BU DEVRİN ŞEHRİ

Bu devirde “şehir hayatı” ciddi ölçüde karmaşa ile şekil alıyor. İçinde bulunduğumuz zaman ve mekân tüm zamanların posası gibi.  -Salgın, pahalılık, kutuplaşma ve liyakatsizlik hiç bu kadar iç içe geçmiş miydi? -Tüm bunlar yetmezmiş gibi, toplum içinde silah, bıçak, sopa kullanımı hiç bu kadar artmış mıydı? -Zorbalığın bu kadar pirim yaptığı, takdir edildiği, özenildiği bir dönem olmuş muydu? -Bilgisizliğin, cehaletin özenilir olduğu bir dönem daha var mıydı? -Görmemişlikle vücut bulan taşkınlık, hiç bu kadar ayıplanmaz olmuş muydu? -İş bilmezin, emin olmayan kişilere imkan vererek kendi konumunu koruduğu başka bir topluluk var mıydı? -Dernek, vakıf müesseseleri hiç bu kadar “Başkan doğurma” amacı taşımış mıydı? -Mahalli olarak, “İnsan canı” başka ne zaman bu kadar ucuzdu? -Yalanın, riyanın, göz boyamanın, tribüne oynamanın bu kadar revaç bulduğu olmuş muydu hiç? -“Saygı göstermenin” korkmaya bağlı olduğu, “Saygı görmenin” korkutmaya dayalı olduğu bir çağ yaşanmış mıydı? -Para sahibi olmanın; “Tüm ayıpları örtücü ve şımarıklığı hoş görücü” olduğu olmuş muydu? -Çalışanın, üretenin kıymetsiz olduğu başka bir çağ var mıydı? -Faizin teşvik edildiği, tefecinin yatırım destekçisi olarak görüldüğü başka toplumlar var mıydı? -Liyakat sahiplerinin memlekete faydası olur, “Çok takdir görür” korkusuyla uzaklaştırıldığı, iftiraya uğratıldığı vaki miydi? -İş takipçisinin, işi yapandan daha çok kazanmaya çalıştığı olmuş muydu?  -“Şerrinden emin olunmayan herkesin” dışlanacağı yerde, göklere çıkarıldığı başka bir zaman var mıydı? Sorular çok,  Cevaplar da çok… Üstelik içten geçen cevapla, dışa vurulan cevap arasında dağlar kadar fark var.  -“Vicdanın cevabıyla, dilin cevabının ayrı olması”, bu kadar çok soru ve cevabı doğuruyor. İşin özü; Vicdan ayrı, lisan ayrı konuşuyor.