MUSTAFA ÖZTÜRK VAK’ASI

Kuran lafzı ve manasıyla bir bütündür bizce. Bir yönüyle Allah kelamı, bir yönüyle beşer kelamıdır. Allah’tan gelmesi yönüyle Allah kelamı, bu kelamın Hz. Peygamber’in ağzından işitilmesi yönüyle beşer kelamıdır. Allah kutsi kelamını bir beşerin ağzından duyurmayı murat etmiştir insanlara. Vahyin Hz. Peygamber’in kalbine ve zihnine nasıl ve ne şekilde geldiği hususu peygamber olmayan bütün insanların meçhulüdür. Mustafa Öztürk Kuran-ı Kerim’de geçen Mekkeli müşriklere yönelik bazı ağır ithamları, hakaretleri, bedduaları, galiz ifadeleri uluhiyetin şanına yakıştırmadığı, başka bir deyişle Allah’ı böyle adi şeylerden tenzih etmek için vahyin -en azından bir kısmının- manasının Allah’a, lafzının Hz. Peygamber’e ait olduğunu söylüyor. Niyet sahih ama netice tartışmalı. Evet üslubu nezih değil. Nihayetinde yapılan vahyin mahiyetine ilişkin bir yorumdan ibarettir. Tarihte bu kanaati taşıyan ulema az değil. Ama genel kanaat vahyin hem lafzının hem manasının Allah’a ait olduğu ve bu konuda Hz. Peygamber’in aracılık dışında hiçbir dahlinin ve tasarrufunun olmadığıdır. Bir ilim adamını sadece bir düşüncesinden dolayı mürted, kafir, zındık gibi sıfatlar ile itham etmek bu topraklara has bir garabet olsa gerek. Abdülkerim Suruş benzer düşünceleri dillendirdiği için vatanı olan İran’dan uzun yıllar uzakta yaşamak zorunda kaldı. Düşünmek, düşman kazanmak sanatı gibi bir şey bu topraklarda. Hulasa, Mustafa Öztürk'ün Kur'an vahyinin mahiyeti ile ilgili mezkûr düşüncelerine katılmıyorum ama şunu da çok iyi biliyorum ki hocanın esas maksadı Allah'ı basit ve süfli şeylerden tenzih etmek. Onun için bu konudaki düşüncelerini güven içinde özgürce ifade etmesini sonuna kadar destekliyorum. Engizisyon sadece bu toprakların değil, bu kürenin kaderi. Lanet olsun!