Türkiye’de inanç özgürlüğünün geldiği noktaya bakınca, insan “Bu kadarı da olmaz” demekten kendini alamıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle hazırlanıp Meclis’ten geçirilen ve yalnızca Diyanet’in bastığı Kur’an-ı Kerim meallerinin kullanılmasını öngören yasa, tam anlamıyla bir zihniyet ifşasıdır. Bu, sadece bir meal meselesi değildir. Bu, apaçık bir tek tip Müslüman modeli inşa etme çabasıdır.
E madem başladık, bir adım daha ileri gidelim! Hanefi mezhebinin dışındaki tüm mezhepleri de yasaklayın! Şafii’si, Caferi’si, Alevi’si, Selefi’si... hepsini susturun. Yetinmeyin, sabah namazında hangi duayı okuyacağımızı da siz belirleyin. Hangi camiye gideceğimizi, kimin arkasında saf duracağımızı, hangi hocayı dinleyip hangisini “sapık” ilan edeceğimizi de siz kararlaştırın. Çocuklarımıza hangi dini anlatacağımızı da siz seçin.
Hatta, daha radikal olun! Kimin sakal bırakıp bırakmayacağına, kadınların başörtüsünün hangi renkte olacağına, etek boyuna, gömlek yakasına da karışın. Hazır eliniz değmişken, cuma hutbesinde hangi konuların konuşulacağını değil, kahvede, okulda, evde ne konuşulacağını da siz belirleyin. Çünkü belli ki muradınız bu: özgür aklı susturmak, düşünceyi yok etmek ve toplumu tek bir kalıba dökmek.
Böyle bir zihniyetin son durağı bellidir: totalitarizmdir. Nazi Almanya’sında olduğu gibi devletin din üzerindeki tahakkümüdür. Diyanet, bir dini kurumdan çıkıp bir ideolojik aygıta dönüşmüştür. Yıllardır “Kemalistler Diyanet’i kullandı” diye feveran edenler, bugün aynı kalıpları kendi dogmalarıyla yeniden döküyor. Fark nedir? Hiçbir fark yok. Sadece hutbenin rengi değişmiş, yasaklar yer değiştirmiştir.
Bugün hac parası biriktiren bir işçinin, emeklinin, çiftçinin, garibanın elinden kutsal yolculuğunu alıyorsunuz. “Sadece bizim onay verdiğimiz hac şirketiyle gidersen gidebilirsin” diyorsunuz. İbadetin özünü değil, protokolünü tartışıyorsunuz. Hutbeleriniz toplumu bilinçlendiren değil, uyuşturan, pasifleştiren, biat ettiren içeriklerle dolu. Toplumsal adaletsizlikler, yoksulluk, yolsuzluk, kadın cinayetleri, çevre katliamları... hepsi hutbelerinizin radarına giremiyor.
Soruyorum: Siz kimin dinini anlatıyorsunuz?
Bu dayatmacı zihniyetin, bu baskıcı yaklaşımın, bu halktan kopuk din anlayışının ne İslam’a ne bu millete hayrı olur. Diyanet eğer gerçekten bu halkın inancına hizmet etmek istiyorsa, önce özgürlüğü, çoğulculuğu ve farklılıkları içine sindirmeyi öğrenmelidir.
Aksi takdirde siz ne kadar bastırsanız da hakikat bir gün yüzeye çıkacaktır. Ve o gün geldiğinde, bugün susturmaya çalıştığınız o sesler, vicdanlarda yankılanarak tarihe geçecektir.
0 Yorum