Fırat

Fırat nehrinin kenarındayım. Asırlardır coşkulu bir şekilde, Fuzuli’nin deyimiyle “başını taştan taşa vurarak” akan bu nehir kapladığı geniş alan ve görkemli görünüşüyle insana heybet veriyor. Nice canlar yutmuş, nice ağıtlara konu olmuş olmasına rağmen kıyısındaki çeşitli tesislerden, keyif ve tenezzüh için gelen kalabalıklardan cazibesini hiçbir zaman kaybetmediği anlaşılıyor. Kur’an-ı Kerim’de, daha çok tatlı su anlamında kullanılan “furat” kelimesi geçer. Çünkü tuzlu ve acı suyun karşıtı olarak “furat” kelimesinin kullanıldığı dikkate alındığında, “lezzet veren, susuzluğu gideren, tatlı su” anlamında olması daha makul olmaktadır. Ayetlerde geçen “furat” kelimesinin Fırat nehrini de kapsadığına dair bir engel yoktur. “Üstüne de sapasağlam, yüce dağlar diktik; size furat olan (tatlı) bir su içirdik.” (Mürselat, 27) “O, iki denizi birbirine salmıştır. Bu furat (tatlı, susuzluğu giderici); bu tuzlu ve acıdır. Ve ikisinin arasına birbirine kavuşmalarına engel olan bir perde koymuştur (hiç birbirine kavuşmazlar)” (Furkan, 53) Lügatlerde Fırat kelimesine, susuzluğu giderici, kana kana içilen, aşırı tatlı, tatlılığı şiddetli,içimi lezzetli, deniz, bol su gibi anlamlar verilmiştir. (Mu’cemu’l-Vasît) Yöremizde, içinden geçilemeyecek ölçüde bolca akan, azgın suya “felat” adı verilmektedir. Buna göre fırat kelimesinin, sonu kalın “Ta” harfiyle biten ifrat, aşırı anlamındaki kelimeden değişerek kalın “Ta”nın ince “te”ye dönüştürülmesiyle oluşan bir kelime olduğu anlaşılmaktadır. Zaten Fırat nehrinin aşırı şekilde gürleşmeden akan kısmına “Murat” denilmektedir. Ancak gittikçe muhtelif dere ve ırmakların katılmasıyla gürleşmesinden sonra güneydoğudaki durumuFırat adını almaktadır.Halen yaşlı büyüklerimiz çoğu kez Fırat’tan “Murat” diye söz ederler. Fırat, ilk kaynağı Erzurum Dumludağ’dan kaynayarak akıp gelir. Buradaki adı Karasu’dur. Ancak bundan daha güçlü bir kolu olan ve Ağrı Diyadin’den kaynayan Murat nehri Keban yakınlarında karasu koluyla birleşir. Buradan itibaren “Fırat” olur. Bu iki ana kol dışında da birçok dere ve ırmaklar Fırata katılarak güçlenmesine katkı sağlar. Demek ki bu ismin verilmesinde, adeta denizi andıran geniş yatağında aşırı ölçüde gür olarak akmasının etkisi büyüktür. Fırat’ın etimolojisini araştıranlardan bazıları, geniş bir alanı kaplayan akıntısını dikkate alarak, Kurdi dilinde “geniş akıp gelen” anlamındaki “Ferehat” asıllı olduğuna kani olmuşlardır. Kur’an’da tatlı içme suyu anlamındaki söz edilen Fırat, Hadislerde de “cennetten akan ırmak” olarak nitelendirilmiştir.(Sahih-i Müslim, Cennet,26, Hadis no:2839.) Hakikaten de Fırat, Erzurum’dan Basra körfezine kadar geçtiği tüm yerlerde, şehirlerin ve köylerin tatlı su olarak içme suyunu sağlamaktadır. Şanlıurfa’nın içme suyunun da Fırat’tan karşılandığı bilinmektedir. Yine geçtiği yerleri cennet gibi bahçelere dönüştürmesiyle Hadis-i Şerif’e tam muvafık düşmüştür. Hadisteki “Fırat’ın cennetten akması” ifadesini iki şekilde anlamak mümkündür: Birincisi: Cennetten aktıkları bildirilen Fırat ve diğer nehirler (Nil, Seyhun ve Ceyhun) kaynadıkları dağdan akılalmaz bir bereket ve bollukla akmaktadırlar. Gaybi bir hazineden aktıkları apaçıktır. Bediüzzaman’ın bu konuda enteresan şöyle bir açıklaması vardır: “Şöyle azim ırmakların elbette mümkün değil, şu dağlar hakiki menbaları olsun. Çünkü, faraza o dağlar tamamen su kesilse ve mahrûtî (konik) birer havuz olsalar, o büyük nehirlerin şöyle süratli ve kesretli cereyanlarına (akmalarına) muvazeneyi kaybetmeden birkaç ay ancak dayanabilirler. Ve o kesretli masarife karşı galiben bir metre kadar toprakta nüfuz eden yağmur kâfi varidat olamaz. Demek ki, şu enharın(nehirlerin) nebeanları(kaynayıp yerden çıkmaları) âdi ve tâbii ve tesadüfî bir iş değildir. Belki pek harika bir suretteFâtır-ı Zülcelâl onları sırf hazine-i gaybdan akıttırıyor. İşte bu sırra işareten bu mâniayı ifade için hadiste rivayet ediliyor ki, üç nehrin her birine Cennetten birer katre (damla) her vakit damlıyor ve ondan bereketlidir...”(Sözler, Yirminci Söz.) İkincisi ise: bu nehirlerin cennet gibi güzel ve bereketli bahçelerin yetişmesini sağlamakla geçtiği yerleri adeta cennete çevirmesidir. Bu itibarla cennetten aktıkları mecazi olarak söylenebilir. Fırat’ın da aktığı geniş bir coğrafyada en güzel ve bereketli sebze ve meyve bahçelerini, kıyısındaki keyif ve tenezzüh veren park ve bahçeleriyetiştirmesiyle, latif ve serin bir hava sunmakla cennet gibi bir vaziyete çevirdiği bir gerçektir.