GURBETTEN “KURBET”E

"Garip, gurbette olandır. Vatanında bile. Evinde bile. Burada iken, hep "orada"dır. Göçebedir. Yurdunda göçebedir. Bu gurbet duygusu onu dünyevi isteklerden, mülklenme açgözlülügünden alıkoyar. Hep "ötede"dir. Üşüşmez garip. Kapışmaz. Yapışmaz... Garibe dünya gurbettir... (Ahmet İnam; Hayatımızdaki İnce Şeylere Dair) Dünyada gariptir insan, asıl vatanından uzaktadır. Asıl vatanından uzakta olduğu içindir garipliği. İnsanın ezelden ebede, buradan öteye olan yolculuğu dünya gurbetinde sıla özlemini yaşamaktan ibarettir. Nedir gurbet; uzak olma, uzaklaşma, ayrılık, vatandan ayrı ve uzak olma, asli yerinden başka yerde bulunma hali. Aslî vatanından uzakta, bir mecburiyete binaen gidilmiş, kişinin kendisini ait hissetmediği bir sıkıntı yurdu… İnsanın dünyadaki sıkıntısı, garipliği, sılaya özleminden kaynaklanıyor. Gurbetin tersine sıla kelime olarak; bir şeyi başka bir şeye ulaştırıp birleştiren bağ demek. Sıla asıl olanla ilgili; kendisine dönülen yer, gurbet de geçici olarak bulunulan yer. Bir de başlıkta yer verdiğimiz “kurbet” var; yakın, yaklaşma, yakınlaşma, Allah’a yakın olma hali… İnsan dünyada gariptir dediğimiz zaman esasen burada kalıcı olmadığımızı, sılaya, asıl yurdumuza dönüş için geçici olarak bulunduğumuz hali ifade etmiş oluyoruz. Ve bu geçici dünyada bu dünyayı esas alarak yaşamanın garipliğini ortaya koymuş oluyoruz. Tam bu noktada insanın dünyadaki hüznünün sebebinin de garipliğinden kaynaklandığını ifade edebiliriz. Cemal Şakar’ı dinleyelim: “A yrılık sadece sevgiliden kopmayı değil; öz yurdundan ayrılmayı içerdiği için insan, dünyada gariptir, mahzundur hatta yetimdir.” Nereye varmak istiyoruz; insan dünyaya yabancı olduğunun, garipliğinin farkına vararak menfi manada başkalaşmak olarak ifade edebileceğimiz yabancılaşmadan kurtulabilecektir. İnsan dünya gurbetinde bir yabancı gibi, gelip geçen bir yolcu gibi yaşayarak; asıl yolculuğunun sılaya doğru olduğunu unutmadan, O’ndan geldiğini, yine O’na döneceğini her zaman ve her halde var oluşun ve var oluşunun esas şartı olarak görmek durumundadır. İnsan yaşamış olduğu dünya gurbetinin hüznünü ancak özü ile irtibat kurarak, özünü özleyerek, sılanın özlemi ile tedavi edebilecektir. “Cennetten yeryüzüne inen Hazreti Âdem’in ağlayışı da, ana ‘rahm’inden dünyaya gelen insanın ağlayışı da bu dünyaya olan yabancılık duygusundandır. Dünyada gariptir, yabancıdır insan. Aslolan seferde olmaktır, sürekli bir arayıştır; insanın yaptığı asli vatanını, dahası evini arayışı, evi neresi işte tam burada insanın dünyaya yabancı kalması iyi, ancak kendine aslına, hakikatine yabancı kalması kötü. Bu dünyada sıkıntıların sürgit devam etmesi biraz da insanın dünyada kendini ev sahibi zannetmesindendir. Yaşamak garip şey, dünya garip derken esasen kast edilen insanın garipliğidir. Dünya gurbettir, o yüzden bu dünyada garip ol denilmiştir ki, gariptir insan ve garip olan insanın karîbi yani yakını Cenabı Haktır. Gurbette garip olan insan, dünyaya yabancı olan insan Allah’ı bulmalıdır, Allah’a varmalıdır, kaybolmuş olan insanın kendini bulması bu yolla mümkün olacaktır.” (Sözü Yola Koymak) Gurbette uzaktayız, dünyaya yabancıyız; sılaya, oraya, O’na yakın olarak hâsılı gurbetten “kurbet”e bir y/ol bularak; olma imkânına, var olma imkânına ulaşabileceğiz. Bu böyledir; geldik, gideceğiz… Burada kalıcı değiliz, yaşadığımız dünya, modern dünya, seküler dünya her ne kadar bunu unutturacak birçok cezbedici unsura sahip olsa da bunu unutmadan yaşamak durumundayız. Buraya, bu dünyaya, “Öte”de verdiğimiz söze sadakatimizi göstermeye geldik, ötesi yok, zira nihayetinde “Öte” var… Dünyada huzurda olmak, Öte ile irtibattan geçecektir. Âşık Veysel’in; “Kendim gurbet elde, gönlüm sılada” dediği gibi yaşamış olduğumuz dünya gurbetinde, gönlümüzde sılaya olan özlem ile yaşayabilirsek, bedenen yaşadığımız dünyayı asıl olarak görmeden, burada, Öte”yle birlikte yaşayabilirsek, Derviş Yunus’un Mevlâ’yı arayışı için yapmış olduğu o güzelim yakarışına ortak olabiliriz. “Benden bana yakınsın / Candan da sevgilisin / Ya ben seni isteyü / Kande varayım Mevlâ?” İşte o zaman, dünya gurbeti bizi kurbete ulaştıracaktır; işte o zaman, “Ne mutlu o gariplere!” müjdesinin muhatapları olarak kendimizi bahtiyar sayabileceğiz… Ne mutlu gurbette kurbeti yaşayabilenlere…