BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR

Bu gün İslam coğrafyasında fitne yelleri esmekte/ Ülkeleri harap mazlumlar, meçhule doğru göç etmekte! Bir zamanlar birlik idik, geçerdi dünyada sözümüz/ Bu gün neden dağınık ve perişan bir haldeyiz? Evet, bu gün dünyaya insanlık (!) dersi vermeye çalışan batı; daha düne kadar medeniyet’ in“m” sine bile yabancı idi. Nezafet ve nezaket, onların hayatlarından fersahlarca uzaktaydı… Vahşi bir anlayışları vardı ve gittikleri her yere, kan ve gözyaşından başka hiçbir şey götürmüyorlardı. Tıpkı bu gün, dünyanın her yerinde yaptıkları mezalimler gibi. Onlar yaptıklarını ve yapacaklarını, dünyadaki amaçlarının gereği olarak, dünyaya böylece kanıtladılar da; peki, Müslümanlar ne yaptı? Son bir asırdan bu yana, Kafkaslardan Afrika’ya; Hint yarımadasından Asya’nın ve Avrupa’nın Müslüman kesimlerine varıncaya kadar; İslam Ümmetinin birlik ve beraberliğinin dağılmasından sonra; ne İnsanlık ne de Müslümanlar, rahat ve huzurun yüzünü bir daha göremediler, görmeye hasret kaldılar. Çünkü, Müslümanlar Kur’an’ın evrensel hükümleri ve Hz. Peygamber (s.a.v)’in eşsiz öğretilerini; bireyden aileye, aileden toplumsal hayata ve dolayısıyla idare mekanizmasına varıncaya kadar; ya İslam düşmanlarının baskıları sonucu, ya da kendi hür iradeleri veya başka kavimleri taklit etmeleri sonucunda terk ettiler… Öyle ki, İslam coğrafyasını istila eden Emperyalist güçler; Ümmetin arasına, ajanları vasıtasıyla fitne ve fesadın tohumlarını böylece daha rahat bir şekilde ekmeye başladılar. Ektikleri fitne ve fesat tohumları, her gün biraz daha büyümeye başladı ve bir ur gibi İslam coğrafyasını tahrip etmeye başladı. Birlik ve beraberliklerini kaybeden Müslümanlar, dağılmaya başladılar. Tefrika ve husumet ateşi, İslam dünyasının her yerinde alevlenmeye başladı. İslam ve insanlık düşmanlarının çok hoşuna gitmişti bu dağılma süreci tabi. Masa başlarında cetvelle çizilen İslam coğrafyası, çekilen suni sınırlarla Müslümanlar birbirlerinden uzaklaştırılıyordu. Sonra, İngiliz’i, Fransız’ı, Almanı, Rus’u ve daha bilmem ne kadar dünya keferesi varsa; hepsi yek koldan, çullandılar Müslümanların başına. Yer altı ve yer üstüne kadar zengin kaynakları varsa, hepsini sömürüp, talan ettiler. Yetmedi, onlarca parçaya böldükleri bizleri yani Müslümanları; kendilerine bağlı birer uydu haline getirdiler yıllarca. Son sürece gelindiğimiz şu günlerde, dünyanın seyir ibrelerinin değiştiğini gören söz konusu kefere güçler; bu defa finanse ettikleri terör çeteleriyle, hem Müslümanların birliğinin önüne takoz koymaya,hem de dünyadaki İslam’i gelişmeyi durdurmak için türlü senaryolar piyasaya sürdüler. Tabi, bir kısmı tuttu, bir kısmı da kursaklarında kaldı… Yeniden o eskimez günlere kavuşabilmenin tek yolu, birlik ve beraberlikten geçtiğini unutmamak adına; Hz. Lokman (a.s)’a izafe edilen şu kıssa, ne kadar da manidardır: “Hz. Lokman (a.s) Oğullarına nasihat etmek için, onlardan birkaç değneğin getirilmesini ister. İstenen değnekler getirildiğinde, onlara; haydi bir tanesini kırın der. Bir tanesini dizine dayadığı gibi kırar birisi. Bu sefer tüm değnekleri birden kırın der. Tüm değnekleri alıp dizine dayayan oğlu, ne kadar uğraşsa da kıramaz… İşte böyle oğullarım der! Eğer birlik ve beraberliğiniz olursa, hiç kimse sizin belinizi yere getiremez. Fakat dağılır ve tek tek olursanız, işte o zaman düşmanlarınıza yenilirsiniz.” Kıssada hisse olarak, yukarıda özet olarak izaha çalıştığımız şeylerin tümü ve daha fazlası; özellikle son bir asırdan bu yana Müslümanlarına başına gelen şeylerdir… Düşmanlarımıza yenilmek istemiyorsak; aramıza fitne ve fesat koymaya çalışan iki ayaklı şeytanlara prim vermeyelim. Mezhep ve meşrep, ırk ve milliyet üzerinden, bizi birbirimize düşürme gayreti güdenlerin şah damarlarını keselim. Ki, bir daha asla böyle bir kepazeliğe teşebbüse cesaret etmesinler. Evet, birlikten kuvvet doğar. Çok geç olmadan,birliğimizi zedelemeye çalışan herkim olursa olsun; onların yüzüne şamar olsun reddiyemiz!... Kendimize gelmemiz temennisiyle! Vesselam.