Arapça'da, “hesap etmek, saymak; yeterli olmak” anlamlarındaki hasb (hisâb) kökünden türeyen ihtisâb mastarın- dan isim olan hisbe, kamu düzenini korumak için devlet tarafın- dan kurulan bir denetleme teşkilatıdır. Bunun bugünkü karşılığı polis ya da daha doğru bir ifade ile zabıta teşkilatıdır...
Dokayısiyla İslam tarihinde, önemli bir kurum olan “Hisbe” iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak amacıyla kurulmuştur. Bu prensip, hayatın her alanında olduğu gibi iktisadi hayatta da gözetilmiştir.
Evet, İslâm dini, gölgesine sığınan her insanın beş temel hakkını koruma altına almayı, kıyamete kadar; iktidar olduğu halde, garanti altına almayı taahhüt eder...
Bunları sırasıyla sayacak olursak; "Din emniyeti, Can emniyeti, Mal emniyeti, Akıl ve Nesil emniyeti'dir... Peki, toplumda güvence altına alınır/alınacak bu beş temel hak, kimler tarafından ve nasıl emniyet altına alınıp sağlanır/sağlanacak kısaca ona bakalım?
İslâm toplumunda, emr-i bil-maruf ve nehyi ani-l münker vazifesi yapan bir teşkilatın söz konusu olduğu bilinmektedir. Bu teşkilat, bir yönüyle günümüzün zabıta veya polis görevini yerine getirmekle vazifeli olan bir teşekküldür. İşte o teşkilata İslâm literatüründe, hisbe teşkilatı adı verilir. Hisbe veya İhtisab teşkilatı, "Açıktan terkedilen mârúfu emir, alenen irtikap edilen münkeri yasaklamakla vazifeli olan teşkilatın adıdır.
İslâmi Hilafetin hakim olduğu İslâm toplumunda, hisbe teşkilatı olmazsa olmazıdır o toplumun. Çünkü, aleni olarak işlenen günah ve çirkeflikler; ancak otoriter bir gücün kudretiyle ortadan kaldırılabilir. Ki o kuvvet ve kudret de, hiç şüphesiz Devletin kesin olan caydırıcı gücüdür... Bakınız Ebu Davud ve İbn-i Mace'de şu hadisi şerif, bizi bu konuda nasıl ikaz ediyor: "Hiç bir kavim yoktur ki, içinde emr-i bil ma'rúf ve nehy ani'l-münker vazifesini yapmaya muktedir insanlar bulunduğu halde isyana düşsün de azâb-ı ilâhi onlara umúmi olarak gelmesin. Aman Allah'ım. Bu nasıl bir ikaz, bu ne kadar korkunç bir uyarıdır böyle?
Demek ki, iyilikleri emr, kötülükleri neyhetme vazifesinin terk edildiği bir toplumun başına; azabın, bela ve musibetlerin gelmesi an meselesidir... Evet, Allah ve Resulü'nün tüm ikaz/uyarılarına rağmen; halkının %99 u sözde Müslüman olan bir ülkede, nerede hakkın emirlerine icabet, nerede hicab/cilbab, tesettür, nerede haya ve ar, nerede kadın ve kızlarına sahip çıkan hamiyetperver erler, Babalar veliler?
Nerede kötülükleri yasaklayacak âdil idareciler, nerede hisbe teşkilatını kurmakla münkeratın kökünü kazıyacak olan imanlı mülki amirler? Şehid ecdadımızın kanlarıyla, İslâm toprakları olduktan sonra dünyada medeniyet ve nebevi ahlak ögretileri öğreten güzelim coğrafyada bu gün; zina, kumar, faiz, homoseksüelizm melaneti, kanunlarla serbest hale getirilmekle kirlenmiş vaziyette! Ne İslâm devletinin otoritesi, ne hisbe teşkilatı, ne de gaflet ve günah deryasında boğulmuş olan ümmetin çocuklarını uyandıracak fedakar mürşidler kalmış ortalıkta. (İstisnalar hariç)
Öyle ki, dinî hassasiyet sahibi olan garibler için; bu gün yerin altı, yerin üstünden daha iyi duruma gelmiştir... Çirkefliğin biri bin parça. Kimse kimseyi uyarmıyor, ebeveynler; şeytanın maskarası olan evlatlarının kötüye giden akibetlerini sadece seyretmekle yetiniyorlar...
Peki, hepimiz böyle seyirci olmaya devam edersek, günah bataklığına saplanmış olan bu insanları kim ya da kimler uyaracak/İrşad edecek? Laik ve Demokratik yasalarla idare edilen toplumlarda, Akham-ı İslâm'ın/şeriî'in varlığından söz eden mütedeyyin Müslümanlar; hemen, ya aşırı dinci, ya radikal, ya köktendinci, Hizbullah, Şeriatçı gibi isimlerle yaftanırlar... Acı veren hadise ise, söz konusu karalama korosuna eşlik eden, sözüm ona Müslümanların olmasıdır! Halbuki, imân ettiğini iddia eden her Müslüman; hem Hizbullah hem de şeritaçıdır... Kur'ân'i kerimde, insanlar sınıflandırılırken; Hizbullah (Allah'ın taraftarı) ve hizbüşeytan (şeytanın taraftarı) diye iki zıt olarak zikredilmektedir... Onun için bir insan, ya Allah'ın taraftarı Hizbullah'tır ya da Şeytan taraftarı olup Hizbüşeytan'dır. Bunun üçüncüsü yoktur. Açın kuranı bakın okuyun, ne diyor?
Kim Allah'ı, Elçisini ve mü'minleri dost tutarsa (bilsin ki) galib gelecek olanlar, yalnız Allah'ın (Hizbullah) taraftarlarıdır. Allâh ve rasûlunu ve mü'minleri dost ve velî ittihâz idenler Allâh Te'âlâ'nın hizbi (fırkası, 'askeri)dirler. Ve onlar her halde gâliblerdir. (Maide.56)
"Şeytan onları avucunun içine almış ve onlara Allah'ı anmayı unutturmuştur. Onlar şeytanın (hizbüş-şeytan) taraftarlarıdır. Şunu bilin ki, şeytanın taraftarları, en büyük zarara uğrayanların tâ kendileridir! (Mücadele.19)
Hasılı kelam, İslâmın egemen olmadığı toplumlarda, ne hisbe teşkilatı olur; ne de haramların önüne geçilir... Zaten görüldüğü gibi, haramların aleni işlendiği günümüz İslâm beldelerinde, bela ve musibetlerin ardı arkası kesilmiyor. İki zıt kutuplu bir dünyada, Müslümanların artık yemek için yaşamayı değil, yaşamak için yemeyi öğrenmeleri lazımdır. Bir bilge adamın deyimiyle; insanlar sevilmek için, eşyalar kullanılmak için varken; İnsan harcandığı, eşya sevildiğinden dolayı, dünyanın düzeni ve intizamı bozuldu. Sevgi iklimlerinde, haramların olmadığı bir topluma kavuşmamız niyazıyla. 03 Temmuz 2023.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum