Kimseyi incitmeyelim, herkesin duasını alalım

Muhterem Kardeşlerim…

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Silsile-i Âliye büyüklerinden Seyyid Abdullah-ı Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:

“Bizi sevene, yolumuzu sevene, bu büyükleri sevene, - Allahü Âlem - kabir azabı olmaz.”

 

O büyüklerin tahmini konuşmaları, “Allahü Âlem” demeleri, öyle zannediyorum demeleri, belki demeleri katiyet ifade eder, muhakkak manasındadır; çünkü onlar mutlak böyle demezler, avamın anlayışı sebebiyle belki derler, bir açık bırakırlar. Büyük kerametlerden üçü şudur:

1- Bu büyükleri tanımak,

2- Onları sevmek,

3- Onların yolunda gitmek.

 

Bu yol, insanları incitmemek yoludur. Tasavvuf, Allah’ın kullarını incitmemektir. Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin vasiyetnamesinin son satırında, “Hiç kimsenin kalbini incitmeyin” buyuruyor.

 

Çölde bir köle yaşar. Bu bir gün susamış. Orası senin, burası benim derken, her tarafa gidiyor, en nihayet bir pınara rastlıyor. Pınardan bir su içiyor, şeker gibi, gayet güzel. Bu güzel su bizim halifeye uygundur diyor. Alıyor testisini, suyu dolduruyor, beş günlük yola, Bağdat’a gidiyor, halifeye çok sevdiği sudan verecek. İnsanoğlu, sevdiği şeyin, sevdikleri tarafından da içilmesini, yenilmesini sever. Güzel bir şey duyduğu zaman bunu mutlaka sevdiklerine de söylemek ister. Bu köle de almış testiyi, gelmiş Bağdat’a. Tam Bağdat’a girerken, Halife Memun da Bağdat’a girmek üzere. Halifeyi görünce hemen yanına gidip der ki:

— Halifem, vallahi seni arıyorum.

— Hayırdır inşallah ne var?

— Ben pınardan bir su içtim, şeker gibi, o suyu size getirdim, hele bir için bakın, ne kadar güzel.

 

Halife testiyi alıyor ki, su kaynamış, içi yosunlaşmış, her şey var ama garip severek getirmiş. Ne yapsın, Bismillahirrahmanirrahim diyor, gözünü kapatıyor, burnunu tıkıyor, suyu içiyor. Soruyor köle:

— Nasıl Halifem?

— Hayatımda böyle su içmedim. Sana çok teşekkür ediyorum.

 

Köle çok sevinir. Halife de ona bir kese altın hediye eder. Köle ayrılıp gittikten sonra, Halife der ki:

— Kimse içmeden şu suyu dökün!

— Ama efendim siz nasıl içtiniz?

— Ne yapayım, bizim dinimiz insanları incitmemek dinidir. Onu üzmemek için, kalbini kırmamak için kendimi mahvettim, o suyu içmek zorunda kaldım.

 

Herkesin duasını alalım

 

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Sadaka belayı önler ve ömrü uzatır. Onun için sadaka vermeye çalışmalıdır. Dua da, kaza ve kaderi değiştirir. Bir duayla ömür uzayabilir. Bilhassa anne babadan ve salih akrabalardan alınacak bedduayla da, ömür kısalabilir. Onun için Sıla-ı Rahim önemlidir; yani eş dost, akraba, anne baba hatta işvereni ziyaret etmek, bunların duasını almak lazım. Bütün bunlar hayra alamettir, iyi şeylerdir; dua etmek ve dua almak güzeldir. Onun için Peygamber Efendimiz, “Size [Başta ana baba, hoca, işveren olmak üzere] bir iyilik edene teşekkür etmezseniz, Allah’a şükretmiş olamazsınız” buyuruyor. Allah sizden razı olmaz. Çünkü o iyiliği Allah yaptı; fakat onlara yaptırdı. O halde siz, önce onlara şükredin, onların rızasını duasını alın, sonra Cenâb-Hak’tan ne istiyorsanız isteyin buyuruyor.

 

Bir kahvenin bile kırk yıl hatırı var. Bize bir iyilik edeni ölünceye kadar unutmamalıyız. Mübarek zatlar, kendilerine bir bardak çay içiren kişiye bile senelerce dua eder, onun için Fatiha okurlardı. Hikmeti sorulunca da, “Bana bir bardak çay vermişti, onun bana iyiliği var” derlerdi. İşte İslamiyet, işte insanlık budur. Bu dinde nankörlük yoktur. Bir bardak çay için senelerce dua edilir mi? Evet edilir. Çünkü Allah bundan razıdır.

 

Bir ananın, bir babanın hakkı nasıl ödenir ki, bizim için uykusuz kalan, sağlığını, malını mülkünü feda eden kimseye teşekkür etmemek, onların duasını almamak, akıl alacak iş değildir, büyük nasipsizliktir.

 

Her işin başında büyüklerin duası alınması gerekir. Başta büyüklerimiz olmak üzere herkesin duasını alalım, hiç kimsenin kalbini kırmayalım. İster Müslüman olsun, ister kâfir olsun, ister inansın, ister inanmasın, ister fâsık olsun, ister evliya olsun, yani kim olursa olsun, kalb kırmayalım; çünkü yüce Allah, yarattığı bu kâinatta, bu mahlûklar arasında, kendisine en yakın olarak kalbi yaratmıştır. Komşuyu üzersek, yandaki sıkılır. Şimdi iki ev yan yana düşünelim, birinde feryat var. Yanındakinin bundan rahatsız olmaması mümkün değil. İşte kalb, Allah’ın komşusudur. Bunları, İmam-ı Rabbani hazretleri Mektubat-ı şerifinde bildiriyor. Eğer bir insanın kalbini kırarsak, o komşuyu darıltmış oluruz. O halde, biz kırılalım; ama bir Müslüman’ın, bir insanın kalbini kırmayalım; çünkü kalb kırmak, yetmiş kere Kâbe’yi yıkmaktan büyük günahtır.

 

Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)