HER MUSİBET BİR UYARIDIR

Âdem (a.s) babamızdan bu güne gelinceye dek, insanlar; fert, aile, cemiyet ve devlet bazında, birçok bela ve musibetlerle sınamışlardır. Başına gelen her musibeti, kulluğun gereği olarak birer imtihan olduğunu bilip ve ondan ders çıkaranlar; bela, musibet ve mihnetleri ilahî birer uyarı olduğu şuuruyla tefekkür edip şükretmeyi şiar edinenler, imtihanı kazandanlardır. Fakat toplumsal bela ve musibetlerden ibret almadan, onlardan ders çıkarmadan hareket edenler; tarihin her devresinde ilahî cezalardan kurtulamamışlardır. Lut (a.s)'ın kavminin başına gelenler, Salih Peygamberin kavminin helak olması, Şuayb Peygamberin Medyen halkına yaptığı tüm ikazlara rağmen inkârlarından vaz geçmemeleri; şirretlik ve günahta haddi aşmaları, ilahi gazaba müstahak olmalarına sebep olmuştu. Ne fark eder ki, ha dün ha bu gün, ha yarın; insanlar musibet ve belalardan ders çıkarmadıkları müddetçe, bu dünyada rahatın ve huzurun yüzünü göremeyecekleri gibi, ebedi âlemde de karşılığını bulacaktır. Yaşadığımız asırda, Allah'ın insanlara vermiş olduğu nimetler; belki de daha önce hiç-bir topluma verilmemiştir. Nimetlerin bolluğu, teknolojinin yaşamı kolaylaştırması, ulaşım ve iletişim araçlarının aylık ve yıllık olan mesafeleri saatlere indirmesi gibi imkânların tümü dünyadaki tüm insanları sınanma amaçlıdır. Bütün bu nimetlere rağmen, insanlık dünya tüm bazında şımardı, yoldan çıktı, nimete karşı nankörlükte sınır tanımadı, ahlâkî ilkeleri hiçe sayıp haya ve edep gibi insanı değerli kılan duygularını kaybedip; nefsinin ve şeytanın kölesi durumuna düştü. Modern kölelik. Kapitalist patronların, teşhir at vitrinlerinde sergilenen satın alınmış hayatlar; modern çağın insanın şehevi duygularını kamçılayan, ruhları esir alan aldatıcı zevkleri; insana, insan olduğunu unutturdu adeta. Hal böyle olunca, insan ne başına gelen bela ve felaketlerden ders çıkarıp ibret aldı, ne de insan fıtratının gereği olarak nedamet duyup hakkın emirlerine teslim olmayı düşündü!... Sık sık meydana gelen depremler, sel sularına gömülen evler şehirler ve ulaşım araçlarının teneke parçaları gibi sel sularının üzerinde yüzüp gitmeleri de uyandırmadı insanı. Son bir yıldır tüm dünyanın başı, gözle görülmeyen elle tutulmayan zerrecik bir virüsle dertte. Peki, tüm bu olup bitenler karşısında, dünya nasıl bir mesaj almakta, mevcut durumu nasıl okumaktadır acaba? Sonuç: sıfır ibret, devam eden başı boşluk, hovardaca tüketilen hayatlar, tepilen nimetler ve modern çağın karanlık dünyasına gömülen genç nesiller!... Evet, başımıza gelen her musibet, bizim için bir uyarı bir uyandırma mesajıdır. Dünya olay ve hadiseler bu gözle bakmadığı müddetçe; huzura kavuşması hayalden ibaret kalacaktır. Bitme noktasına gelmiş bulunan içtimai münasebetler, kopan akrabalık bağları, gayesiz yaşayan yeni yetme nesiller, bunalımda olan ruhlar ve Allah ile irtibatını kesme noktasına getirmiş insanlığın biricik sebebi; Hak ve doğruluktan ayrılmak, başa gelen musibetlerle uyanmamaktır. Allah akıbetimizi hayreylesin.