HİCRET VE TAKVİM

Takvim deyip geçmemek lazım! Diğer ölçü birimlerine nisbetle takvim daha özneldir. Medeniyetler takvimlerini dinlerine/inançlarına göre uyarlamışlardı...

HİCRET VE TAKVİM

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Takvim deyip geçmemek lazım! Diğer ölçü birimlerine nisbetle takvim daha özneldir. Medeniyetler takvimlerini dinlerine/inançlarına göre uyarlamışlardır. Günün vakitlerinden, ayların döngüsüne, kutsal aylardan, yılın başlangıcına kadar farklılık gösterebilmektedir. Yine her medeniyet başlangıç noktası olarak kendine özgü bir hadiseyi esas almıştır. Öyleki söz konusu hadise o medeniyet için hayati bir dönüm noktası teşkil etmektedir! Hıristiyan Medeniyetine bakıldığında Miladi Takvim için Hz. İsa'nın (a.s.) doğumunu Milat kabul ederken, İslam Medeniyeti Hicri Takvim için Hicret'i Milat olarak kabul etmiştir. Bugün ülkemizde kullanılan Miladi takvim, Cumhuriyet ile birlikte Hicri takvimin yerine geçmiştir. Miladi takvime bakıldığında Jul Sezar tarafından oluşturulan Julyen takviminden geldiği görülmektedir. Daha sonra Katolik lider Papa 13. Gregorius tarafından değişiklik yapılarak ismi Gregoryen (Miladi) takvimi olarak değişmiştir. Miladi takvim esas itibari ile hristiyan medeniyetinin kullandığı, kendi dini inançlarına göre düzenledikleri bir Hıristiyan takvimidir. İbadet ve özel günlerine göre takvimi düzenlemişlerdir. "Allah'ın oğlu, Tanrı, İlah" sıfatı verdikleri Hz.İsa'nın (a.s.) doğumunu Milat kabul etmişlerdir. Çünkü onlara göre en önemli hadise bu kutlu doğumdur. Hristiyan alemi, coşkulu bir şekilde kutladığı, resmi tatiller ilan ettiği bu Miladi yılbaşı kutlamalarına Noel, Kutsal Doğuş veya Milat Yortusu ismini vermişlerdir. Müslümanların maalesef ki kutlamakta hevesli oldukları yılbaşı kutlamalarının aslı da budur. İslam medeniyetine uyan takvim ancak Hicri takvimdir. Mesela üç aylar, Hac ibadeti dönemi, Oruç ibadetinin zamanı, özel gün ve geceler, hilal takibi gibi konuların hepsi Hicri takvimde olan vakitlerdir. Örneğin Tevbe suresi 36. Ayette şöyle buyurmaktadır: "Gerçek şu ki, Allah Katında ayların sayısı, gökleri ve yeri yarattığı günden beri Allah'ın kitabında on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte dosdoğru olan hesab (din) budur." Bir hadisi şerifte de şöyle buyrulmaktadır: “Allahım Recep ve Şaban aylarını hakkımızda mübarek eyle bizi Ramazana ulaştır.” (1) Bu takvimde tarihin sıfır noktası olarak Resul'ün (s.a.v.) Mekke'den Medine'ye hicreti esas alınmıştır. Hicret'i hayati dönüm noktası olarak görmüşler ve milat saymışlardır. Hıristiyanlıktaki gibi Hz. Muhammed'in (s.a.v.) doğumunu ya da ölümünü, vahyin ilk inişini, Mekke'nin Fethi'ni, ya da İsra ve Miraç olayını milat saymamışlardır. Hicret'i, tüm bu gerçekleşen hadiselerden daha mühim bir hadise olarak görmüşlerdir. Çünkü Hicret ile Medine'de İslam hükmeder hale geldi. Medine'de Resul'ün (s.a.v.) başkanlığında bir devlet kuruldu. Yönetimi, anayasası, kanunları, sistemi, siyaseti, adaleti, eğitimi, ekonomisi, sosyal hayatı, kıyafeti, ahlakı, serbestleri, yasakları her şeyi direk Allah'tan gelen vahiy ile şeriat ile yönetilen bir devlet kuruldu. Yeni bir aydın, nurlu bir medeniyet doğdu. İsmi Yesrib olan şehir Medine-i Münevvere yani Nurlu Şehir oldu. Bu eşsiz ve benzersiz huzur dönemine Asrı Saadet denildi. İslam devletinin kurulması ile birlikte İslam'ın yayılması için bir ortam oluştu. Artık bir devlet başkanı sıfatına da sahip olan Hz Muhammed (s.a.v.) diğer devlet başkanlarına tebliğ mektupları gönderiyordu. İslam'ın yayılmasının önünde engel olan zalim iktidarlarla savaşmaya hazırdı. Öyle de yaptı. Aynı zamanda Resul'ün (s.a.v) dizi dibinde yetişmiş olan sahabeler de O'nun (s.a.v) devlet başkanlığına halef olup Hilafet olarak bu devleti devam ettirdiler. Bu sayede İslam, bu topraklara kadar hatta buralardan da ötelere yayıldı. Zalim iktidarlar tek tek yıkılıp yok oldu. Dünyaya gerçek adalet hükmeder oldu. Bu durum 1924'te Hilafet ilga edilene kadar da böyle süre geldi. Sonuç olarak, Hicret'i Müslümanlar için hayati dönüm noktası kılan önem budur. Bazı kimselerin söylediği gibi, Hicret'in Müslümanların zulümden kaçışı ya da İslam'ı yaşamak için uygun ortam arayışı veya Müslümanların güvenliğini sağlamak için emin bir yere göç edilmesi değildir. Hicret denildiğinde akıllara İslam Devletinin kuruluşu gelmelidir. Hal böyleyken İslam coğrafyasında zaman, Hristiyan medeniyetine göre akmaktadır. Bununla birlikte toplumsal hayat da Batı medeniyetinden alınan kanunlarla yaşanmaktadır. İslam coğrafyasında kendi cinsinden olmayan bu yönetim ve kanunlar ile Müslümanların inançta İslam, amelde Hristiyanca/Kapitalistçe yaşamını sürdürdükleri görülmekte maalesef. Artık zaman İslam'a göre akmalı, düşünceler Hicret'e odaklanmalı, yamalı hayatlar Allah için muhacir olmalıdır. Asrı Saadete başka da giriş kapısı yoktur.
HİCRET VE TAKVİM

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.