“SANATIN SEYRİ” H/İÇE VARMALI…

"Edebiyat, karanlığı ilham ile aydınlığa çeviriyorsa edebiyattır. Gecenin puslu karanlığına gömülüp çıkamayan bir araç, insanı daha da köleleştireceğinden, insan nefsini daha da körleştireceğinden, edebiyattan öte insanı acılarıyla cilveleştiren bir araca dönüştürür..." (Mehmet Sabri Genç; Sanatın Seyri) Son zamanlarda daha fazla karşılaştığım ve şahsen rahatsız olduğum; “hiçlik” üzerinden sürdürülen sözüm ona edebiyat ve felsefe anlayışının geldiği noktayı, bu toprakların 150 yıllık; başka kafa ile düşünme, başka kulak ile duyma, başka göz ile görme halinin müşahhas ahvali olarak okumaktayım. Neredeyse herkeste bir “tanrıyı öldürme merakı” moda bir akıma dönüşmeye başladı. Ruhlarının öldüğünün farkında olmayanlar, “tanrıyı öldürerek” ölü ruhlarını gizlemeye çalışıyorlar. Evet, insan burada, cennetten irtifa kaybı ile geldiği bu dünyada bu arada, arayışıyla hayata anlam katmaya çalışacaktır. Edebiyat da felsefe de düşünce de; insanın düştüğü bu dünyada, özlemini çektiği düşünden hareketle bir hakikat arayışıdır. Bu yönüyle arayışın çok kıymetli olduğunu ifade etmeye gerek yok sanırım. Sorun kişiler için olduğu gibi toplumlar için de kendi metafizik anlayışlarına uygun bir sanat, edebiyat ve felsefeyi ortaya koymaktan uzaklaşarak başkalaşmalarıdır. “Türk Edebiyatı; Nietzsche'nin isyanını, Camus' nün yeisini, Heidegger’in metafiziksel başkaldırısını, Kafka'nın iç karartıcılığını, Sartre'nin bulantısını, Virginia Woolf’un intiharını, Emil Cioran'ın metafiziksel ironisini, Milan Kundera'nın varolmasının dayanılmaz hafifliğini ve Bukowski'nin başıboşluğunu iliklerine kadar çaresiz hissediyor. Mahkûm edilmiş ancak neye mahkûm edildiğini bilemeyen bir yaratık gibi, postmodern acıların dehlizlerinde kendisiyle cilveleşiyor, cedelleşiyor. Kendine merhamet etmiyor, kendine tutunamıyor. Kendisi haricinde herkesin derdini kopyalayıp tabutunun üzerine yapıştırıyor, ölümü peşinen kabul ediyor…” Edebiyat niçin var, sanat, düşünce fikir neye hizmet eder? Edebiyat ve felsefeye dair bir yaklaşım tarzımızın olması gerekmez mi? Mehmet Sabri Genç, son kitabı “Sanatın Seyri; Edebiyat ve Felsefe Yazıları”nda İşte tam da bu sorulara esaslı ve “biz”den cevaplar veriyor. “Sanatın Seyri, içinde yaşadığımız cemiyet ve sahip olduğumuz medeniyet idraki çerçevesinde; felsefe ile edebiyatı, edebiyat ile felsefeyi birlikte düşünerek, yaşadığımız çağ hakkında kendi bastığımız topraklar üzerinden ulaşılan bazı çıkarımların sizlerle paylaşılması çabasıdır. Sinema, şiir, müzik, resim, fotoğraf gibi sanat dallarının dehlizlerinde gezinirken; seyre konu olan iç gözlemlerin bir tasavvur olarak satırlara düşmüş hâlidir. Millet olarak, felsefe ve edebiyat ilişkisi aracılığıyla; sanat zemininde nerede durduğumuzu ve durabilme ihtimallerini arz etme gayretidir. Doğu-Batı arasındaki, araftaki felsefi ve edebî seyirlerin/theōriaların yıllardan beri kâğıda dökülen izdüşümleridir. Çağın bedeninin, çağların ruhunu çarmıha germe zorbalığına karşı bir başkaldırıdır. ” Sanat, düşünce ve edebiyat; aklını ve ruhunu yitirmiş toplumun dirilişi için vardır. Bu bağlamda bizim sanat ve edebiyat anlayışımız nihilizmle özdeşleşen hiçliğe değil, önce sanatçının kendisinin sonra da yaşadığı toplumun metafizik varoluşuna imkân sunabilmelidir. “Bir edebiyatçı “öteki”ne yani yaşama tutunamadığından yazar. Ancak bu eylemin tılsımlı tarafı şudur: “Öteki”ne tutunamadığından yazar ancak bunu aslında “tutunabilmek” için yapar. Edebiyat “tutunamama”nın acısını azaltmaya çalışarak edebiyatçıyı “hiç”e yani “kendine” tutunmaya alıştırır.” Evet, insan sorudur ama aynı zamanda cevaptır. Ve insanın sanatı da edebiyatı da felsefesi de insana yanıtlar sunmalıdır. İnsan sorusunu cevapsızlığa mahkûm eden edebiyatın varacağı yer bohemin çukuru olacaktır. Sanat Hak ile irtibat için hakikat arayışıdır dahası yakarışıdır. Sanatçı; “arayışım, yakarışım, hayatım ve ölümüm yalnızca âlemlerin Rabbi olan Allah içindir” diyebilendir. “Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış; Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış...” “ Bizden neden bir Nietzsche çıkmadı?” diye hayıflanmak budalalıktır.” Böyle diyor, Mehmet Sabri Genç Hoca ve devam ediyor: “Analarımıza Freud gibi, çocuğumuza Erikson gibi, aklımıza Kant gibi, dilmize Wittgeistein gibi, aynaya Lacan gibi, dünyaya Chomsky gibi bakmak zorunda değiliz... Ne var ki Chuck Palahniuk'un Dovüş Kulübü'nde kavgaya zerk edildik... Kılıcımızı, kendi boyutlarımızın tamamı göz önünde bulundurularak verilmiş kadim yanıtımızla keskinleştirmedikçe de vahşi beşerlerin istilasından kendimizi kurtaramayacağız. Hurma ağacımızın kökünü Sibirya'dan kadim topraklara taşımak, evimize, kalbimize, şarkımıza, kendimize, hasılı kelamımıza ve yanıtımıza dönmek için elzemdir.” Nereye varmak istiyoruz; edebiyatımızın, sanatımızın ve dahi felsefemizin bize has olması gerekiyor. Mehmet Sabri Genç “Sanatın Seyri”nde; sanata edebiyata, şiire, felsefeye, sinemaya dair bize has yaklaşımı ile çok güzel pencereler açıyor. Yüreğine ve emeğine sağlık, bahtı açık olur inşallah. Bir köşe yazısı ile hazineye sadece işaret edebildiğimiz yazımızı okuyucularımız için hazinenin kendisine yani kitabı okumaya davetimizle sonlandıralım.