ASTROLOJİ SAFSATASI

“Yıldız bilimi” anlamına gelen astrolojinin, gerçekte bilimle uzaktan yakından alakası yoktur. Tamamen uydurma, asılsız hurafelere dayalı bir tür falcılıktır. Halk arasında da eskiden beri “yıldız falı” olarak söylenirdi. Yerden göründükleri şekillerden dolayı çeşitli hayvan ve eşya figürleriyle ifade edilen burçların insanların karakteri üzerinde etkileri olduğu yalanından hareketle çeşitli bilgiler kurgulanmıştır. “Burç” dedikleri de aslında takımyıldızlarından ibarettir. Zamanımızda bilimsellik modası hüküm sürdüğü için, her şey bilim kılıfına sokularak itibar kazandırılmaya çalışılıyor. Müslümanlar içinde hiçbir itibarı olmayan bu yılız falcılığı da “loji” eklenerek bir bilimmiş gibi yutturulmak istenmiştir. Yıldızlardan insanlar için bilgi ve hüküm çıkarma falcılığıyla uğraşanlar için eskiden “kâhin” veya “müneccim” tabiri kullanılırdı. İslamiyet her türlü falcılığı yasaklamış, müneccimlerin ve kâhinlerin yalancı olduklarını bildirmiştir. Cenabı Hak, gökyüzünü yıldızlarla süslemiş, burçlarla donatmış, güneşi bir lamba, ayı takvime, ibadet vakitlerine bir ölçü ve daha birçok hikmet ve maslahatlara vasıta yapmıştır. Uçsuz bucaksız İlahi bir mülk olan gökyüzüne, dünyadan kat kat büyük sayısız gezegenler, güneşler, yıldızlar yerleştirilmiştir. Bu akılalmaz geniş mülkün mesafeleri bilim diliyle ışık hızı kullanılarak milyonlarca ışık yılı hesaplamaları ile ölçülmektedir. "Her nereye bakarsan bak, nimetler ve büyük bir mülk görürsün" (İnsan, 20.) ayetinin işaretiyle bu muazzam küreleri ve hafızalara sığmayan, matematik diliyle okunamayan sonsuz kadar sınırsız mesafeleri düşündükçe insan "Allahu Ekber" demekten kendini alamıyor. Gökyüzü, dünyadan daha büyük küreleriyle, galaksileri ve burçlarıyla Kâinat kitabının önemli bir bölümünü oluşturur. Kudret elinin yarattığı bütün bu sanat harikası eserler, yansıttıkları Esma ve sıfat-ı ilahiyi görmek, ibret nazarıyla seyredip incelemek içindir. İlahi sanat bakışlarıyla seyretmek, yaratıcının büyüklüğüne, Kudret ve sanatına hayranlığı arttırır. Ayrıca ay ve yıldızlar, “ O (Allah)’tır ki, karanın ve denizin karanlıklarında onlarla yolunuzu bulasınız diye, yıldızları sizin için tayin etti. (En’am, 97.) (bi'n-necmi hum yehtedun) ayetinin işaretiyle yolunu bulmak, takvim ve ibadet vakitlerini bilmek için insanın istifadesine sunulmuştur. Bu nedenle, ay ve güneş tutulmaları, incelemeye değer gök olayları olduğu gibi husuf ve kusuf namazının da vakitlerini bildirir. Ancak, tamamen safsata astrolojiyle uğraşanlar, boş, anlamsız gereksiz, tamamen uydurma şeylere dikkatleri çevirerek, bir bilim imiş havasıyla şeytani bir iş yürütmekle, asıl hikmetlerin ve ibadetlerin unutulmasına sebep oluyorlar. Televizyonlarda, gazete sayfalarında, sosyal medyada astroloji adı altında insanların gizemli gök cisimleriyle ilgili merakından da istifadeyle, tamamen asılsız, uydurma hurafeler bilim süsü verilerek insanlara sunuluyor ve popüler bir duruma getirilmeye çalışılıyor. Zamanımızdaki UFO benzeri hezeyanlar gibi yıldızlara tapan sabiilerin ve şeytandan ders alan müneccimlerin uydurduğu yıldızlardan insanla ilgili yargılar, bilgiler çıkarmak safsatasını yaymaya çalışıyorlar. Ziya Paşa ne güzel söylemiş: Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim Gaflet ile görmez kuyuyu reh güzerinde.. (Birçok acemi müneccim gökte yıldız ararken, gaflet edip yolunun üzerindeki kuyuyu görmez.) Evet, Peygamberimizin doğumundan önceki zamanlarda şeytanların yıldızlara çıkıp ilahi meşieti müzakere ile sohbetlerine konu eden melekleri gizlice dinledikleri ve bilgi aşırdıkları, sonra bu bilgileri insanlardan dostlarına verdikleri, Kur’an-ı Kerimde de hadislerde de haber verilmektedir. Buna “istirak-i sem’: kulak hırsızlığı” adı verilmiştir. (Hicr, 16-18.) Ancak, Peygamberimizin (ASV) doğumundan itibaren şeytanların göklere çıkması tamamen yasaklandı, melekleri dinleme ve onlardan gizlice bilgi çalma imkânları kalmadı. Göğün şeytanlardan korunduğu, artık kulak hırsızlığı yapamadıkları, buna teşebbüs eden olursa da üzerlerine şihab denilen parlak, yakıcı alev topu, yıldız parçası atılarak recmedildikleri, böylece onların mele-i a‘lâ’yı (yüce meclis) dinleyemedikleri ayetlerde anlatılmaktadır. (Bkz. Saffât, 6-10; Şuarâ, 210-212; Cin, 8-9.) Peygamberimiz (ASV) da, meleklerin göklerde olup bitenleri kendi aralarında konuşurken kulak hırsızlığı yapan şeytanların çaldıkları bilgileri kâhinlere ulaştırdıklarını, kâhinlerin de kendi nefislerinden yüz yalan ekleyerek uydurduklarını haber vermiştir. (Buhari, Bed’ü’l-halk, 6.) Peygamber (ASV)’ın gönderilişinden sonra söz konusu bu kulak hırsızlığının ortadan kalktığı Cin Suresinin 8. ve 9. Ayetlerinden ve bazı hadis-i şeriflerden anlaşılmaktadır. İslam âlimlerinin büyük çoğunluğu da bu görüştedir. Falcılığın bir türü olan astroloji, bilim kılıfına konulsa da İslam’ın karşı çıktığı ve müminlerin sakınmasını istediği şeytan işi bir yalancılıktır. Bilim olarak kabul edilse de sihir gibi bir sahtekârlık olmaktan kurtulamaz. Yıldız falcıları, kâhin, müneccim medyumlar, İslam öncesi dönemlerde şeytanların kulak hırsızlığı yaparak kendilerine ulaştırdıkları bilgiler nedeniyle toplumda popülariteleri vardı. Ancak bin dört yüz yıldır varidatları kesilip bilgi kaynakları yok olduğu halde, eski dönemlerin özlemiyle toplumda yer edinmeye çalışıyorlar. Müslüman olduklarını söyleyerek astroloji ile meşgul olanların ya da fala veya astrolojiye doğruluk ihtimali veren Müslümanların bundan vazgeçerek tövbe etmelerini tavsiye ederiz. Herkes bilsin ki, Hak geldi, batıl yok oldu, kesinlikle batıl yok olup gitmeye mahkûmdur.