KUR'ANI HERKES ANLAR MI?

Muhterem Kardeşlerim… Hâşâ “Hadisler çöpe atılmalı” diyen Ondokuzcu sapık, “Kur'anı herkes anlar” dedi, arkasından “Piyasadaki bütün Kur'an çevirileri yanlıştır” dedi. Madem herkes Kur'anı anlayabiliyordu, niye herkes yanlış tercüme ediyor? Demek ki anlaşılamıyor ki öyle farklılıklar oluyor. Bu kadar farklı guruplar olduğuna göre, bu kadar farklı anlayanlar vardır. Buna rağmen hâlâ, “Kur'anı herkes anlayabilir” iddiası nasıl yapılabiliyor? Efendim; Evet, Kur'an-ı Kerimi yanlış anladıklarından dolayı 72 sapık fırka meydana çıkmıştır. Eğer herkes aynı şeyi anlayabilseydi bu kadar sapık fırka meydana çıkmazdı. Herkes, “Benim anladığım doğru” diyor. Peygamber Efendimizinkinden farklı anlayanların anlayışları geçerli değildir. Onun için Kur'an-ı Kerimi en iyi anlayan elbette Peygamber Efendimizdir. Onun Hadis-i Şeriflerini de en iyi anlayan O’nun vârisleri olan Ehl-i Sünnet Âlimleridir. Ehl-i Sünnet Âlimlerinin bildirdiklerine uyan, Kur'an-ı Kerimi en iyi anlamış olur. Ondokuzcular, “Şiîler ve Vehhabiler, Kur'anı yanlış anladıkları gibi, Peygamber Muhammed de Kur'anı yanlış anlamış ve çöplüğe atılması gereken hadisler söylemiştir. Ehl-i sünnet âlimleri de bu hadislere göre hareket ettikleri için onların Kur'anı anlamaları da yanlıştır” diyorlar. Hâşâ bu dinin Peygamberi anlamadıysa, bu kâfirler nasıl anlayacaktır? Madem herkes anlayabiliyorsa, hâşâ Peygamber Efendimiz niye anlayamamış? Kendilerinin de açıkça itiraf ettikleri gibi, herkes Âyetlerden aynı hükmü çıkaramıyor. Bu mesele, gün gibi açıkken yine, “Herkes Kur’andan anladığına uysun” demek ne büyük rezalet ve felakettir. Allahü Teâlâ, “Resulüme uyun, ona uyan bana uymuş olur” buyururken, Kur'an-ı Kerimin “Resulümün emrine uyun” emrinden insanları uzaklaştırmaktan daha büyük sapıklık olur mu? HIRSIZLIĞI ÖNLEMEK İÇİN Mâide sûresinin, “Erkek ve kadın hırsızın, yaptıkları işten dolayı Allah tarafından ibret verici bir ceza olarak, elini kesin” mealindeki 38. Âyetindeki el kesmekten maksat, Peygamber Efendimizin nasıl açıklamışsa, Muhaddisler ve Müfessirler nasıl bildirmiş olduklarıdır ve doğrusu odur. Bizim gibilerin Âyetlere mânâ vermesi kesinlikle caiz olmaz. Birkaç Hadis-i Şerif: “Sizden öncekileri helâk eden günah şu idi: Onlar, mevki sahibi biri hırsızlık edince, ceza vermezler, zayıf biri hırsızlık edince, ona ceza verirlerdi. Allah’a yemin ederim ki, kızım Fâtıma hırsızlık yapsaydı, onun da, elini keserdim.” [Müslim] “Hırsızın eli, çeyrek altın ve daha fazla çalarsa ancak o zaman kesilir.” [Buhârî] İbni Ömer hazretleri anlatır: Resulullah (sallallahü aleyhi ve selem) üç dirhem kıymetindeki bir kalkanı çalan hırsızın elini kesti. (Buhârî, Müslim, Muvatta, Tirmizî, Ebu Davud, Nesaî) O âyet-i kerimede, hırsızın elini kesmek gerektiği birçok hadis-i şerifle açıklanmıştır. Hırsızı cezalandırma işini ancak İslam devleti yapar. DİNİMİZİ KUR’ANDAN MI ÖĞRENMELİ? Bu konuda İslam Âlimlerinden Yusuf Nebhani Hazretleri Huccetullahi Alel-Âlemîn kitabında buyuruyor ki: - Kur'an-ı Kerimden hüküm çıkarmak, herkesin yapabileceği şey değildir. Müctehid İmamlar bile, Kur'an-ı Kerimdeki hükümlerin hepsini çıkaramayacakları için, Resulullah Efendimiz Kur'an-ı Kerimdeki hükümleri Hadis-i Şerifleri ile açıklamıştır. Kur'an-ı Kerimi ancak Resulullah Efendimiz açıkladığı gibi, Hadis-i Şerifleri de yalnız Eshab-ı Kiram ve Müctehid İmamlar anlayabilmişler ve açıklamışlardır. Bu hükümleri anlayabilmeleri için Allahü Teâlâ Müctehid imamlara idrak, anlama kuvveti, keskin zihin, fazlasıyla akıl ve daha nice üstünlükler ihsan eylemiştir. Bu üstünlüklerin başında, takva ve kalblerindeki Nûr-u İlâhî gelmektedir. Bu Müctehidler, Kur'an-ı Kerimden ve Hadis-i Şeriflerden başkalarının anlayamayacağı hükümleri anlamışlar, anladıklarını bildirmişlerdir. Müslümanlar da onların Kitap ve Sünnetten anlayıp bildirdiklerine tabi olmuşlardır. Nahl suresinin 43. Âyet-i Kerimesinde mealen; “Bilmiyor iseniz, bilenlerden sorunuz” buyuruluyor. Bu Âyet-i Kerime, herkesin Kitabı ve Sünneti doğru anlayamayacağını, anlayamayanların da olacağını göstermektedir. Anlayamayanların, Kur'an-ı Kerimden ve Hadis-i Şeriflerden anlamaya çalışmalarını değil, anlamış olanlardan sorup öğrenmelerini emretmektedir. Kur'an-ı Kerimin ve Hadis-i Şeriflerin manalarını herkes doğru anlayabilseydi 72 sapık fırka meydana çıkmazdı. Bu fırkaları çıkaranların hepsi de derin Âlim idi. Fakat hiçbiri Kur'an-ı Kerimin ve Hadis-i Şeriflerin manalarını doğru anlayamadı. Yanlış anlayarak, doğru yoldan ayrıldılar ve milyonlarca Müslüman’ın felakete sürüklenmelerine de sebep oldular.- KUR'ÂN-I KERİMDEN HÜKÜM ÇIKARMAK Mısırlı mezhepsiz Reşîd Rızâ, El-Muhâverât ismindeki kitabında, Ehl-i Sünnet mezhebine ve Fıkıh kitaplarına saldırmış ve Diyanet İşleri eski Başkanlarından Hamdi Akseki, bu zararlı kitabı Arabiden Türkçe’ye tercüme etmiş Mezâhibin telfîkı ve İslâm’ın bir noktaya cemi yani İslâm’da Birlik ve Fıkıh Mezhepleri ismini verip, 1916’da İstanbul’da bastırmıştır. Bunlar ve benzeri mezhepsizlerin yazıları dikkatle okunursa, sapık düşüncelerini ve bölücü görüşlerini, çürük mantık zincirleri ve yaldızlı kelimelerle süsleyerek Müslümanları aldatmaya çalıştıkları hemen görülür. Cahiller, bu yazıları mantık, akıl çerçevesinde, ilme dayanıyor sanarak inanır, arkalarına takılırlar ise de, ilim ve keskin görüş sahipleri, asla bunların tuzaklarına düşmez. Müslümanları sonsuz felakete sürükleyen mezhepsizlik tehlikesine karşı, Yusuf Nebhânî Hazretleri Huccet-ul-lahi Alel-Âlemîn kitabında buyuruyor ki: “Kur'ân-ı Kerimden hüküm çıkarmak, herkesin yapabileceği bir şey değildir. Müctehid İmamlar bile, Kur'ân-ı Kerimdeki hükümlerin hepsini çıkaramamışlardır. Resulullah Efendimiz, Hadis-i Şerifleri ile açıklamıştır. Kur'ân-ı Kerimi, ancak Resulullah Efendimiz açıkladığı gibi, Hadis-i Şerifleri de, yalnız Eshâb-ı Kiram ve Müctehid imamlar anlayabilmişler ve açıklamışlardır. Allahü Teâlâ, Müctehid İmamlara akli ve nakli ilimleri, idrak, anlama kuvveti, keskin zihin, ziyade, çok akıl ve daha nice üstünlükler ihsan eylemiştir. Bu üstünlüklerin başında takva, haramlardan sakınmak gelmektedir. Bundan sonra, kalplerindeki Nur-u İlahi gelmektedir. Müctehid İmamlar, bu üstünlükler yardımı ile, Allahü Teâlâ’nın ve Resulullah Efendimizin kelamlarından onların muratlarını anlamışlar, anlayamadıklarını Kıyâs ile bildirmişlerdir. Dört Mezhep İmamının her biri, kendi reyi, görüşü ile konuşmadığını bildirmiş ve talebelerine; 'Sahih hadise rastlarsanız, benim sözümü bırakın. Resulullah’ın Hadisine uyun!' demiştir. Mezhep imamları, bu sözü, kendileri gibi Müctehid olan derin Âlimlere söylemişlerdir. Bu âlimler, dört Mezhebin delillerini bilen, tercih ehli olanlardır.” Allahu Teâlâ cümlemizi Kur’anı Kerim’e, Resulüne ve Âlimlerine inanan kullarından eylesin. (Amin)