GEL EY…

Gel ey çocukluğum, oyuncaklarım, oyunlarım; oyun arkadaşlarım! Saklambaç, sobe, kör ebe ve mendil kapmacalar. Gel ey ilkokulum, oturduğum eskimiş tahta sıralar, ısınmaya çalıştığım tezek sobası; buz kesilen beton zeminler! Gel ey sınıf arkadaşlarım, yakan topum; kır gezilerim, bahar şenlikleri ve yirmi üç nisanlarım. Gel ey düşlerim, hayallerim, sevdalarım, aşklarım; hedeflerim, yol arkadaşlarım, gurbet mersiyelerim… Gel ey vuslat, ey kaderim, ey ayrılık, ey kavuşma anı; ey mazide kalan her ne varsa gel!... Gel ey duru insanlık, ey samimiyet, sadakat; ey kadirşinaslık, candaşlık, sırdaşlık, ey kanaat, hürmet, saygı ve sevgi!... Gel ey masumiyet yıllarım, kuzu çobanlığı, yeşil bayırlarda söylediğimiz manalı masum aşk türkülerimiz… Gel ey Yörüklerin kara çadır manzaraları, koyun ve deve sürüleri, gürültüsüz ve çıkarsız insanlar. Gel ey akan bereketli pınarlar, ey nurani yüzlü dedeler nineler; ey komşuluk, ey dostluk, ey hayra sebep her ne varsa geri gel!... Ey dürüstlük, diğerkâmlık, ey hayâ, edep, namus; ey iffet abidesi duvaklı gelinler, bakışları yukarı kalkmayan erkekler, ey kerpiç evler, davar sağımları, her sabah vefakâr annelerin maharetli elleriyle pişirilen şifalı çorbalar, sıcak yufka ekmekler… Gel ey hoş temenniler, kabul olunmuş dualar, gece kıyamları, rükûlar, secdeler, teşehhüd ve selamlar… Gel ey Kur’an kurslarında öğretilen aşk; ders halkaları, elif ba ile başlanan Kur’an’a yolculuk, tecvid ve ilim meclisleri… Gel ey Hasaneyn medresesi, ey Fırfırlıve ikindi dersleri, ey ev sohbetleri, kayıtsız şartsız kardeşlik, muhabbet ve uhuvvet ruhu!... Gel ey fedakârlık, azim ve cesaret, ey aşk, sevda, ey mecnun-i rüya. Gel ey Mecnun ile Leyla’nın, Kerem ile Aslı’nın, Tahir ile Zühre’nin, Ferhat ile Şirin’in, Memé ile Ziné’nin;yürekleri hun eyleyen ve dillere destan olan sevdaları. Gel ey Fakiye Teyran, Molla Ahmedé Ceziri, ey Miré Ceziri, Seyyid Ali’yi Fındık’é; Hasané Batevi, Ahmed’é Hané… Gel ey… Abdurrahman-é Aktepi, Muhammed Kerbela-i… Ey Divan, ey Rebaz, ey Seyahatname!... Gel ey Kur’an Şairi Akif, gönüller Şairi Necip Fazıl!... Ey Pakistan’da boy atan yüreği yaralı yiğit, Muhammed İkbal!...Gel ey Akif İnan, Erdem Beyazıt, Alaeddin ve Rasim kardeşlerin samimi duyguları; Cahit Zarifoğlu, Sezai Karakoç, ey aşk yolunun ölmez yolcuları… Gel ey kader, ey imtihan, ey sınav, engeller, yokuşlar, inişler, sevginin yendiği nefretler… Gel ey yakın uzak, istikamet üzre olan akrabalık, yarenlik, sinelerde gömülü kalan aşklar; mezara gömülen sırlar, ey bahar, yaz, güz ve zamanındamevsimler, kışlar… Gel ey, vakar, vakıf, vasıf, vassat; ey rikat, riayet, reca, havf, rica ve rıza!... Gel ey ölümsüz ölüm, tasasız hayat, ey mazi, hal ve istikbalin muştu rüzgârları… Gel ey özlediğimiz, özlendiğimiz, özlettiğimiz; ey mana, marifet, maruf, makul, mesrur ve maksud… Gel ey ilim, talim, terbiye, tedrisat ve hilm, edebi edebiyat, şuurlu şiir; ey yolcusu malum yol… Gel ey dostluk, kardeşlik, ey vahdet, ey çocukların masum duygularının galebe çalacağı savaşsız bir dünya! Gel ey… Selam ve dua ile. 31 Aralık 2018.