“Bir şey ne ise o değildir, ne değilse odur.” Russell Paradoksunu yazımıza girizgâh yapmamızın sebebi; iletişim teknolojilerinin bütün “gelişmişliğine” karşın insandan insana iletişimin her geçen gün daha da tükeniyor olmasıdır. İletişimi sözde daha iyi hale getirmek için ortaya konan teknolojiler; sahici bir iletişime değil, sahte ve sanal olan bir iletişime daha doğrusu iletişimsizliğe dönüşerek insanı, “iletişim kalabalığında” yalnızlığa mahkûm etmiştir.
Sanal “âlem” ne kadar gerçek, ya da sanal alanın, sahte iletişimi, bizi sahih bir iletişime ulaştırır mı? Sanal alan, çocuklardan büyüklere insanı insandan uzaklaştıran bir uyuşturucuya dönüşüyor. Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da sahih bir bilincimiz yok. Bilinç olmayınca da sanal iletişimden sahih bir iletişime yol bulamıyoruz. Abarttığımızı düşünebilirsiniz ancak durumun vahametinin farkına varmamız gerekiyor. Sosyal medya, asosyal insanlarının sayısını her geçen gün çoğaltıyor. İnsan içine çıkıp iki kelime edemeyenler, hakiki bir dosta sahip olamayanlar, sosyal medyada binlerce arkadaşla sahip olabiliyor ya da birer klavye silahşoru kesilebiliyorlar. Sanal âlemin bolluğunda azalıyor insan. Daha bir yalnızlaşıyor…
Bakınız işin uzmanının; psikiyatrist-psikoterapist Kemal SAYAR’ın bu konuda söyledikleri kaygımızı teyit edecektir. “İnsanlar sanal âlem üzerinden iletişim kurduklarını zannediyorlar ama bir başkasının yüzünü görmeden, sesini duymadan kurduğunuz ilişki insani bir öz taşımaktan uzaktır. Sanal âlem insanın yabancılık ve yalnızlığını artırıyor. Gerçek bir iletişim ses tonunu, yüz ifadelerini yakalamadan mümkün değil. İnternetin yaygınlaşmasıyla artık dünyayı bilme biçimimiz değişiyor. Yakınlığın ve uzaklığın ne olduğuna dair bilgimiz değişiyor. Üç sokak ötesine gidemeyen bir kişi, birdenbire bütün âleme sanal ağlardan açılıyor… Burada ve anda olmak yerine sanal dünya ile irtibat kurmayı yeğliyorlar. Mesele şu; sanal bağ zayıf bir bağdır. Günlük hayattaki bağımız nispeten daha güçlüdür. O zayıf bağı ne kadar güçlü bağa dönüştürebileceğiz asıl mesele budur.”
Hayatın vazgeçilmezi sayılan internet, aslında gerçek hayatın birçok güzelliğini alıp götürüyor hayatlarımızdan. İnsan insan ile temas kuramıyor. Sanal âlemin soğuk, ruhsuz iletişimi aslında iletişimsizliğe kapı aralıyor. Sanal iletişim ne kadar artarsa, sahih iletişim o kadar azalıyor. Göz göze iletişimin sıcaklığı, sesin tınısının verdiği güven çıkıp gidiyor hayatlardan. İletişim dünyası dünyayı ne kadar ayağımıza getiriyorsa, aslında o kadar uzaklaştırıyor hayatları hayatlarımızdan. Hakiki muhabbetin güzelliğini yaşayamıyoruz. İletişim teknolojilerinin bolluğunda kendisi ile iletişime geçemiyor modern insan. Kendisini tanıyamıyor; kendini bilmeden, kendini tanımadan insan bir başkasıyla ilişki kuramıyor. Sanal alemin online olduğu yerde gerçek ve sahici hayat offline oluyor. Gerçek, sahih ve hakiki bir hayatla buluşabilmemizin yolunu bize açacak olan biraz da sanal âlemin çevrim içi dünyasına gömülü başımızı kaldırarak, gerçek hayata temas etmekten geçecektir.
Herkes derin ve hüzünlü bir yalnızlık içinde ve fakat kimse yalnızlığını ve hüznünü ortaya koyabilecek birilerini bulamıyor yanı başında. Birbirimizle temasımız suni, iletişimimiz sahte, konuşmalarımız yavan. Birbirimize dokunamıyor, birbirimizi duymuyor, birbirimizle konuşamıyoruz; konuşuyormuş gibi, duyuyormuş gibi, dokunuyormuş gibi bir yaşamın kekreliğini yaşıyoruz. Öylesine konuşuyoruz, öylesine iletişim içerisindeyiz. “İletişim çağında” iletişim kurabileceğimiz kimselerden yoksunuz, zira kimsenin, “kimsesinin” kalmadığı zamanlarda yaşıyoruz
Evet; iletişim teknolojilerinin tüm gelişmişliğine rağmen insandan insana olan mesafe her geçen gün daha fazla uzamaktadır. Peki, çözüm nedir? Birçok konuda olduğu gibi neyi kaybettiğimizi hatırlayarak başlayacağız. Bu bağlamda yitirdiğimiz en önemli değerlerimizden birisi olan sahih iletişimin en önemli unsuru, kadim geleneğimizin olmazsa olmazı olan sohbette buluşmaya ihtiyacımız var. Sahte iletişimden sahici konuşmaya geçebilmemiz gerekiyor. Söze, sözün güzelliğine ulaşabilmemiz gerekiyor. Önce s/öz vardı ve sözün aydınlığında bir yürüyüş vardı. Sözden gelen güzellik sohbete dönüşür, sohbetin muhabbetinde yaşardı insan. Ve sohbet insandan insana uzanan en önemli bağ idi. Sözün anlamını yitirdiği toplumlarda, sözün kıymetinin bilinmediği zamanlarda, sohbet sessiz sedasız çekip gitti aramızdan. Sohbet çekilince aramızdan insandan insana muhabbetin yerini “iletişim çağının yalnız insanı” aldı. Sanal âlemin sahte ve ruhsuz iletişiminden kurtulabilmek için ya da belki de sanal âlemi de sanal halden gerçek hale getirebilmek için; sohbeti ve muhabbeti, insanı insana şifa kılacak sözü yükseltmemiz gerekecek.
Evet, konuşmaktan bahsediyoruz, birbirimizle iletişim kurabilmek için, birbirimizi anlayabilmemiz için birbirimizle konuşmaktan bahsediyoruz. Zira konuşmak bu bağlamda varoluşsal bir durum insan için. İnsan, dünyaya cennetten irtifa kaybıyla gelmiştir. İnsanın dünyadaki bütün arayışı irtifa kaybıyla geldiği cennet olacaktır, olmalıdır… Bizim gibi irtifak kaybıyla dünyaya gelen her bir insan tekiyle -ki dünya aşağı olandır- dünyada bulunduğumuz konum itibariyle aynı konumda olanlar olarak konumdaşız. Aynı konumda bulunduğumuz insanlarla öteye olan hasretimizi ve de özlemimizi giderebilmek için, aynı konuları, aynı dertleri, aynı mevzuları mesele ettiğimiz için konuşarak ancak şifayı bulabileceğimizi biliriz. Dedik ya konuşmak varoluşsal bir ihtiyaçtır. Bir de komşu var, yine aynı kökten gelen konumdaş olduğumuz ve konuşabileceğimiz komşular…
Konuşmak diyorum azizim konuşmak! Birbirimizle konuşmaya ihtiyacımız var... Çünkü konuşarak sen ben olacaksın, ben de sen. Sen bende dinleneceksin, ben de sende. Konuşarak ancak gönülden gönüle, sözden öze bir yol bulabileceğiz. Konuşarak kalp yetmezliği halimizden kurtulabilecek, konuşarak dünyanın yüklerinden kendimizi kurtarabileceğiz. Hâsılı azizim, konuşarak ancak birbirimize şifa olacağız. Bu dünyada konuşacak, dertleşecek, hemhâl olabilecek, hemdert olabilecek kimsesi olmayandan daha yoksul kim olabilir, sözün söze, gözün göze, özün öze kavuşmasına şahit olan konuşmadan; sözden, sohbetten, muhabbetten uzak olandan daha yoksul kim olabilir? Evet, azizim ne dersin; konuşalım mı biraz? Konuşalım ama sahte değil sahici olsun, sahte iletişim(sizlik)den kurtarsın, sahici konuşmayla muhabbete yol bulsun…