"İNANCININ İNSANI OLABİLDİN Mİ?"

İnancının orucunu tuttun. İnancının kurbanını kestin. İnandığın dinin insanı olabildin mi? Bütün dinlerde olduğu gibi İslamiyet’te de ibadetlerin çok önemli bir yeri var. Ancak ibadetlere salt cennete götürme vasıtası nazarıyla bakmak ibadetlerin özüne ve yapılış gayesine vurulmuş en büyük darbedir. İnandığın dinin insanı olmanın yükümlülüklerini irdelemek, İbadetlerin yapılış şekillerini, şartlarını incelemekten daha öncelikli olmalıdır. 11 ay boyunca insani ilişkileri zayıf, ahlâkî ve dini kuralları hiçe sayan bir fert; tamamıyla geleneksel bir yapıya büründürdüğü sözde orucu, toplumdan dışlanma korkusuyla, 1 ay boyunca -şafaktan akşama- aç ve susuz kalmayı ibadet saymaktadır. Ancak kulluk vazifesini yapmanın ve dolayısıyla ibadet etmenin ilk şartı mümeyyiz olmaktır. Burada aranan aklını yitirmemiş olmak değil, o ibadet özelinde belirli bir bilince varmaktır. Ne yazık ki bu, çoğu insan tarafından akla gelen son basamaktır. Üstelik düştüğü bu durumun farkına varamayıp, yemek vakitlerini değiştirmekten ibaret olan bu etkinliğin karşılığı olarak ahiret hayatında da müspet bir ödül beklemektedirler. Aslında oruç bir ödül veya beklenti gibi karşılık aramak değil, bir vazgeçiştir. Zevkten, sefadan, metadan, öz fıtrat bilincine varmak için bir hîra hareketidir. Benzer durum ne yazık ki kurban ibadeti ile ilgili de yaşandı ve yaşanıyor. İbadetin özüne burada da inilmediğinde, olayın; kan, kurban ve buzdolabı üçgeninde kaldığını görüyoruz. Yapılan bu sözde ibadette infakın hatırlanmadığı, "Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz." ayetine muhatap olunmadığı yahut olunduğunu sanıldığı eşgüdümlü bir toplumsal etkinlikten başka anlam bir taşımamaktadır. Bu zihniyetin oluşum sebebi ise tamamıyla mukallit bir tavırla İslamiyet’i özümsemeye çalışmakta yatıyor. Oysa ki Taklidi iman ve tahkiki iman problematiğinde Kur'an'ın ilkelerine uyan tahkiki imandır. "Kitapta yazıyor" (hangi kitap olduğu belli değil) ve "diyorlar" (kimin dediği belli değil) kisvesiyle birçok insan maalesef ki boz bulanık bir dini öğretiye mahkûm ediliyor. Kur'an'ı referans alarak baktığımızda İslamiyet, her türlü ezoterik yapıyla oluşturulmuş ruhbanlık sınıfını reddetmiştir. İntisapların çoğu yol göstericilik ile başlayıp ne yazık ki şirk bataklığında son bulmaktadır. Kendinde yapacak gücü göremeyip dini sorumlulukları başkasına yüklemek, akla ve dolayısıyla insan olma bilincine hakarettir. Her sezgin fert, dini bilgiye ve dini kurala muhatap olmakla mükelleftir. Dolayısıyla Müslüman olmaya namzet olan insanların da istisnalar haricinde yaratıcının tüm buyruklarına kusursuz sorumluluk ilkesiyle bağlı olmaları elzemdir.