Reklam Alanı

‘BÜYÜK HABER’

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı
"İnsanlar bir adamın bütün hayatının bir tek kitapla değişebileceğinin farkında değiller." Malcolm X  Siyer kitapları, peygamberin Mekkeliler’ i Safa Tepesi’ ne çağırarak onlara; “Ey Kureyşliler, şu dağın ardında size saldırmak üzere olan bir düşman ordusu var, desem bana inanır mısınız?” dediği olayı hepimiz biliriz. Eminlik bağlamında ele aldığımız bir olaydır ancak bu, eksik olur zira burada dikkat çekici olan diğer iki husus mesajın önemine dikkat çekilmesi ve o tepeye toplanmadır. O tepeye, olağanüstü durumlarda koşuluyor, düşmanı bekleme/gözetleme veya bir saldırı gibi önceden haber alınması gereken durumlar için tepeye gidiliyor.  Sıradan bir durum değil yaşanan, söylenen; sıradan bir haber değil. Tüm toplumun ciddiye alması, dikkatlerini yöneltmesi, anlamaya çalışması ve gereğini yapması gereken kayda değer bir haberdir. Bakılıp geçilecek, yüz çevrilecek bir bilgi ve olgu değil, görülüp önemsenmeyecek bir olay değil; her şeyin bir daha eskisi gibi olmayacağı bir değişimin, uzun karanlıklardan sonra güneşin doğması, uzun kuraklıklardan sonra yağmurun yağması, uzun tutsaklıklardan sonra hürriyete kavuşmanın müjdesini taşıyan bir haber. Heyecanla karşılanması gereken bir haber.  Sonuçlarının bizi ilgilendirdiği ve etkileyeceği, bizimle ilgili bir haber. Büyük ve önemli bir haber.   Bu büyük habere kayıtsız kalamayız, kalmamalıyız. Yüz çeviremeyiz. Akletmemiz, öğüt almamız gereken bir haber.  Günlük hayatımıza devam ediyorken; bir düşman grubunun gelmesi söz konusu olursa; hiçbir şey yokmuş gibi davranabilir miyiz? Böyle yaptığımızda sonuçları ne olur?...  Kur’an’ da, bir olay veya olgu hakkında doğru bir hükme/sonuca varmak,  doğruya/hakikate ulaşma çabasına dair birbiriyle ilişkili çok sayıda kavram ve yöntem verilmiştir. Bunlardan birisi de akletme kavramıdır. Kişi kendisi, çok ısrarla körlüğü/inkarı tercih etmediği müddetçe Kur’an’ ın döşediği bu işaretler takip edildiğinde; hakikat dışında bir noktaya varılması imkansızdır.  Kuran, yol ve yöntemleri/sistematiği/tezleri/talepleri/iddiaları hakkında kendinden emin ve meydan okuyan bir üslup sergiler.  Akletme ve kalp ilişkilendirilir ve akletmenin bir anlamı da bağlamak/bağdaştırmak şeklindedir. Yazımızda da yer alacak; çoğu kez ayet olayları, olguları sıralar, dikkate sunar ve sonunda ‘akletmez misiniz’ benzeri ifadeler gelir. Muhtemelen burada; olay ve olgular arasında bir sentez yapma, birbirleriyle ilişkilendirme/bağlama/bağdaştırma, neden-sonuç ilişkisini analiz etme ve benzeri süreçlerden sonra genel bir kanaate varma gibi bir sürecin geliştirilmesi gereğine dikkat çekiliyor. Tüm olgu ve olayların; sahibine/faailine bağlanması ve onun tesbih ve tenzih edilmesi de akletmenin sonucu oluyor. “Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ve gündüzün peşi sıra yer değiştirmesinde, insanlara fayda sağlayarak denizde yüzen gemilerde, Allah’ın gökyüzünden indirdiği ve ölümünden sonra yeryüzünü kendisiyle canlandırdığı suda, orada yaydığı farklı türdeki her bir canlıda, rüzgârların çevrilip yönlendirilmesinde, gök ve yer arasında emre amade kılınmış olan bulutlarda akledenler için (üzerinde düşünülüp, bunları yapanın tek ilah olduğu ve kulluğun yalnızca O’na yapılması gerektiğine dair) deliller vardır.” Bakara: 164  Akletme eyleminde; hakkı teslim etme, olay ve olguların birbiriyle olan bağlantısını, ahengi, uyumu, düzeni, olay ve olguların kanunlarını, ilkelerini ve tüm bunlarla, kudretli sahibine giden yolu buluruz. Merdivenin bir ayağına veya birden fazla ayağına bastığımızda; orada durmaz; merdivenin bizi dama götüreceğini kalbimizle aklederek/kabul ederek anlarız/inanırız/makul buluruz. Bunun nedeni ise merdivenin tüm basamaklarını kuşatacak bir potansiyelimizin olmayışı yani sınırlılığımızdır. Dolayısıyla Rabbimiz, bizi Kur’an’ la eğitirken; bu sınırlılığımızı dikkate alır ve bütünü anlama ve adlandırmamıza yetecek bir işleyişin yolunu hazırlar ve bize önerir/gösterir/lütfeder/yolumuzu aydınlatır.  Büyük resmi bilmenin oluşturacağı kıstas elimizde olduğu müddetçe aleyhimize bir sapma veya zarardan da sakınmak mümkün oluyor, istikametimiz, yolda karşılaşacağımız durumlar ve çözümlerimiz netleşmiş oluyor. Kainat ve bizim sahibimiz, var oluş amacımız ve hedefimiz, dünyadaki misyonumuz ve vizyonumuz belli oluyor ve aidiyetimiz tescillenmiş oluyor.  Kur’ an, kendisinin büyük bir haber olduğunu söylerken belki de bize şu soruları sormak istiyor? Siz, sınırlı ve aciz olanlar; dikkatinizi, sonsuz kudret sahibi olan Allah’ a ve onun eserlerine yöneltin ve bu yöneliş, bu eserler sizde bir heyecan oluşturmuyor mu veya hala akletmeyecek misiniz? Bu muhteşem mucizelerin, her türlü övgüye layık olan ve sizi nimetlerle donatan bu ilahınızın varlığı ve sıfatlarından, gücü ve kudretinden haberdar olmanız sizde bir heyecan, bir sorumluluk bilinci, bir gereği gibi yaklaşım, kulluk etme bilinci...oluşturmalı değil mi? Tüm hissedişlerinizi, tüm yaşantınızı buna göre tanzim etmeniz gerekmiyor mu? Daha iyisi olmadığına göre ve Allah’ tan başka ilah olmadığına göre tercihinizin bu olması gerekmiyor mu?  Akletmek, nimeti fark etmek ve nimet/nimeti verenin sahibi karşısında gereken pozisyonu almak için, sizin de buna/hakikati teslim etme/inat etmeme/bilginizin olmadığı konuda inat etmeme/doğruya ve iyiye yönelmiş olmanız yani frekanslarınızı açmış olmanız gerekmiyor mu?  Bu, Rabbinin dosdoğru yoludur. Şüphesiz ki ayetleri, düşünüp öğüt alan bir topluluk için detaylıca açıkladık. (6/En'âm 126)   "De ki: "Bu Kur'an, büyük bir haberdir."  "Siz ise ondan yüz çeviriyorsunuz."" Sâd: 67-68  “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün farklı oluşunda aklıselim sahipleri için elbette ibretler vardır.  Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler (ve şöyle derler:) “Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru!”  Âl-i İmrân: 190-191   Akledesiniz diye Allah ayetlerini sizin için açıklamaktadır. (2/Bakara 242)   “…Şayet aklediyorsanız gerçekten size ayetlerimizi açıkladık.” (3/Âl-i İmran 118)   Niyetiniz yapıcı ise ayetler her şeyi açıklıyor. Yok, ille de heva ve hevesinin peşinden koşacak, açıklanan ve önüne serilen bu sistematikten yüz çevirip görmezden gelmeye ve vesveselerin peşinden yürümeyi tercih edersen de; bu dünyada herkes tercihlerinde hür bırakılmıştır. İsteyen akleder ve inanır; isteyen de buna yanaşmaz, başka yol tutar.   Kendisiyle akledecekleri bir kalplerinin ve işitecekleri bir kulaklarının olması için yeryüzünde dolaşmazlar mı? Çünkü gözler kör olmaz. Asıl kör olan sinelerdeki kalplerdir. (22/Hac 46)  Dirilten ve öldüren O’dur. Geceyle gündüzün peşi sıra gelmeleri O’nun (işidir). Akletmez misiniz? (23/Mü'minûn 80)  Sen, onların çoğunun dinleyip aklettiğini mi sanıyorsun? Onlar, yalnızca hayvanlar gibilerdir. Hayır, hayır yolca daha sapkınlardır. (25/Furkân 44)   (Musa) demişti ki: “Doğunun, batının ve ikisi arasında olanların Rabbidir. Şayet aklederseniz.” (26/Şuarâ 28)  Onlara: “Gökten su indirip ölümünden sonra yeryüzüne hayat veren kimdir?” diye soracak olsan kesinlikle: “Allah!” diyecekler. De ki: “Allah’a hamd olsun.” Bilakis, onların çoğu akletmezler. (29/Ankebût 63)  Korunaklı şehirler ve duvar gerisi (siperler) olmaksızın, sizinle topluca (göğüs göğüse) savaşmazlar. Kendi aralarındaki savaşları çetindir. Sen, onları bir(lik beraberlik içinde) sanırsın. Oysa kalpleri paramparçadır. Bu, onların akletmeyen bir topluluk olmasındandır. (59/Haşr 14)  Dediler ki: “Şayet işitiyor ya da aklediyor olsaydık, alevleri dehşet saçan ateşin ehlinden olmazdık.” (67/Mülk 10) Allah katında canlıların en şerli olanı (hakka karşı) sağır ve dilsiz olan, akletmeyen kimselerdir. (8/Enfâl 22)   Öylesine rezil bir çağa ulaştık ki; beş para etmez ve kavimlerin helak edildiği sapkınlıklarız ve azgınlıkların hak telakki edildiği genel bir şirretlik, arsızlık ve algının; hakikatın nefes almasına izin vermediği bir girdabın, kaosun tam ortasındayız.  Küresel iradenin önümüze koyduğu sapkın proje ve sözleşmeler başat konuma taşınmıştır. Bu sapkınlıkları, hak telakkisi olarak kabule zorlandığımızdan dolayı, insanlığın temel sorunlarını konuşmamız, ilkelere ve değerlere dayalı tezler önermemiz, insanları tekrar düşünmeye sevk etmemiz, küresel ekonomik hegemonyaya, küresel talana, küresel tek tipleştirmeye karşı almamız gereken önlemleri gündeme getirmemiz adeta imkansız hale gelmiştir. Bu yüzden insanlar; dikkatlerini, ilgilerini, enerjilerini hakikate yöneltemiyorlar. Küresel irade; onların, bu körlüklerini sürdürmeleri ve oluşturulan algılara göre hareket etmelerini sürekli hale getirmeyi başarmıştır. Neyi konuşacağımızı, neye göre/hangi zeminde neyi savunacağımıza dair engeller, algılarla oluşturuluyor. Neye itiraz edeceğimizi bilmiyoruz. Kendimizi savunacağız diye bizi köleleştiren sitemi savunduğumuzun farkında değiliz.  Küresel irade,  köhnemiş seküler ve pozivist dünyanın gerçek İslam ile buluşmaması için en küçük bir girişimi hemen kendi kontrolüne alıyor. Neredeyse her kavmin, her mezhebin birden fazla "İslam'ı" ve teröristleri var. Dün onların rahiplerin, hahamları, İslam'ın mesajını engellemişti ve bu yüzden iyi anılmıyorlar. Bugün de onların okumuşları, sermayedarları ve siyasileri, yine dün olduğu gibi, toplumlarının önündeki bu engeli kaldırmak noktasında görevlerini ifa etmeye yanaşmıyorlar.  Müslüman toplumların çoğuna hükmettikleri için, onların dininin de değersiz olduğu algısı oluşturuyor ve üstenci bir yaklaşım sergiliyorlar.  İslam'ı, küresel bir kurtuluş önerisi, evrensel bir sistem olarak benimseyen ve savunan, bu yolda direnen toplumların üzerinde büyük baskılar oluşturuyorlar. Bu sahte seçkinciliğin ve bozgunculuğun da bir sonu olacağı unutulmamalıdır.  Ne mutlu bize ki; bu büyük habere muhatap olduk. Ne mutlu ki; bu büyük haber Malcom X’ in hayatını ve daha onun gibi nicelerinin hayatını değiştirdi.  Ne mutlu ki; bu büyük haber, binlerce yıl sonra bile dünyayı değiştirmeye, büyük haber olma vasfını korumaya devam ediyor ve kıyamete kadar da öyle olacak.  Bu çarpıcı ayeti tekrar etmek istiyorum.  "De ki: "Bu Kur'an, büyük bir haberdir."  "Siz ise ondan yüz çeviriyorsunuz."" Sâd: 67-68  Bu Kuran, hakikaten büyük bir haberdir, O, büyük ve yenilmez olan, merhametli olan, her şeye muktedir olan yaratıcının, tek ilah olan yüce Allah’ ın, büyük olan Allah’ın bize lütfettiği   BÜYÜK BİR HABERDİR.  Amenna.  İşittik ve kabul ettik. İşittik ve itaat ettik. Bizi buna layık kıl, bizi nankörlerden ve bu büyük haberden yüz çevirenlerden kılma Allah’ım.  “Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir.” Zümer: 18  Ne mutlu ondan yüz çevirmeyenlere. Bu büyük haberin heyecanlandırdıklarına. Kendini, bu büyük haberin göğe yükselen ürpertisine teslim edenlere. Ne mutlu mutluluğu, hakikati/teslimiyeti/kulluk hürriyetini tercih edenlere. Evet, yeniden bu büyük habere odaklanmalıyız. Mevcut halimizi/küresel tutsaklığımızı fark etmemiz için, bu gidişatın normal olmadığını, kimlerce/hangi odaklarca planlandığı ve yürütüldüğünü anlamamız için, bu soruna karşı Kura’ an’ ın cihanşümul çözümler getirdiğini idrak etmemiz için, kişi, aile ve toplum olarak neler yapmamızın gerekli ve mümkün olduğunu görmek için ve bu gidişatın kesinlikle ama kesinlikle değişebileceğini ve bunun anahtarının Kur’ an olduğunu kendi gözlerimizle görmek için tek büyük olan, ondan başka ilah olmayan, tüm varlığın, olay ve olguların yaratıcısı olan Allah’ ın bize gönderdiği mesaja/bu büyük habere sarılalım, ondan yüz çevirip kaybedenlerden olmayalım. Rabbim, büyük Rabbim. Yüzümüzü, senden gayrısına çevirme.  Selam ve dua ile.
‘BÜYÜK HABER’
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.