Reklam Alanı

PEMBE GÖZLÜKLERİMİZİ ÇIKARTINCA, URFA, URFA OLUR MU?

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı
Şanlıurfa dedik, 2019 dedik, Göbeklitepe Yılı dedik, turizm dedik... Peki, kente gelen turistler nasıl bir manzara ile karşılaşıyor hiç düşündük mü? Geçtiğimiz haftalarda Ege Bölgesinden Şanlıurfa'ya misafirlerimiz geldi. Urfa'ya daha önce hiç gelmemişlerdi. Sadece izledikleri diziler, okudukları haberler kadarını biliyorlardı. Herkes şalvar-çarşaf giyiyor, avlulu evlerde yaşıyor vs. Kente gelen turistlerin kafasında şekillenen şeyler. Urfa'ya ilk geldiklerinde öncelikle konaklama sorunu yaşadılar. Birkaç kişiden oluşan bir ekip olduğu için otelde kalmayı tercih ettiler ancak çoğu oteller doluydu. Boş odası bulunan otellerin fiyatı ise cep yakan türden. Uygun fiyatlı oteller dolu olunca ve başka alternatif olmayınca ise kent merkezindeki bir otelin son 2 odasına yerleştiler. Tabi otel odasındaki ışıkların yanmaması da cabası. Turistlerin akın akın geldiği bu zamanlarda o 2 odanın boş olmasını da böyle yorumladık. Işıklar bozuk, değiştirmeyi akıl edemeyen yöneticiler kalacak yer bulamayan turistlere ellerindeki odayı verdi. Misafirlerimiz odaya yerleştikten sonra ise sıra yemek faslında. Aklımıza ilk olarak ciğer yemek geldi. Urfa'ya gelen turistlerin ciğer yememesi olmazdı tabi. Ancak yemek kısmında da ayrı çile çektik. Sabahtan "En güzel ve 'temiz' ciğer nerede yenir?" sorusunun yanıtını aramaya başladım. Arkadaşlara, çevreye sorduğumda ise hep aynı cevabı aldım."Tada bakarsan Balıklıgöl civarında, temizliğe bakarsan başka yer önerelim." Yani açıklama şu: Balıklıgöl civarındaki ciğerlerin tadı güzel ama hijyen arama. Peki, neden hijyen aramayalım? Ne güzel, tarihi güzelliklerin merkezinde. Ciğerini yiyen, Balıklıgöl Ayn Zeliha'da çayını neden içmesin? Neden ciğerini yiyip, daha sonra tarih turu yapmasın? Denetim, denetim, denetim... Denetim olmayınca biz de ciğer yemek için temiz olduğunu düşündüğümüz yeri seçtik. Balıklıgöl'den bir hayli uzak. Yemek faslından sonra ise kente gelen her turistin gözdesi olan Balıklıgöl'e gittik. Balıklıgöl'ü bir hayli beğendiler. Hem havasını hem de hikayesini... Gezi sonrası kahve içmek için ilk aklımıza gelen yer de Gümrükhanı oldu. Ancak çoğu turistin listesinde yer alan ve fıstıklı menengiç kahvesi ile adından sıkça söz ettiren tarihi mekan, akşam ezanı ile kapatılıyor. Buda bir eksik değil mi? Akşam saatlerinde Haşimiye Meydanı'nda da çoğu dükkan kapanıyor. Ve burası turistik bölge. Urfa'ya gelen turistlerin akşam saatlerinde kentte yapabileceği başka bir aktivite de yok. Her şey Balıklıgöl'le mi kalacak? Biz yaşadık, gördük ve kaldı... Evet, bir sonraki güne gelelim. Sabah ilk olarak Harran kümbet evlerini görmeye gittik. Tabi ilk üniversitenin kurulduğu yeri de görmezlerse olmaz dedik. Daha önce tek başıma gittiğim bir yer değildi. O yüzden yolu bulamakta zorlandık. Çünkü Harran'da, ilk üniversitenin kurulduğu ilçede tabela bulamadık. Yol üzerine gördüğümüz esnafa sora sora tarihi bölgeye vardık. Ancak yine tabela yoktu ve nereye gideceğimizi bilemedik. Bu sefer karşımıza motorlu biri çıktı ve kendisinin de üniversitenin olduğu yere gittiğini söyledi. Biz de takip ettik ve bambaşka bir yerde bulduk kendimizi. Gittiğimiz bölgede kümbet evler vardı ama bahsettiğimiz yer değildi. Bir ailenin işlettiği bir bölgeye gelmiştik. Bizi yönlendiren kişinin anlaşmalı olduğunu düşündüğümüz yere... Misafirlerimiz, kümbet evlerinin tarihi yapısına hayran kaldı ancak... Burada da bir ancak var. Harran'da gözlerine çarpan eksiklikleri de eklediler. Eğitimin temelinin olduğu Harran'da neden yolların toz-toprak içinde olduğunu sorguladılar. Çünkü kümbet evlerin 200 metre gerisi tozdan, çamurdan, çöplükten geçilmiyor. O zaman biz de soralım: Sahi neden eğitimin doğduğu ilçedeki bu eğitimsiz yönetim? Daha sonra vakitleri kalmadıkları için turlarına Mardin'de devam edecek olan misafirlerimiz, Göbeklitepe'ye yol üstünde uğrayacaklarını söylediler ve yollarına yalnız devam ettiler. Evet, birkaç saat sonra Göbeklitepe'yi nasıl bulduklarını sormak için aradım ve görmediklerini öğrendim. Göbeklitepe'ye gitmişleri ancak kazı alanının giriş ücretini fazla buldukları için girmekten vazgeçmişlerdi. 4 kişi, kişi başı 40 civarı ve toplam 160 TL... Çoğu turisti düşündüren bir fiyat. Göbeklitepe'ye gelen ziyaretçi sayısının az olmasının nedeni de olamaz mı? Oturup, bir düşünmek lazım. Sonuç olarak; Urfalıların da diğer insanlardan bir farkı olmadığını, sokaktaki her erkeğin şalvar ve her kadının da çarşaf giymediğini gördüler. Ha, bir de kent merkezinde gördükleri bazı mağazalar da onları şaşırttı. "Burada X marka da varmış" yorumlarını da aldım. Yedikleri ciğeri çok beğendiler, kentin simgesi haline gelen şıllık tatlısının adına da bir hayli şaşırdılar. Ve bize mi denk geldi bilmem ama çoğu zaman dert yanılan esnafın tavrı da onların çok hoşuna gitti. Ve hatta şöyle de bir yorum geldi: Biz de insanlara sokakta soru soramıyoruz, buradaki insanlar sıcakkanlı... Evet, Urfa'nın zirveye çıkması gereken 2019 yılını neden değerlendiremediğini çok düşünmeye gerek yok bence. Kente gelen bir turistin gün sonu değerlendirmesini aldığımızda her şeyi açık ve net görüyoruz. Belki de, yapmamız gereken tek şey pembe gözlüklerimizi çıkartmak.
PEMBE GÖZLÜKLERİMİZİ ÇIKARTINCA, URFA, URFA OLUR MU?
Reklam Alanı

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.