Bak ülkeme paramparça, kim çizmiş bu sınırları? Kavuşacak bir gün elbet ayrı düşmüş ellerimiz!
Bu dizeler, bir dönem gençliğimize heyecan ve ritim aşılayan mısralar oldukları kadar; Allah yolunda cihat etme gayretimizi de zinde tutan mısralardı! Zamanın akmasıyla birlikte, bizim kuşak da haliyle yaşlandı. Ardımızdan gelen kuşak da bolluk ve teknolojinin zirve ve hamle yaptığı bir ortamda gözlerini açınca; seküler yaşama adapte olduklarından dolayı olanlar da oldu. Kuş kafesten uçmuştu tabir caizse, bir daha kontrol etme altına alma şansı zorlanmıştı, birçok yerde ise hiç kalmamıştı.
Tabi ki bizim kuşak da öyle masum falan değildi yani... İstikbâle ve kendi dönemlerinde ümmetin derdini dert edinecek bir nesil yetiştirmeyince olanlar olmuştu, ne yazık ki? Otuz beş yıl önce, eleştirdiğimiz her bir menfilikle şimdi sınanır hale geldik. Öyle sınandık ki, o gün savunduklarımızın birçoğunun; otuz yıl aradan sonra, hem eleştirmeni hatta tenkitçisi oluverenlerimiz çoğaldı! Çok hazin bir durumdan bahsediyoruz değil mi? Ama bunlar gerçeklerimiz, yaralarımız ve kayıplarımız...
Bir çiftçi düşünün, tarlasını anızdan sonra bir güzel nadaslıyor, sonra tohumunu serpip yeşermesi için ya rahmet yağmurlarını beklemeye koyuluyor ya da varsa imkânı hemen can suyunu veriyor ki bir an önce filizlensin. Kısa bir müddet zarfında Ekini öyle güzel yeşeriyor ki, sahibinin yüreğini okşuyor adeta! Başaklara binen ekin, yavaş yavaş sararmaya başlayıp olgunlaşıyor ve kazanca dönüşmek için harmana hazırlanıyor. Tam da kazanç zamanıyken, bir ateş kıvılcımının içine düşmesiyle saatler içerisinde küle dönüp yok oluveriyor! Şimdi bu çiftçinin ne yapması lâzım? Dizlerini dövse, canına kıysa, ağlamaktan dılhun olsa da ne çare? Olanlar olmuş bir kere. Hani derler ya, olmuşa ve ölmüşe çare yoktur diye!
Çiftçi diye vermiş olduğumuz misal, bir dönemin emekçi ve mücadele edenleri bizim yaptıklarımızın hazin öyküsüdür... Ekinimiz tam da harmana ve kazanca dönüşmek üzere iken; yirmi birinci yüz yılın, imkân ve büyüleyici olanakları, bir rüzgar gibi esince sağa sola savurup yerle yeksan eyledi. Şimdi geriye ve atiye bakıldığında; geride sarf edilen emeğin zayi oluşu, hali hazırda kazancın küle dönüşü ve geleceğe dair; kayda değer herhangi bir ışığın görülmediği hüznü ile baş başa kalmış durumdayız sanki!
Paramparça olmuş bir ümmet, heba olmuş bir nesil, seküler olmuş bir İslâm âlemi, başsız kalmış bir gövde; modern çağın rüzgarına karşı sağa sola savrulan başaksız bir ekine dönüşmüş vaziyetteyiz!
Gazze'de katliam ve soykırım devam ederken, Doğu Türkistan'da tecavüzler talanlar ve ölümler her gün daha şiddetlenirken; İslâm âleminin başında bulunanların kılını kıpırdatmıyor olmaları kahrediyor insanı! Ne de çok bozuldu bu ümmetin evlatları, idarecileri? Batıla adapte, katiline aşık, haktan uzak, hakikate karşı müstağni bir nesille karşı karşıyayız... Paramparça olan Ümmetin bu son ve acınası hâli, İslâm, düşmanlarını cesaretlendirip sevindirmektedir!
Kitap ve Sünnete sırtını dönen ümmet; mezhep, meşrep, parti, tarikat, cemiyet, dernek vs. gibi asli olmayan meseleleri gaye haline getirmeye odaklanınca; imamesi kopmuş tespih taneleri misali paramparça olduk. Bizi toparla Allah'ım!
Kalın sağlıcakla.
0 Yorum