Reklam Alanı

İNSANLIK VİCDANI, KÜRESEL SİYONİZM’DEN DAVACI

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı

Küresel resim, büyük bir İsrail’ e tekabül eder. Aslında tüm İsrailler ve tüm Filistinler aynıdır. Her İsrail’in bir Filistin’i; her Filistin’in bir İsrail’i vardır. Küresel sistem dediğimiz de budur. İsrail’de, cezaevinde Filistinli mahkuma neler yapılıyorsa, Güney Afrika’da da veya başka bir Filistin hapishanesinde de aşağı yukarı aynı şey yapılıyor. O da hapiste işkence yapar, adam öldürür. Onun da güvenlik güçleri veya vekalet verdiği, beslediği aparatları sokakta kendi Filistinlisini infaz eder, ürettiği teröristeler başka toplumlarda savaş çıkarır, terör estirir, sivilleri bombalar vs. Ona da uluslararası hukuk ve BM işlemez. Onun da yaptığı yanına kalır.

Kısacası küresel reel durum şudur: Hemen hemen tüm ev sahipleri, evlerini gasp edenlerce, kendi evlerinde hapis hayatı yaşamaktadırlar. Bu hapisler çeşitlidir ve herkes hapistedir. Çünkü bu hapsin en küçük birimi hücre veya koğuştur. Diğeri zihinsel ve ekonomik (uluslararsı finans sistemi) hapistir. Diğeri uluslararası hukuk, uluslararası toplumdur. Diğeri medyadır, diğeri…

*

Aslında Filistin’deki savaş, küresel siyonizmle savaştır. Bu savaşın direkt ve dolaylı tarafları şu şekildedir:

Dar anlamda; bir taraf İsrail ve Siyonizm; diğer taraf İran ve direniş cephesidir.

Genel anlamda yani diğer dolaylı katılımcılarla birlikte durum şöyledir: Bir tarafta Küresel emperyalizm yani küresel Siyonizm; diğer tarafta inananlar, direnenler yani her etnik, din, mezhep, bölgeden hür vicdanlı insanlar. Diğer bir ifade ile insanlık vicdanı. Uyanan halklar.

Dikkat edin; İsrail değil, onun sahipleri ateşkes olmayacağını söylüyor.

Kimin, kime vurduğuna ve özellikle nasıl ve ne oranda vurduğuna bakarak niçin vurduğuna gidiyoruz. Bu bağlamda yapılanın derin tahliller gerektirdiği muhakkak. Bu, kesinlikle lokal ve konjonktürel bir hesaplaşma değil…

Soykırım davası üzerinden giderek de bunu rahatlıkla görmek mümkün; savaşı sürdüren, sonlandırılmasına müsaade etmeyen ve yöneten Atlantik üzerinden de. 

Pasifik'te Çin’in stratejik sabrı ve soğukkanlı kararlılığı ile baş edemeyen ve Rusya’ da İran ve Rusya taktikleri karşısında hezimet yaşayan Atlantik, zavallı Gazze üzerinden, nükleer kullanmadan aynı caydırıcılığı kazanma hesabı yapmakta, Gazze’ ye vurduğu her darbenin İran, Rusya ve Çin yani Avrasya cephesine ve hür dünyaya karşı bir ibret-i alem niteliğinde bir mesaja dönüştürme peşinde. Ama bu sefer olmuyor. Ne yapsa da olmuyor, olmayacak da. Yemen'e de saldırmaya başladılar. Yine de olmayacak. Öyle bir durum ki; İsrail'i kurtarmak, kendilerini kurtarmanın da bir parçası olmasaydı; İsrail'i bırakıp sadece kendilerini kurtarmanın peşine düşeceklerdi.  Evet, hala güçlüler ama son, çoktandır başladı bile... 

 

Gelinen konjonktür, İsrail’i bile ikinci planda bırakmakta adeta. Yani artık net olarak da ortaya çıktığı gibi Atlantik, kendini kurtarmanın peşinde ve Yemen’ de yediği her darbenin ardından hemen çaresizce İran’ ı uyarmaktadır... 

 

*

 

Kadir İnanır’ın baş rolde oynadığı Tatar Ramazan filminde; etrafına birkaç adam toplayıp idare ile iş birliği içinde diğer tüm zavallı mahkumları haraca kesen ve ezen karakterin karşısına Tatar Ramazan adında, bu kirli düzene baş kaldıran bir yiğit çıkmaktadır. Bugün o yiğit, tabir caiz ise direniştir.

 

Filmde, karşısına direkt çıkmaya cesaret edemeyen ama varlığını da bir tehdit olarak gören bu çarkın başı olan mahkum, Tatar Ramazan’a dolaylı bir mesaj vermek maksadıyla zavallı, yaşlı bir mahkuma, yok yere tokat atıp ‘git sahibin kimse o gelsin…’ tarzında meydan okuyarak onları içeriden izleyen Tatar Ramazan'a doğru seslenir. 

 

İşte hem yaşanan ve soykırım göze alınarak devam eden kuralsız küresel Siyonist vahşet ve hem de Güney Afrika’ nın İsrail aleyhine -ama bir anlamda siyonizme karşı- Lahey Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı soykırım davasını bu açıdan okumak mümkün. Yani bu dava, bir ülkenin diğer bir ülkeye açtığı bir dava olmanın ötesinde anlamlar taşıyor. Zira küresel siyonizm’in Güney Afrika’ya neler yaptığına bakıldığında; Filistin ile aynı kaderi yaşadıkları görülür ve nasıl ki Gazze/Filistin, bugün hür dünya adına, küresel Siyonizm ile savaşıyorsa Güney Afrika da hür dünya adına Küresel siyonizme dava açarak bu savaşta yerini almaktadır.

 

Davanın ilk duruşması yapıldı. Duruşmalar devam ediyor. Güney Afrika'yı temsil eden avukatlardan Blinne Ni Ghralaigh’in, İsrail'in Gazze'deki soykırımının, dünyanın bir şeyler yapabileceği umuduyla kurbanlar tarafından canlı yayınlanan ilk soykırım olduğunu söylemesi, trajedinin boyutlarını çarpıcı şekilde ortaya koyuyor. Aslında bu soykırımı yapan ise bir anlamda dünya idi…

 

Bu davanın sembolik boyutu ve mesajı, elde edilecek mahkeme sonuçlarından daha önemlidir. Mahkemenin kararı bağlayıcı olmasa da, yaptırım gücü ve yetkisi olmasa da karar olumlu olur ve soykırım suçu tescillenirse tarihte ilk defa soykırım mağduru olduğunu iddia eden bir toplumun soykırımcı olduğu hatta kendisine yapıldığını iddia ettiği soykırımda kendisinin de dahli olup olmadığı dahi gündeme gelebilir.

 

İsrail’in, sahipleriyle ortaklaşa soykırım yaptığı gerçeğinin, uluslararası bir mahkemenin onayı ile küresel siyonizmin boynuna bir mahkeme kararı olarak asılacak olması; küresel sömürü düzeninin ilk sesli çatırdaması olacak, tüm dünyanın küresel düzenin gerçek yüzünü görmesinin önünü açacaktır. 

 

Sapkınlık, adaletsizlik, acımasızlık üzerine inşa edilmiş ve kurtarıcı rollerle dünyayı yaşanmaz hale getiren bozguncu küresel düzen, bu günlerde mahkeme önünde. 

 

Ayrıca sadece 7 Ekim’ de başlayan sürecin değil, 75 yıldır başta Filistin olmak üzere diğer mazlum coğrafyalarda gerçekleştirilen vahşetlerin de mahkeme önüne çıkma olasılığı artıyor. Bunun, sadece vicdanlar nezdinde olması, mahkum edilmesi bile küresel toplumsal değişimlerin tetikleyicisi olacaktır. 

 

Toplumların, küresel yalanlarla yüzleşmesi ve gerçeğin anlatıldığı gibi olmadığını kendi gözleriyle -olası uluslararası mahkeme kararları veya sunulan belgelerle- görmesi küresel bir uyanışın yakın olduğu izlenimi vermektedir. Küresel vicdan ile küresel emperyalizmin savaşı her alanda kızışacaktır. Hukuk platformlarında da…

 

Bu davayı, İran, Çin veya Rusya da açabilirdi ama en isabetli/stratejik olan yapıldı. İngilizler başta olmak üzere küresel siyonizmin aparatlarının şimdilik bir nefes aldırmak zorunda kaldıkları, bir başka Filistin olan Güney Afrika’ nın bu davayı açmış olması stratejik aklın bir karardır. Bunu, bu davayı destekleyen dünya ülkelerine ve özellikle halklarına ve davaya karşı olan neredeyse sadece İngiltere ve ABD olarak yalnız kalan yapılara bakarak da anlamak mümkün.

 

Dava, kapsamlı ve kesin delilleriyle, tüm hukuk ve vicdani boyutlarıyla bir soykırımı belgelemekle birlikte mahkemeden, baskı ve provokasyonların etkisiyle, hukuki ve vicdani değil de siyasi bir karar da çıkma olasılığı da vardır ama önemli olan, yukarıda da belirtildiği gibi davanın kararlaştırılacak sonucu değil; hür vicdanlarda uyandıracağı küresel etkilerdir.

 

Bir soykırım yaşanırken, kimin haklı olduğunun bile önemi azalır ve üçüncü bir seçenek haysiyetsizlik olur. İki seçenek olur:

 

Ya da elinizden geldiğince önlemeye çalışarak soykırımın karşısında olursunuz ya da katılarak veya tarafsızlık ilanı ile bu vahşetin yanında.

 

Yarının, mazlumlar, iyiler ve tüm direnenler için, ev sahipleri için, çocuklar için, doğrular için, çaresizler için, mustazaflar için daha iyi olması dilekleri, selam ve dua ile.

İNSANLIK VİCDANI, KÜRESEL SİYONİZM’DEN DAVACI
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.