmektir...”vakilli@hotmail.com