Suriye cephesi, beklenmedik şekilde çöktü. Aniden gibi görünen bu çöküş aslında belli bir süreçten sonra gerçekleşti ve gafletten kaynaklandı. Elbette her şey bitmiş değil ancak alınan yara, konjonktürden dolayı çok büyük oldu.
Gazze soykırımının bedel olarak ödendiği mücadele meyve vermeye başlamıştı ki; fırsat kollayan secdeli Siyonizm, Suriye gibi bir kapıdan İsrail’in selamete giden yolunu açıverdi ve bu çok ama çok büyük bir ihanetti. Ümmet, bunu asla ve asla unutmamalı, asla ve asla cezasız bırakmamalı…
İsrail ile birlikte tüm Siyonistlerin Suriye’de sağladığı pozisyon ve işgal, Gazze’ye çok pahalıya mal oldu.
Sadece Gazze’ye değil; tüm bölgeye ve İslam ümmetinin tümüne zarar verdi ve yeni bir süreç başlattı.
Eğer Suriye cephesi düşmeseydi ne Gazze halkının tehciri ve ne de Mısır ve Ürdün de dahil olmak üzere bölge halkları ile ilgili kritik gündemler olmayacaktı.
TEHCİR’E KARŞI DİRENİŞİN HADEFİ GAZZE Mİ, TAHT MI?
Bölgede meydana gelen suni ve beklenmedik normalleşmeler, azılı düşmanların barışmasına yönelik acele, İsrail işgalinin genişlemesi ve sesi çıkmadığı halde hatta destek açıklaması yapan direniş cephesine karşı tehditlerin hepsi İsrail’i kurtarma üst hedefinin gerektirdiği konumlanmalardan başka bir şey değil.
Arap Birliği Zirvesi’nin ve özel olarak Mısır’ın Gazze planı ile ilgili çabaları da büyük ölçüde bu kapsamdadır.
Arap Birliği Zirvesi’nin cılız da olsa aldığı son kararların, Gazze halkının tehcirinin reddini de içermesi yeni bir evreye işaret ediyor gibi görünmesine rağmen aynı sürecin devamı niteliğindedir. Tüm Arapların yeni bir tehditle karşı karşıya olduğu bir durum var ve bu da Suriye’nin kurban edilmesinin yetmediği anlamı taşıyor. Tüm bu algıların, Gazze konusunda ölümü gösterme aşamasının bir parçası olduğuna dair güçlü bir kanaat taşıyorum.
Mısır’ın Gazze’yi yeniden inşa etmeye yönelik bir plan sunması, Ürdün’ün endişelenmiş gibi görünmesi ve en önemlisi son Olağanüstü Arap Zirvesi ile yapılan itirazlar da bu yeni ve tehlikeli gibi sunulan konjonktürün yansımaları.
Araplar, tehciri kabul etsin ya da etmesin; Suriye’de İsrail’in yaptıklarını gördü. Yabancısı da değillerdi. Ateşkese rağmen cepheleri açık veya yarı açık tuttu. Lübnan’dan çekilmeyi reddediyor. ABD’den tam destek ve silah aldı. Ateşkesle alınan insani yardım kararlarını uygulamadı, ateşkesle alınan çekilme kararlarına uymadı. Filistin, Lübnan ve Suriye’de hiçbir kural tanımadan istediğini yapıyor ve bu gösteri, aynı zamanda genel anlamda Araplar üzerinde de bir baskı ve tehdit unsuruna dönüşmüş oluyor. O yüzden taht sahibi Arapların paçaları tutuşmuş durumda. Bu senaryo için canla başla çalışmamaları tahtları riske sokabilir. Çizilen resim bu. Zira ABD, Mısır planını/sıtmayı kabul etmedi. Kendini ağırdan alıyor. İlginç ki; ABD’den ziyade bu plan için Araplar yoğun bir çalışmaya girişmiş durumda ve Trump denen deliyi yumuşatmaya çalışıyoruz görünümü veriyorlar Gazze tarafına.
Plana göre yardımların ciddi şekilde engellenmesine de başlandı ve Gazze açlıkla baş başa.
Resim bu. Daha doğrusu senaryo gereği çizilen resim/oluşturulan sahne bu. Bazı gerçeklikler taşısa da sahne bu şekilde dizayn edilmiş durumda. Şimdi sıra Arapların Hamas'a; ‘gel, etme eyleme’ manileri okumasında. Gazze’nin sıkı bir açlığa maruz bırakılmasında. Zillettin dibinin dibi.
*
Evet, İsrail’in güvenliği için soykırım cephesinin yapmayacağı şey yoktur. Tehcir baskısı gibi görünen Mısır ve Ürdün’e baskıları, özellikle Mısır’a yönelik İsrail ve ABD söylemlerini gördü/görüyor Araplar. Daha doğrusu bu söylemlerin açılımlarını biliyor. Tüm bunlar ‘İsrail’in güvenliği’ denen kavramın ne derece geniş anlamlar taşıdığını, neye tekabül ettiğini ve ne denli geniş bölgesel dizaynlar içerdiğini gösteriyor. Özetle tahtlarının/mevcut konjonktürün bile bir aşamadan sonra İsrail’in güvenliği ile çeliştiğini bilmiyor değiller. Dolayısıyla mecbur kalarak/aldıkları rol gereği verdikleri mücadele Gazze tehcir edilmesin söylemleriyle girdikleri yol; Filistin’in iyiliği için değil; kendi statülerinin devamı ve verilen görev gereğidir. Daha doğrusu birinci derecede İsrail’i kurtarma hedefini gerçekleştirmek içindir.
Aksi halde ise ABD, kesinlikle Arapları tek blok olarak karşısına almak istiyor değil. İşin aslı; savaşla elde edilemeyeni, başka yollar deneyerek elde etmek. Hanesine bir başarı olarak yazabileceği bir şeyler gerçekleştirebilmek. Bu da Hamas’ın Gazze üzerindeki etkisini kırmak, onu yok edemiyorsa; bari silahsızlandırmak ve Gazzeyi onun elinden almak.
Bu planı ilk defa bu denli ciddiye almalarının ve bu senaryoya ağırlık vermelerinin en önemli nedeni Trump’un başkan olmasından ziyade İsrail’in Suriye’de gerçekleştirdiği işgal üzerinden verilen mesajlar.
Sahne gereği, tehcire karşı koyuyor diye Mısır ve Ürdün’e yoğun baskı var ve İsrail bu konuda tehditler, söylemler devreye sokarak sahneye gerçeklik katmaya çalışıyor. Güya ürkütmeye ve tehdidin büyüklüğünü Gazze’ye/Hamas’a hissettirmek istiyorlar.
Ama gerçek şu ki; artık ne yapsalar da caydırıcı olamıyorlar.
İşte tüm uzatmalar ve umut arayışları Suriye cephesinin düşmesinin doğurduğu sonuçlar. Suriye'nin kaşla göz arasında beş kuruş etmeyen teröristler eliyle siyonist işgale teslim edilmesi ve bu defactonun devamı, dini, ırkı, ideolojisi ne olursa olsun, dünyada bir gram şerefi olan her insan için büyük bir utanç ve vebaldir. Sahil bölgesinde HTŞ'nin mezhepçi politikaları bir iç savaşı başlatmak üzere. İsrail işgalini görmeyen sözüm ona mücahitler bu bölgeye güç kaydırdı ve her türlü barışçıl ve sivil halk gösterilerini de şiddetli şekilde bastırmayı sürdürüyor. Oysa direniş güçleri Suriye'deyken İsrail, Suriye'ye karadan bir adım dahi atamıyordu. Yaptığı hava saldırıları ise büyük ölçüde karşılık buluyor ve sınırlı etkileri oluyordu.
Direnişi itibarsızlaştırmak, onu her yerde tehcir etmek Araplara ne kazandırdı? Bunu yapmak, işgalin diğer adı değil de nedir? Zira direnişin çıktığı yere İsrail hemen giriveriyor, işgal hemen gerçekleşiyor. Bunu inkar edecek var mı?
*
İlk tehcir tehdidi ölümü göstermek şeklinde yorumlandı genellikle. Yani Araplar ya tehciri kabul edecek ya da Gazze’de Hamas’sız bir yönetimi. Araplar sıtma için çalışacaklar, çalışıyorlar ancak sıtma neye yetecek ve neyi kurtaracak? Sıtma, karşı tarafı, soykırım cephesini tatmin edecek mi? Hep İsrail’e hizmet ederek karşılığında biraz daha saltanat yaşamanın da bir sonu var. Taviz vere vere ve her türlü erdem ve değere ihanet ede ede gelinen bu pislik dolu çukurdan, bakalım bu defa da çıkılabilecek mi?
*
Suriye cephesinin düşüşü sadece Arapları değil, tüm İslam ümmetini ağır yaraladı. Türkiye, bekası için son umudu olan İran ile daha sıcak “rekabetlere” girmeye ikna edilmiş gibi görünüyor. Bu da her iki komşu ve halkları için son derece kötü; İsrail için ise faydalı sonuçlar doğuracak bir yol. Yani iyi bir yol değil. Velayeti’ nin Türkiye’ye yönelik uyarıları bu bağlamda işaretler taşıyor. Umarım Türkiye, İran gibi bizi her daim destekleyen komşumuzla bozuşmaz. Türkiye’nin soykırım süreci ve Suriye’de aldığı pozisyonlarının ister istemez İsrail’e yaptığı katkılarından sonra İran ile de bozuşması ümmet için, Filistin için bilançoyu çok daha ağırlaştıracaktır. Bunların halkımıza da bir faydası olmayacaktır zira bunlar için kim ne yaparsa yapsın; bir değeri yoktur. İşte Arapların çırpınışlarını görüyoruz. Tam tersine komşularımız, bölgemiz ve Filistin ile artık birlik olmayı geciktirmemeyi gerektiren bir kavşakta bulunuyoruz. Umarım, Müslüman Türkiye halkı, ülkeye zarar verecek bir pozisyon olan komşularla bozuşma oyunu konusunda yöneticileri ciddi şekilde uyarır ve uyandırırlar.
Sonuç olarak;
Suriye felaketinin olası olumlu sonuçları olabilse dahi mevcut durumda büyük ölçüde zararlı sonuçları oldu. Bunun İsrail işgali ile sonuçlanması başlı başına büyük bir bela ve daha büyük bela ise bu konuda hiç ses çıkarmamak. Tıpkı soykırıma sessiz kalınması gibi.
Bu konjonktür, ABD’yi üst perdeden İsrail’in taleplerini yerine getirmesi için her ülkeye, her unsura emirler ve tehditler yağdırmasını içeren bir planı/Gazze’nin tehciri planını devreye sokmasına neden oldu. Bu iilizyon, bu algı tutturulmaya, yutturulmaya çalışılıyor. Ancak sahada bir karşılığı olacağı, bir şey elde edeceklerini sanmıyorum.
Peki bütün bu üst perdeden efelenmelerin sahadaki karşılığı yoksa gerçek resim nedir?
Onu da Ebu Ubeyde cevaplasın:
“Tehditler ne esirleri kurtarır ne de bizi yıldırır.
Her türlü olasılığa karşı hazırlıklı durumdayız ve savaşın yeniden başlaması, düşmanın imajından geriye kalanları paramparça etmemizi sağlayacaktır.”
Rabbim, direnenlerle olsun, ümmete, halklarına ve mazlumlara ihanet edenleri affetmesin.
0 Yorum