DÜCANE CÜNDİOĞLU’NU DİNLERKEN…

Dücane’yi dinliyorum: “Din ile bilim çatışır. Din iyi ama doğru değil; bilim doğru ama iyi değil. İmge ile kavram arasındaki fark izah ediyor herşeyi. İmge olgunun karşılığı olan duyusal şeyler. Yani somut. Kavram ise daha soyut ve entelektüel. En soyut kavram tanrı kavramı. Birşeyin amp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'esini bilmek ile kavramını bilmek aynı değil. İmge dısşaldır, kavram içsel. Bilim ışıtır, din ısıtır. Mü’min düşünmez, inanır. İman düşünce değil güvendir. Deizm ve ateizm tartışması ciddi felsefi meclislere giremez. Tanrının neliği konusunda ateizm aciz kalıyor. Bütün dinler duyusal (amp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'e) olana hitap eder. Kavramsal olana hitap eden bir din yok. Cennet, huri, sütten ırmaklar, yeme-içme duyusal hepsi. Çocukken Kuran’daki cennet tasvirleri muhayyilemi tatmin ederdi ama şimdi yetersiz ve gülünç geliyor bana. Düşünen zeka uyumsuzdur. Din bizden inanmamızı ister, düşünmemizi değil. Kutsal kitapların “hiç düşünmüyor musunuz?” şeklindeki beyanları Spinoza’nın deyişiyle “neden artık inan mıyorsunuz?” olarak anlaşılmalı. Dinler yaşamı açıklamaz, anlamlandırır. Bilim açıklar yaşamı. Anlamlandırma bütüne yönelik bir edim, açıklamak parçaya yönelik. Onun için anlamlandırmak açıklamaktan daima öndedir. Allah, melek, şeytan, cennet, cehennem gibi şeylere inanırsınız, bunlar üzerinde düşünemezsiniz. Kavram ve amp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'e diyelektiği her şeyde ve her yerde geçerli. Modern devlette cemaat olmaz cemiyet olur. Yaşadığımız sancı cemaatten cemiyete geçememe sancısı. Modern devlet ussaldır, rasyoneldir. Dini, meclisten ve laboratuardan uzak tutmak lazım. İmgesel düşünenler kavramsal düşünenleri anlayamazlar…” Cündioğlu laf kalabalığı yapıyor. Bir dünya kurmuş kendine. Kelimelerle oyun oynuyor. Oyunların en ciddisi kelimelerle oynanan oyun. “Ben bir hakikat arayısıcıyım” diyor. Ama gerçek manada hakikati aradığını zannetmiyorum. Yirmi yıldan fazladır takip ediyorum Cündioğlunu, okumadığım, altını çizmediğim eseri kalmadı. Hatta “Mutsuz Bir Entelektüel: Dücane Cündioğlu” serlevhası ile konuk ettim Ezeli Mağluplar’a. Sizi limanda dolaştırır, denize açılmanıza izin vermez bir türlü. Kelimeler, kavramlar, amp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'eler, samp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'eler…bunlar tamam, bunlar araç, sonuç ne? Müphem. Cündioğlu zahirde çok şey söylüyor ama batında hiçbir şey söylemiyor. Deizm ve ateizm ciddi felsefi meclislere neden giremezsin? İkisi ciddi felsefi meclislerden ne zaman çıktı ki? Demokritus, David Hume, Bernard Russol gibi zekalar Dücane kadar ciddi değiller mi? Hepsinin ana gündemi ateizm veya deizm. “Ateizm tanrının neliği konusunda bir şey söylemiyor” diyor Cündioğlu. Tanrıya inananlar tanrının neliği konusunda birkaç cümle dışında bir şey söyleyebiliyor mu? Ateizmin inkar ettiği tanrı kutsal kitaplarda anlatılan, sonsuz güç ve merhamet sahibi olan Allah/Tanrı. Bu kadar aşikar. Konuyu müphemleştirmenin hiçbir manası yok. İnsanı ısıtan bir şey neden ışıtmasın; veya insanı ışıtan bir şey neden ısıtmasın? Kıyıda dolaşmak güzel ama geçiçi olmak kaydıyla. Dürüst değil Dücane. Derin düşünüyor ama bir yerlere varmak ve ulaşmak gibi bir gayesi yok gibi. Düşünmek için düşünmek, konuşmak için konuşmak… Cündioğlu hakikati aramıyor aslında elindeki hakikati bırakma/terk etme savaşı veriyor. Cemil Meriç ve benzerleri şüpheden imana doğru bir istihale geçirdiler, Dücane ve benzerleri imandan şüpheye doğru bir istihale geçiriyor. Utangaç bir istihale. Ters bir istikamet. Ama Cündioğlu dışında sahici düşünen zekamız yok. Bilici bir parça belki. Kıymetini bilmek lazım onun için. Düşünen ve düşündürten bir zeka. Kaht-ı rical sıkıntıyı çekiyoruz. Kimse düşünmüyor. Düşünenlerin kıymeti ise bilinmiyor. Cemaatler yarı uykuda.