VİRÜSÜN ORTAYA ÇIKARDIKLARI

Erzurumlu İbrahim Hakkı, “Hak şerleri hayreyler..” diyerek şerlerde bile hayırlı taraflar bulunduğunu vurgulamıştır. Ama hayırlı tarafları hayır ehli görür, bunu da unutmamak lazım. İstenmeyen, can yakıcı olan musibetlerde dahi hayır vardır. Ancak musibet, ibret alındığı ölçüde hayır sunmuş olur. Başka bir deyişle musibetle elde edilen en büyük hayır, ibret almaktır. Bir süredir bütün dünyaya yayılan, bütün yeryüzü halklarını evlerine hapseden ve binlerce insanı öldüren coronavirüs musibetiyle karşı karşıyayız. İnsanların kendi elleriyle işledikleri yüzünden olsa da her musibet gibi bu da yanlışlardan çevirmek için te’dip amacıyladır ve Kader-i İlahînin izni dairesindedir. Musibete izin veren Kader şüphesiz âdildir, ancak ona sebep olan insanlar zalim ve cahildir. Bu ölümcül virüs musibetinin can yakıcı işlevlerinin yanında, hayırlı tarafları da vardır. Sosyal medyadaki bazı paylaşımlarda, kimi yazar ve hocaların öğütlerinde sunulan, temizliğe çok dikkat edildiği, kahvehanelerin kapanmasıyla çocukların pek göremediği büyüklerini evde görmeye başladığı, kötü yerlerin kapandığı vb. gibi hayırlı hususlardan ziyade, daha önce gizlenen yanlışları ortaya çıkaran hayırlı yönüne dikkat çekmek istiyorum. İnsan toplumsal yönü itibariyle riyaya (gösterişe) düşkündür. Beğenilmeyi sever, kötülenmekten ve beğenilmemekten üzüntü duyar hatta uykusu kaçar. Bu nedenle gerçek hallerini gizler. Ancak bazı musibetler, gizlenen hususları gün yüzüne çıkarır, bilinmeyen yönleri bilinir duruma getirir. Tabir caizse, insanın foyasını meydana çıkarır. Bugünlerde bütün dünyanın başına gelen küresel coronavirüs musibeti, insanlar olarak gizlediğimiz ve bilinmesini istemediğimiz bazı özelliklerimizi, güzel gösterdiğimiz kötü amellerimizin kötülüğünü gözler önüne serdi. İnsan gücünü aşan, bütün dünyanın övündüğü teknolojisiyle, modern tıbbı ve tedavi yöntemleriyle başa çıkamaması, söz konusu bu virüs musibetinin beşere haddini bildirmek gibi ilahi bir te’dip yönünün bulunduğunu gösterir. Nefis muhasebesi yapmamızı sağlamakla beraber birbirimizle ve Rabb’imizle ilgili gizlediğimiz yanlışlarımızı hem kendimize hem topluma göstermiş oldu. Bazılarını paylaşmak istiyorum: 1-İnanç zayıflığı: Devletin var gücüyle tüm kurumlarıyla ortaya koyduğu tedbirlere tüm vatandaşların uymasını istemesine rağmen çoğu kimselerin bu tedbirlere uymadıkları görüldü. Bunun sebebi, kendilerine zarar veren bir tehdit olduğuna inanmamalarıdır. Bu durum daha kötü bir özelliği de ortaya çıkarıyor. Düşünün, bütün dünyanın sakınmaya çalıştığı bir tehdide inanmayanlar ya da çok zayıf bir ihtimal verenlerin, elbette ki görünmeyen ve hiçbir belirtisi bulunmayan uhrevi cezalara da inanmadıkları anlaşılmış olur. 2-Devletin kararlarına saygılı görünen vatandaşların önemli bir kısmının, devlete ve kurallara bağlılıklarının sözde olduğu görüldü. Hayati konuda itaatsizlik edenlerin hiçbir konuda itaat etmeyecekleri açıktır. 3-Gençlerin büyüklerine saygısızlığı: Öteden beri çeşitli vesilelerle dillendirdiğimiz ve yazılarımızda belirttiğimiz, genç neslin büyüklerine saygısızlığı konusundaki endişelerimizin haklı olduğu ortaya çıktı. Sosyal medyada ve sokaklarda yaşlılara yönelik saygısız söz ve tavırlar iç acıtıcı şekilde görüldü. 4-Dine sataşma: Musibetlerin insanı nefis muhasebesi yapmaya ve Rabb’ine yönelmeye sevk etmesi gerekirken, bu musibet dine sataşmaya sevk etti. Hastalığın bir kısım umrecilerden bulaştığının görülmesi üzerine bunu bahane edip dine sataşanlar, toplumda dine karşı ne denli olumsuz düşüncelerin bulunduğunu gözler önüne serdi. Bu, Müslüman toplumun geleceği için virüsten daha ürkütücü bir durumdur. Bu olumsuzluklarımızı tamir edip gidermeliyiz. Devlet büyüklerimizin bizim iyiliğimiz ve selametimiz için koydukları kurallara harfiyen uymalıyız. Hak olana itaat da musibeti hayra çevirir. Yoksa milletçe su alan bir gemide bulunduğumuzu unutmamalıyız.