Bir kez daha Türkiye’nin doğusunda, güneyinde, sınıra yakın topraklarda “barış” konuşuluyor. PKK’nın silah bırakması, Kürt sorununun siyasi yollarla çözümüne dair yeni umutlar, yeniden dirilen demokratik beklentiler... Evet, umut var. Ama bu umudun sahici bir toplumsal karşılık bulması için önce şu soruyu cesurca sormamız gerekiyor: Bu barışı kim inşa edecek? Hangi toplumsal dinamik, hangi bilinçli kitle, bu ağır yükün altına omuz verecek?
Dönüp Harran’a ve Akçakale’ye bakalım… Arap nüfusun yoğun yaşadığı bu kadim coğrafya, bugün kimliksizleşmenin, kültürel çözülmenin ve siyasal edilgenliğin trajik bir örneği hâline gelmiş durumda. Ne Türk kimliğine içten bir aidiyet hissi var ne de Arap kültürüne derin bir sahipleniş. Ortada sıkışıp kalmış, sadece günü kurtaran, tüketen ama üretmeyen bir kitle var.
Arap gençliği bugün ne siyasal meselelerde söz sahibi olmak istiyor ne de kültürel hafızasını diriltmek için bir çaba gösteriyor. Suriye’deki akrabalarının dramına kayıtsızlar. Türkiye’deki demokratikleşme tartışmalarına ise tamamen yabancılar. Çünkü bir kimliğe sahip olamayan, başka kimlik mücadelelerini de anlayamaz. Arap toplumunun bu suskunluğu, aynı zamanda Kürtlerin yürüttüğü hak mücadelesinin de yalnız bırakılması anlamına geliyor.
Oysa barış dediğiniz şey, sadece silahların susması değildir. Barış, aynı zamanda hafızaların uyanmasıdır. Kimliklerin tanınması, kültürlerin konuşabilmesi, halkların birbirini duyabilmesidir. Ama bugün ne yazık ki Harranlı, Akçakaleli Arap kardeşimiz, ne kendini ifade edebiliyor ne de diğer halkların mücadelesine empati gösterebiliyor. Çünkü kimliksiz bir halk, yalnızca susar. Ve sustuğu kadar kaybolur.
Bölgedeki yerel siyasetçiler de bu tabloyu çok iyi okumuş durumda. Kimliksiz halkları seviyorlar. Çünkü yönlendirmesi kolaydır. Çünkü hesap sormazlar. Çünkü dün olanı unuturlar, yarına dair bir iddiaları yoktur. Onlar için yeter ki koltuk sağlam kalsın; toplum uyusun, suskun kalsın.
Ama artık o devir bitti.
Bugün Kürt halkı on yıllar süren mücadelelerin ardından yeniden masada. Silahların değil, siyasetin konuştuğu bir dönem başlıyor. Peki ya Arap halkı? Nerede duracak bu süreçte? Kürtlerle barış masasında aynı dili konuşabilecek mi? Yoksa yine suskun kalıp olanı uzaktan mı izleyecek?
Arap toplumu uyanmak zorundadır. Kendine dönmek, kimliğini yeniden kurmak, bu coğrafyada söz sahibi olmak zorundadır. Bu barış süreci sadece Kürtleri değil, bu topraklarda yaşayan her halkı ilgilendiriyor. Çünkü eşitlik, adalet ve demokrasi herkese lazımdır. Kürtler özgürleşirse Araplar da konuşabilir. Araplar ayağa kalkarsa Türkler de rahat eder.
Birbirimizi anlamadan, yan yana durmadan, bu ülkeye barış gelmez.
Harran ve Akçakale Arapları... Siz bu ülkenin asli unsurlarındansınız. Ama bugün ne kendinizi savunabiliyorsunuz ne de komşu halkların mücadelesine ortak olabiliyorsunuz. Bu sessizlik artık kader olamaz. Ya kendi kimliğinizi yeniden inşa edecek, bu yeni barış sürecine aktif bir özne olarak katılacaksınız…
Ya da tarihin kıyısında unutulmaya mahkûm olacaksınız.
Türkiye değişiyor. Bu kez barış başka bir şans veriyor bize. Ama unutmayın: Barış, sadece isteyenler için vardır.