DERMAN ARARDIM DERDİME…

İnsanlık olarak bir salgının kuşatması altındayız. İstesek de istemesek de bu yeni durum her yandan gündemimizi işgal ediyor. Ölümler sıradanlaşıyor, insanın insandan kaçtığı, insanın insandan uzaklaştığı günleri yaşıyoruz. Hepimiz dertliyiz, oysa endişenin yerini tefekküre bırakması gerekiyor, bizi kuşatan, bizi boğan bu durumdan kendimize pencereler açmak zorundayız. Dert, acı ve endişeye seküler bakıştan kurtulabilirsek belki boğuştuğumuz bu “derdi” dermanımız kılabiliriz. Derdimizi maraza dönüştürmekten kurtaracak olan sahih bir anlayışı ortaya koymak durumdayız. Dilerseniz sözü daha fazla uzatmadan, derdimizi derman kılacak bir yola buyurun birlikte çıkalım… "Derman arardım derdime, Derdim bana derman imiş. Burhan arardım aslıma, Aslım bana burhan imiş. Sağı solu gözler idim, Dost yüzünü görsem deyu. Ben taşrada arar idim, Ol can içinde can imiş..." Niyâzi-î Mısrî’ye uğrayacağız, o dert adamına, derdini derman kılıp, yaralarına süren o güzel insana... Asıl derdi hatırlatacak bize; asıl dert Allah’tan uzak olmaktır diyecek, O’na yabancı olmaktan kurtulursan, “O Yâr” sana misafir olursa derdin derman olacaktır diyecek. Var olmak için yok olmaktan, hep olmak için, mutlak Varın karşısında hiç olmaktan bahsedecek… “Ey derde dermân isteyen Yetmez mi derddermân sana Ey râhat‐ı cân isteyen Kurbân olandır cân sana Yağma edersen varlığın Gider gönülden darlığın Mahveylesenağyârlığın Yâr olısarmihmân sana” Derdi tanımaya, derdi anlamaya dahası derdi sevmeye dair yolculuğumuzda; yolumuz Aziz MahmudHüdâî’den geçecek. O hak aşığı; O’ndan gelen her şeyi hoş gör diyecek bütün dertli gönüllere. “Hoştur bana senden gelen Ya gonca gül yahut diken Ya hil’at ü yahut kefen Lütfun da hoş kahrın da hoş.” Sonra derviş Yunus çıkacak karşımıza; “Ben dert ile ah ederdim, derdim bana derman imiş” diyerek, derdin “ah”ından kurtulabilmenin yolunun Hu’ya ulaşmaktan geçtiğini hatırlatacak. Derdiyle hoş adamlar rahatlatacak bizi. İstemem dünyanın güzellikleri diyen İsmail Hakkı Zühdî Efendi dertsiz insanı küçümseyerek, O’na yakın olmanın dünyanın bütün güzelliklerinden daha önemli olduğu uyarısını yapacak bize: “Ey felek bî-derd olan insânı al da taşa çal İstemem dünyâ seni hûbânın al da taşa çal Yâr ile külhânkenârıravza-i Cennet bana Bâğ u bûstânın sana sahrânı al da taşa çal” Burası dünyadır, keder yurdudur, burada rahat yoktur. Evet, böyle diyecek Avnî ve devam edecek; dünya gülünden koklayanların başı mutlaka ağrıyacaktır diyecek. “Gül-i dünyâdayokdurbûy-i rahat Hemân ‘Avnîirişürderd-i serler” Derdin, kederin sana yaptığına bak: anlarsın o zaman yaşadığın dert mi maraz mı, hüzün mü melankoli mi? Mevlana, gel diyecek, ölçüyü sunacak bize; “Dert, gizlice Allah’ı anmana vesile olacaksa bütün dünya mülkünden değerlidir.”Dert seni Allah’a yaklaştırıyorsa değerlidir diyecek. Derdimize bakacağız, derdin bize yaptığına… Utanacağız… Derdi verene yakınlaştıran, derdi verene muhabbete vesile olan derttir; derdi değerli kılan. Attar’ın; “Dostum pazara git kendine bir dert satın al. Bulamazsan gel benden ödünç al.” Dediğidir… Şah Hatayi’nin; “Bir derdim var, bin dermana değişmem.” Dediğidir…Aşka vesile olan; yana yana yürüyüş ile sefere çıkaran, benibenden içeri bir Ben’e ulaştıran derttir bu dert. “Yar elinden gelmedir, el çek tabip yaremden”dedirten dert, bu derttir... Aşkın Şairi Fuzulî’nin;dertlerimi eksiltme ey tabip diyerek talip olduğu derttir bu dert. “Koyma nakıs ehl-i derd içre Fuzûlî’nitabib Eyle bir dermân ki derdin ede gün günden ziyad” Ne çok derdiyle hoş adam varmış değil mi? Hüznünü seven, hüznü ile güzelleşen, yarası ile yarım halinden kurtularak eksikliğini gideren ne çok adam varmış. Ruhlar âleminden ana rahmine, ana rahminden bu dünyaya gelirken ağlıyorduk. Şairin; “ Bak şu Hakk’ın hikmetine/ Nice dert verdi bana/ Çün ezelden dertli idim/ Yine dert verdi bana.” dediğidir. Bu dünyadan öteye yolculuğumuz, O’na kavuşma isteği, işte asil dert budur. Ne mutlu bu dertle olanlara… Sözü çok mu uzattık? Sözün başında, yaşamış olduğumuz salgından hareketle başka bir bakış açısına ihtiyacımız var dedik. Ne diyoruz: derdimizi asil kılabiliriz. Elbette tefekkürle…Değilse dert marazi bir hale dönerek dünyayı da öteyi de yok edecektir.Sahi bizim dertlerimiz ne âlemde. Bizim dertlerimizin, bize ne yaptığının farkında mıyız? İyisi mi, bir teselli olarak Neyzen Tevfik’le bitirelim. Izdırabın sonu yok sanma, bu âlem de geçer, Ömr-i fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer, Gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer, Devr-i şadi de geçer, gussa-i matem de geçer, Gece gündüz yok olur, an-ı dem adem de geçer,