ÖZGÜRLÜK MÜ, HÜRRİYET Mİ?

Özgürlük ve hürriyet kelime anlamı olarak genel bir tanıma sahip aslında. İnsanın köle olmaması, hür iradesiyle yani herhangi bir baskı ve kısıtlama olmadan hareket edebilmesi, yaşaması anlamlarına gelir. Esas sorun, ona yüklenen felsefi, politik ve diğer anlamlardır. Ancak özgürlük kavramı genel anlamda seküler bir işlerlik kazandığı için bize daha yakın olan hürriyet kelimesinin kullanılması tercih edilmesinde fayda vardır. Bu anlamlandırma küçük farklılıklardan ziyade, çok temel karşıtlıkları mündemiç olduğu için kavram ve anlam başlığı altında irdelenmeyi hak eder ve aslında bu hal diğer birçok kavram için de söz konusudur. Adalet, hukuk, insan hakları, ahlak, savaş, barış gibi temel kavramlar hatta millet ve din kavramları da dahil. Ama esas olanın yerine göre gerekli gördüğümüzde, bu ve benzer diğer kavramlara yüklediğimiz anlamı özellikle belirtmek olduğunu düşünüyorum. Bu da karşımıza temel onlarca kavramla ilgili ek bir yük getirecektir fakat buna değer. İslam açısından en büyük hürlük; Allah’ tan başka tanrı/lar, planlayıcı/dizayn edici/belirleyici/değer belirleyici/yürütücü/yönetici/ödüllendirici-cezalandırıcı/denetleyici/yargılaycı ve bedel tahsil edicinin olmadığı ve sadece Allah’ a kulluğun adıdır. Modern/seküler/pozitivist bakış açısına göre özgürlük kavramının tarihi ve felsefi arka planı kısaca şöyledir. İnsanın serbestliği. İnsanın tanrıdan, ahlaktan, fıtratından serbestleşmesi ve nefsinin isteklerini, herhangi bir engelle karşılaşmadan gerçekleştirebilmesi. Bu, aynı zamanda hümanist felsefenin de temelidir. Hümanizmde de insanın tek karar verici/tanrılık iddiası belirgindir. Yunan mitolojiisinde geçen Prometheus’ un tanrıdan ateşi çalmasından tutun, Davud’ un tanrı ile güreşmesi hikayesine kadar birçok husus örnek verilebilir. Özgürlük kavramının pratiğinde bireyleşme ideolojisi esas alınır ve bireyin yalnızlaştırılması ve kendi egosuna göre tüketmesi/yaşaması dışında izin verilmiş bir özgürlüğünün olmadığını görmekteyiz. Zira bu yaklaşım, tüm yaşamın bir tüketim döngüsü üzerinde ve kontrollü olarak sürdürülmesi şeklinde cereyan eder. İnsan, ahlak ve tanrıdan özgürleşmiş ve nefsine tabi olmuştur ancak başka tanrılar edinmiştir. Yaşadığı her haz, her zevk bedelsiz değildir. Yani artık yeni tanrı/lar, yeni din/kurallar vardır. Genel anlamda planlayıcı/dizayn edici/belirleyici/değer belirleyici/yürütücü/yönetici/ödüllendirici-cezalandırıcı/denetleyici ve bedel tahsil edici bir güç olarak sermaye denen mekanizma vardır. Tanrıdan ve ahlaktan kurtulmuştur/sorumluluktan kurtulmuştur ancak bu sorumluluktan kurtuluş; başka tanrılara karşı sorumlu tutulmayı da beraberinde getirmiştir. Bireyin özgürleş/tiril/mesi de yasalar da hatta devlet bile bir sınıf için/bu şımarık elitler için vardır yani sermaye sınıfı için.  Ancak günümüzde sermaye sınıfı daha komplike bir küresel terör örgütü mesabesindedir. Modern çağda insanlara vurulan tüm zincirlerin ortak adı özgürlüktür. Bugünün insanı, küresel bir irade tarafından projelendirilmiştir. Kontrol ve denetim altındadır. İnisiyatif alanı daraltılmıştır. Sağlık, eğitim, çalışma, tüketim hayatı da dahil olmak üzere tüm hayat alanları tasarlanmıştır. Aslında tüm hayat alanları, tüketme olarak dizayn edilmiştir. Yani ilaç kullanırken, eğitim alırken, mesleğini icra ederken, eğlenirken, seyahat ederken, beslenirken, tatil yaparken, evde yaşarken hatta uyurken… Uzatıldıkça uzatılan eğitim hayatı, yapacağı iş ile ilgili liyakat edinmesi veya deneyim geliştirmesi için değildir. Aynı şekilde uzun mesai saatleri de yapılacak işlerin bunca zaman gerektirmesinden dolayı değildir. Tüm alanlarda bu böyledir. Birey, tüm bu süreçlerle sistem tarafından tutukluluk denebilecek bir meşguliyete mahkum ediliyor. Bireyin her türlü yani hem gün içinde yaptıklarının kontrol altına olması hem de bir işe başlayabilme veya üretebilme yeteneği kazanması sürecinin uzun olması, eğitim adı verilen sürecin uzun tutulması, haklarının kısıtlanması, geciktirilmesi, bir kısmının gasp edilmesi/verilmemesi... sistem gereği çeşmenin başında duranların önceliğidir. Aslında bu, küresel bir köleliğe tekabül ediyor. Yani modern anlamda özgürlük; kölesel bir düzenin, bireyleştirilmiş ve kendisine sunulanı tüketen insan yığınları üzerinde hüküm sürmesinden başka bir şey değildir. Özgür birey neye sahiptir, neye sahip olabilmektedir ve neyi değiştirebilir? Aslında “özgür birey”in sahip olduğu veya değiştirebileceği pek bir şey yok. Elindeki de alınmıştır. Tüm yaşamı ve bu yaşam/tüketim sürecinde yapıp edecekleri önceden belirlenmiştir. Küresel tahakkümün/sermayenin harcama, taksitlendirme, vergilendirme, enflasyon ve diğer verilerle oynayabilme, manipülasyon yapma, şeffaf davranmama/denetlenme ve sorgulanmaya kapalı olma, borçlandırma, ücretlendirme şekillerini de reddedecek bir gücü kalmamıştır. Herkese ait olması gereken dünya kaynakları ve servet dağılımı ile ilgili bir itirazının etkisi ve imkanı elinden alınmıştır ve üzerindeki çember giderek daraltılmaktadır… Birkaç yıl öncesine kadar az da olsa mümkün olan iş ve ev sahibi olmak gibi çok temel insani haklar dahi artık daha kısıtlı. Sistem, insanı tek başına bırakmıyor, düşünmemesi, insan olduğunu hissetmemesi ve neye maruz bırakıldığını fark etmemesi için gerekli bütün oyalama taktikleri, sistem tarafından ustaca uygulanmaktadır. Son Oxfam raporuna göre salgından önce dünya servetinin 3’te 1’ini elinde bulunduranlar; bugün bunu 3’te 2’ye çıkarmışlar. Yani iki yıl gibi kısa bir sürede, şimdiye kadar edindikleri servet kadar bir miktarı daha eklemişler servetlerine. Büyük vurgunlar yapmış, yoksulu daha da yoksullaştırmış, bununla da kalmayıp orta sınıfı da büyük ölçüde yoksulluk seviyesine doğru çekmişlerdir. Bu soygun, hem küresel sistem hem de yerli vekilleri tarafından gerçekleştirilen ortaklaşa bir sonuçtur ve devam etmektedir. Devam ederiz inşallah…