BİR TOPLUMSAL YARA OLARAK “MEVSİMLİK TARIM İŞÇİLİĞİ”

Üç aylar gibi mübarek bir vakte, kutlu bir atmosfere girmiş bulunuyoruz. Rabbimin, bu kutlu zamanda, ülkemizi kirletecek ve bizlere zilleti yaşatacak olan çocuk katili Herzog denilen teröristin planlanan ziyaretinin gerçekleşmemesi için her onurlu insanımıza basiret ve engelleme gücü nasip etmesini dilerim.  Verilen her tavizin, bu katilleri daha da azdıracağı ve zannedildiğinin aksine çıkarlarımıza uygun olmayacağının tecrübe ile sabit olmasına rağmen, bu zillete ve küresel irade tarafından kuşatılmışlığa karşı tepkisiz ve sessizliğin helakımıza sebep olmadan bertaraf edilmesini yüce Allah’ tan dilerim.  Rabbim, coğrafyamızın kadim ve şerefli halklarını, küresel terörist ve haydutlar karşısında mahcup etmesin ve bir an önce kendine getirsin. *** Ne yazık ki işsizlik, ülkemizde ve en çok da bölgemizde halen başat bir sorun. Böyle olunca da seçenekler azalmakta ve insanlar mecburiyetten dolayı çok zor şartlarda da olsa kölelikten beter bazı şartlara katlanmak zorunda kalabilmekteler. Yani mevsimlik tarım işçiliği. Mevsimlik tarım işçiliği, genellikle aile olarak yapılan bir faaliyet ve neredeyse bir yaşam tarzı halini almış. Elbette tarım faaliyetleri işçilik gerektiren bir alan ancak mevsimlik tarım işçiliği dendiğinde; çok büyük bir sorundan da bahsetmiş oluyoruz. Bunun birçok nedeni olmakla beraber belli başlı nedenleri şunlardır: Mevsimlik tarım işçiliği her yerde var olan bir olgu. Köyünde, tarlanda mevsimine göre çalışır, işçiye ihtiyacın olursa işçi de çalıştırırsın, kendin de o iş kolunda çalışabilirsin, bunda bir problem yok.  Ancak özellikle doğudan batıya, nüfusun önemli bir kısmının, yılın önemli bir bölümünü çoluk çocuğuyla, hiç de insani olmayan yolculuk ve barınma koşullarında, tarladan tarlaya, şehirden şehre göç ederek, başka çaresi olmadığı için yaşadığı bir olgudan bahsediyorsak; ortada ciddi bir sorun var demektir ve bu sorun on yıllardır devam etmektedir. İşte bu sorunun adıdır mevsimlik tarım işçiliği ve her ne kadar bir kader olmadığı dile getiriliyorsa değişen bir şey olmuyor. Bu kangrenleşmiş insani duruma kimse bir neşter atmıyor. Urfa’mızda da yıllardan beridir gerek medya gerek sivil toplum kuruluşları bu konuda çabaladı durdu ancak son 6-7 yıldır özellikle sivil toplum kuruluşlarından bu konuda neredeyse ses yok. Neyse, bu yazıda yeni bir gelişmeden bahsetmek istiyorum. HÜDAPAR Urfa İl Başkanlığı tarafından bir ekiple birlikte, günlerce süren ve yerinde, bire bir görüşmeler gerçekleştirilerek yapılan çalışmalar sonucu bir rapor hazırlandı; medya ve mülki idare ile paylaşıldı. Urfa valisine de bu rapor teslim edildi. Sanırım Ankara’ da ki siyasilere de özellikle ilgili birkaç bakanlığa da rapor sunulacak ve konunun ülke gündemine gelmesine çalışılacaktır. Urfa’ da bu raporun bir benzerinin daha önce yapılmamış olması ve raporun sadece sorunları tespit etmekle kalmayıp; çözüm önerileri de sunması üzerinde durulmaya değerdir. Rapordan da anlaşıldığı kadarıyla yaşanan bazı sorunlar ciddi insan hakları ihlali niteliğinde.  Yolculuklar ve yaşanan kazalar, gerçekleşen ölümler, ailece gidilmek zorunda kalınması, çocukların, hamile kadınların ve hatta emzikli çocuğu olan kadınların, dahi sırtlarında çocuklarıyla çalışmak zorunda olmaları, temel insani ve ekonomik haklarının ihlal edilmesi, elektrik ve su sorunları, sosyal dışlanma… Bu tabloya kısaca bakıldığında; çocukların psikolojileri, çocuk işçi olma durumları, çocukların eğitimlerinden uzak kalmaları, kadınların uzun süreli ve ağır sayılan çalıştırılma şekilleri… *** Rapordan kısa kesitler “Her yıl mevsimlik göçe katılan binlerce aile, çocuklarıyla birlikte nisan - kasım ayları arasında farklı şehirlere göç ediyor. Ülkelerin gelişmişlik düzeyini gösteren en önemli faktörlerden biri çocuk işçiliği oranlarıdır. Çocuk işçiler tüm dünyada ve ülkemizde ucuz iş gücü ya da ücretsiz işçi olarak sömürülmektedir. Çalışan çocukların birçok hakkı gibi eğitim hakları da ellerinden alınmaktadır.! Devamsızlık sonucu başarısı düşen çocukların yaşadığı motivasyon eksikliği çocukların okulu bırakmasında önemli bir etkendir.  Aileler çoğunlukla haftanın 7 günü, günde 11 saat, günde 1 ya da 2 kez mola vererek çalışıyor.  Mevsimlik tarım işçisi olarak çalışan aileler genellikle nisan – ekim ayları olmak üzere yılın büyük bir kısmını farklı şehirlere göç ederek geçiriyor.” *** Rapor, “ÇÖZÜM İÇİN: POLİTİKA ÖNERİLERİ” başlığıyla devam ediyor ve bu başlık altında; çocukların çalıştırılmasının yasaklandığı uluslararası sözleşme ve kararlardan ve çeşitli düzenlemelerden, acil eylem planlarından bahsediyor.  Bu bağlamda “1989 Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi ve ILO’nun 183 No’lu sözleşmesine göre çocuğun tanımı”, “4857 sayılı İş Kanununun 71. Maddesine…” gibi atıflardan sonra maddeler halinde çözüm önerileri sıralanıyor. Tekrar rapora dönecek olursak;  “6- Mevsimlik Gezici Tarım İşçilerine Yönelik 2010 - 2013 yılları arasında uygulanan METİP Projesi kapsamında yapılan çalışmalar ile başarılı sonuçlara ulaşılmıştır. Ancak süreli bir çalışma olduğu için yapılanlar yeterli olmamıştır. METİP çalışması tüm tarım işçilerine ulaşabilecek şekilde daha kapsamlı olarak devam etmelidir. 8- Mevsimlik gezici tarım işçisi ailelerin yerellerinde istihdam alanları yaratmak için çalışmalar yapılmalıdır. Bu çalışmalar için 4 öneri mevcuttur: • Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde istihdam alanı yaratabilecek Organize Sanayi bölgelerinin oluşturulmasına ağırlık verilerek bölgesel eşitliği sağlama yönünde çalışmalar yapılmalıdır. • Bölgede istihdam fırsatı yaratacak iş fırsatlarını cazip hale getirmek amacıyla indirim, hibe vb. destekler yapılarak yatırımcılara teşvik sağlanmalıdır. 10- Mevsimlik tarım işçiliği döngüsünde çocukluğu geçen ve eğitim hayatından uzak kalan çocuklar ve gençlerin mesleki becerileri de gelişmemektedir. Gerektiği durumlarda topluma kazandırılmalarına yönelik rehabilite çalışmaları yapılmalı, sosyal hayata katılımları ve istihdama erişimleri desteklenmelidir” *** Bakalım bu konuda neler yapılacak?  Bu sorunun günübirlik ve geçici proje ve eylemlerle çözüme kavuşturulamayacağı aşikardır. Kapsamlı bir makro plan gerektirir ve çözümüne dair bölgesel bir potansiyel de mevcuttur. Bu toplumsal/bölgesel yaranın tüm sorumlularca, üzerinde durularak çözüme kavuşturulmasına yönelik çabaların artması beklenmeli ve takip edilmelidir. Üretimin, eğitimin, insan haklarının, çocuklarımızın topluma kazandırılmasının gereğinden bahsedilen bu süreçte, bu devasa sorunun görmezden gelinmeyeceği umulur.  Selam ve dua ile.