Silah Şereftir
Meşru kurtuluş savaşlarında halkların kendilerini korumak için kullanmak zorunda olduğu silah şereftir. Bu silahı, bırak, direnme, teslim ol teklifi ahlaksız bir tekliftir. Elinden silahının alınması gerekenler, o silahı zulüm, işgal ve soykırım, haksız tahakküm aracı olarak kullananlardır. Bugün temel yaşam hakkı, temel gıda ve su gibi insani gereksinimler bile Gazzelilerden alınmış ve bir silah olarak, soykırım aracı olarak kullanılmaktadır. Böyle bir durumda, bu durumu oluşturanlar kınanmadan, engellenmeden, bu zulüm ve insanlık dışı uygulamaya hiçbir söz söylemeyip, hiç bir öneri getirmeyip, buna direnenlere silahını bırak demekten daha alçakça ne olabilir ki?
Küresel Mutlak Kötülük Düzenine Karşı İnsanlığın Silahları Nelerdir?
Teslimiyeti, haksızlığı, zorbalığı ve her türlü dayatmayı kabul etmeme ve meşru anlamda sivil, siyasi, askeri her türlü savunma ve itiraz insanlığın silahıdır. Bilinçlenmek ve birlikte hareket etmek, algılara teslim olmamak, büyük resmi fark edebilmek insanlık ailesinin en önemli silahlarıdır. Bu silah şereftir, haktır, vicdan ve adalettir. Bundan vazgeçmek veya bunu insanlığa önermek bu şereften ve namustan yoksun olanların işidir. Bugün itiraz edenler, küresel kötülüğün yerli vekilleri, kahyaları tarafından kötü muamele görmektedir. Bu çabalar barışçıl, sivil ve fedakarca. Barışçıl itirazlar her toplumun, her insanın görevi. Bunu yapamıyorsak; bari bu tür çabalara destek olmak, onlara yapılan muameleye itiraz etmek minimum insani bir görevdir.
Bugün insanlık Gazze’de kendini sergileyen küresel kötülük koalisyonu üzerinden haysiyetliler ve haysiyetsizler; iyiler ve kötüler olarak net bir şekilde saf tutmuşlardır. Vatanlarına, halklarına, çocuklarına, geleceklerine, Allah’a ve her iyiye, insan fıtratına, doğaya ve her olumluya ihanet eden mutlak kötüler ve mutlak köleler bu mutlak kötülük olan soykırım cephesinde saf tutmuş durumdadırlar.
Her dinden, her bölgeden, her kavimden, her ülkeden, her statüden iyiler ise bu gayrimeşru düzenin ve işin, bu soykırım cephesinin karşısında yerini almış durumdadır. Tüm erdemlilere, insanlığını kaybetmemiş insanlık ailesine selam olsun.
Elbette insan, yaratılış kodlarında iyi ve kötüyü ayırt edebilen ve kötülük karşısında kullanabileceği yeteneklerle donatılmıştır. Ancak, kötülük de boş durmuyor, kolektifleşiyor, küreselleşiyor, sistemleşiyor ve fiziki donanımlarla yeteneklerini ve etkisini geliştirerek zihni melekelere de saldırıyor. Küresel mutlak kötülük, insanlığın bu yaratılıştan gelen yeteneklerini hedef alıyor. Umudunu kırıyor, çaresizliği dayatıyor ve ilahlığını, Rabliğini kabul ettirmek istiyor, kurmuş olduğu küresel düzenin devam etmesini sağlamada hiçbir kural tanımıyor. Kendi koyduğu kurallar da dahil.
Soykırım yapmakla kalmıyor, kitlesel aç bırakma yöntemiyle uzun süreli soykırım yapmaktan çekinmiyor ve bunu itiraf etmekten, böyle olması gerektiğini savunmaktan da imtina etmiyor. Böylece çirkin yüzünü gösterebiliyor, acımasızlığı pirim yapmaya devam etsin istiyor. Onun derdi ne ve nasıl yaptığı değil; caydırıcılığının devamıdır. İşte 7 Ekim Devrimi, bu küresel caydırıcılığı, bir daha inşa edilemeyecek şekilde dağıttı.
Ve bu caydırıcılığı tekrar sağlamaya çalıştıkça ve başaramadıkça çirkinliğini ortaya koyan mutlak kötülüğün hırçınlığı, İslam ümmetinin önemli bir bölümünün teslimiyetine, zilletine ve desteğine rağmen hedefine ulaşamaması, her ses çıkaranın sesinin bastırılması, her uyanan vicdanın tokatlanması bundandır…
Ne sivil silahlara ve girişimlere ne de insani ve vicdani her iyi adıma müsamaha gösterilmemesi yetmemiş olacak ki, bu defa direnen halkların elindeki silahlar da alınmak isteniyor. Kimsenin haksızı, işgalciyi, soykırımcıyı, açlığı ve soykırımı durdurma veya kınama gibi bir sorunu yok. Tam tersine, kendisi ve insanlığın şerefini korumaya, haklarını savunmaya çalışan mağdur ve mazlumların silahları ellerinden alınmak isteniyor. Bunun için ülkeler işgal edildi, milyonlar öldürüldü, on milyonlar tehcir edildi, her türlü açlık ve işkence, uzun süreli hapsetme yetmemiş olacak ki soykırımlar da yapıldı ama bir türlü bu hedefe ulaşılamadı.
7 Ekim’in küresel bir savaşın önemli cephesi olduğunu, uzun soluklu olacağını ve stratejik sabır denen unsurun tüm bu devrim öncesinin ve sonrasının da bu anlamda bir anahtar olduğunu daha o günden belirtmiştik. Bugün yaşananlar bu tespiti kanıtlamaktadır.
NATO’nun, BM’nin ve benzer diğer kurumların İsrail tarafı olduğunun artık bu denli net olduğunu herkes görmelidir. Bunu sadece son New York kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) konferansında 17 ülke, Avrupa Birliği (AB) ve Arap Birliği’nin imza attığı yedi sayfalık deklarasyona https://www.dw.com/tr/arap-%C3%BClkeleri-ve-t%C3%BCrkiyeden-hamasa-silah-b%C4%B1rakma-%C3%A7a%C4%9Fr%C4%B1s%C4%B1/a-73460189 binaen söylemiyorum. Veya mevcut küresel düzlemde tüm NATO ve İsrail politikalarında gösterilen yüksek fedakarlıklar, politikalar bağlamında da söylemiyorum.
Bu, bir asırdır devam eden ontolojik bir gerçeklik…
Nihayetinde küresel savaşın en belirleyici savaşı yeni konumlanmalar, yeni hazırlıklarla devam ediyor. Rusya ve Çin’den dünyanın büyük beklentisi de olmamalı. Onlar kendi çıkarları gereği olan kısmı bile yapabilseler büyük fayda sağlanır…
Neyse, gelinen aşamada iki farklı yorum var. Karamsar olanı ve iyimser olanı. İyimser olanının daha gerçekçi olduğunu düşünüyor ve umuyorum.
Karamsar olanı, ABD/İsrail planının tıkır tıkır işlediği, direnişin oldukça zayıfladığı ve sıranın artık Yemen’de olduğu, direnişin silahlarının ellerinden alınacağı, Gazze’nin kaybedeceğini…şeklinde bir tablo.
İyimser olanı ise direnişin zayıfladığı ancak kararlılığının ve iradesinin güçlendiği, baskılara göğüs gerebilecek yeteneklere henüz sahip olduğu ve gerekli hazırlıklarını yaptığı, stratejik sabrın gereği gibi uzun soluklu ve planlı davrandığı şeklinde.
Gelişmelere göre taktiksel değişiklikler olabileceği konusu bir kenara, ana hatlar bellidir. Direnişin silahsızlandırılması ve kuşatılması. Ancak bu kuşatmanın İslami direnişi aşan, Avrasya’yı da kapsayan bir yönü olduğu da ıskalanmamalı. ABD/İsrail, bölgede bu kuşatmada Türkiye, Körfez ve İsrail ayaklarının etkin olmasını planlıyor. Zengezur koridoru üzerinden problem (burada problem, bu ülkelerin birbirine bağlanması değil; tam tersine bağlanmalı. Burada problem, ABD/İsrail/NATO etkisinin bölgeye ihracı ve bölge ülkelerini huzursuz edecek politikalarda ısrardır) çıkarma ısrarı, duruma göre Doğu Türkistan meselesi (https://islamianaliz.com/haber/25806746/turkiye-ve-gurcistan-nato-askeri-tatbikatlarina-ev-sahipligi-yapiyor, https://ydh.com.tr/d/29447/rus-basini-abd-ingiltere-ve-turkiye-rusya-yi-guney-kafkasya-d ) gibi başlıkların yanı sıra Suriye’de rejim değişikliği ile yetinmeyen ABD/İsrail, Lübnan direnişinin silahsızlandırılması, Filistin direnişinin silahsızlandırılması ve genel anlamda ABD/İsrail planları çerçevesinde devam eden tüm politikalarda ve soykırımın ve tehcirin tamamlanmasına kadar Türkiye ve körfezin (özellikle Katar, BAE, Suudi…) etkin rol almaya devam etmeleri isteniyor.
İYİMSER TABLO
Soykırım cephesi, kendi ifadeleri ile bölgeyi değiştirmek zorunda. İsrail denen uyumsuz organın yabancı bir vücutta yaşatılması için vücudun değiştirilmesi operasyonudur bu. Normalleşme adı altında teslimiyet ve dizayn, barış adı altında işgalin devamı, iki devletli çözüm/Filistin’i tanıma adı altında kazanımların çalınması gibi hedeflere ulaşmak için kat edilecek uzun yol ve değiştirilecek haritalar. Körfez, Türkiye ve İsrail ayakları üzerinden şekillenecek Kafkaslar’a değin uzanan Batı Asya dizaynı. Suriye, Lübnan, Irak, İran, Gazze. Haşdışabi, Hamas ve Hizbullah’ın silahsızlandırılması, -Barrack, eğer Lübnan hükümeti Hizbullah’ı silahsızlandırmazsa Lübnan Bilad-ı Şam olur şeklinde bir tehditle; Suriye’nin Lübnan’a saldıracağı imasında bulundu. Pek ima da değil. Barrack, bu konuda İsrail’in ısrarını öncelemiş görünüyor, İsrail’in binleri aşan ateşkes ihlallerine hiç değinmiyor ve bu konuya odaklanıyor. Bu hususta ilerlemek için iç savaş peşinde olduğu da açık. https://ydh.com.tr/d/29306/d/29332/abd-nin-israil-icin-hava-savunma-dilenciligi- bunun için Türkiye ve İsrail destekleri ile Suriye’nin hazırlanması, Yemen, İran, Pakistan’ın etkisizleştirilmesi. Bu hususlarda Rusya ve Çin faktörü, Kafkaslar, Azerbaycan, İsrail ve Ukrayna’da devam eden savaş önemli faktörlerden. Yani bunlarla da etkileşimi var. Örneğin Suriye’de İsrail’i geciktiren etkenlerden biri de Rusya idi ve Rusya’nın geçenlerde derinliklerinde yerdeki büyük kargo uçaklarının da bombalandığı Ukrayna operasyonu görünümlü saldırının İsrail/İngiliz yapımı olduğu kanaati ağır basıyor bende. Bunu, İsrail’in hem Rusya’yı cezalandırması hem de tehdit etmesi/dengelemesi olarak da okunabilir.
İsrail, Suriye’nin güneyinde işgalini kalıcılaştırmak, burası üzerinden ve sadece Lübnan hükümetine baskı yaparak(destekleyerek/güçlendirerek) değil, bizzat müdahale ederek Hizbullah’ı baskılamak. Binlere varan ateşkes ihlali İsrail tarafından övüldü; savaşta bu denli saldırılar yapamamıştık diye…
YENİ KARŞILAŞMA NE ZAMAN?
ABD/İsrail’in İran ile 12 günlük savaşında bir deney yapıldı. Karşılıklı testler yapıldı. Direniş iradesi ve gücü ortaya çıktı, eksikliği de. 10 günün sonunda İsrail ve soykırım cephesinin İran füzelerini önleme kapasitesi ve füzeleri neredeyse tükendi. Tabir caiz ise İsrail imdat seslerini yükseltti.
Herkes şu soruyu sordu, İran neden tam da durmaması gereken bir zamanda durdu?
Zaten tüm soykırım cephesi de saldırsa olacağı buydu ve çekinilen topyekun bir savaş değildi. Kanaatimce eksiklik de burada. Yani İran’ın durmasının tek bir ön nedeninin olduğunu düşünüyorum: İsrail’in nükleer silah kullanma ihtimalinin artması. Hayati bir sıkışmışlık anında İsrail, kesinlikle bunu yapar mı? Evet, yapar, kesinlikle yapar. İşte İran’ı durduran da büyük ihtimalle buydu.
O halde İran’ın veya İsrail’i durduracak, İsrail'e karşı kendini savunacak herhangi bir gücün mutlaka nükleer silah sahibi olması şart. Nükleer silah, dünyanın en istenmeyen insanlık dışı silahı olduğu ve tercih edilmemesi gerektiği halde.
Ancak böyle bir durumda İsrail’in olası böyle bir çılgınlığı önlenebilir. Büyük ihtimalle İran, 12 000 km menzilli kıtalar arası füze denemesi ile nükleer elde etme işini birlikte düşünmektedir. Bu, sadece İsrail’e değil, onun küresel sahiplerine karşı da bir kararlılığa ve süper güç olduğu ilanına tekabül eder. Thomas Barrack’ın tüm bölge yöneticilerine üçlü vardiya yaptırması, telaşı ve acelesinin altında yatan neden, biraz da bu, zamanla yarıştır.
Bu açıdan bakıldığında 12 günlük savaşın bir açılış olduğu, esas bir karşılaşmanın veya yeni bir denemenin büyük ihtimalle bu yıl içinde gerçekleşmesini beklemek gerekir. Eylül bile olabilir.
UMUT
Uluslararası kurumlardan, uluslararası sistemden, devletlerden, yöneticilerden Gazze konusunda bir beklenti içinde olmak, bu konuda bir umut taşımak hele ki İslam ülkeleri yöneticilerine bel bağlamak kesinlikle boşunadır.
Oradan oraya palyaço gibi dolaşıp toplantılar yapan İslam ülkeleri yöneticileri, çoğu zaman bir kanama bile içermeyen faydasız neticelerle daha acınası ve tiksinti verici duruma düşmekteler.
Bunlar artık bir umut olamazlar.
Ümit, ortak insanlık vicdanının harekete geçmesidir ve bu yöndeki emarelerdir. Bu bağlamda barışçıl, şiddet içermeyen tüm sivil girişimler çok değerlidir ve küresel kötülüğü durdurabilecek olan da bu kolektif vicdani çabalardır. Zira yapılan soykırım ve devam eden küresel soykırım düzeni insanlığın ortak sorunudur. Tüm dünyayı etkileyen, ilgilendiren, dünyanın geleceği ile ilgili bir sorundur.
Tüm bu süreçte İslam ülkeleri, yöneticileri ve halkları değil, İslam beldeleri dışındaki toplumlar ön planda olmuş ve çaba göstermiş, ayağa kalkmış ve insanlık vicdanı bayrağını taşımaktadırlar. Ne mutlu onlara, selam onlara.
Evet, halklar arasında bilincin de artık arttığı, satılmış bölge yöneticilerinin de endişeleri artmaktadır.
Sivil anlamda girişimler de çeşitlenmekte örneğin; Hanzala Gemisi’ne el konmasının ardından, bir daha ki sefere daha çok gemi gönderileceğinin ilanı, İsrail kökenli iki insan hakları kuruluşunun İsrail’in yaptığının soykırım olduğunu belgeleyen bir bildiri yayınlaması, bunu teyit etmesi, İsrail iç cephesinde çekişmelerin artması ve orduda dağılma, yılma, intihar sayılarında artış olması https://ydh.com.tr/d/29469/israil-de-gazze-stratejisi-uzerine-kritik-ic-tartisma https://ydh.com.tr/d/29471/haaretz-sadece-temmuz-ayinda-7-asker-intihar-etti , Yemen’in deniz ablukasında bir üst aşamaya geçmesi https://islamianaliz.com/haber/25814525/yemen-bu-saatten-sonra-israil-limanlariyla-calisan-sirketlerin-butun-gemilerini-hedefe-koyuyoruz , İsrail katillerinin kimi Avrupa ülkelerinde tutuklanması, Kurtuluş hareketlerinin Filistin’e destek açıklamaları…
SONUÇ
Yol uzun. Eziyetler devam edecek ancak, umut var. Allah’a dayanan kaybetmeyecek. Kimse direnen ümmetin namusu olan silahlarını ellerinden alamayacaktır, kimse Yemen’i, Lübnan’ı, Irak’ı, Suriye’yi, İran’ı, Filistin’i yenemeyecektir. https://ydh.com.tr/d/29443/seyh-naim-kasim-lubnan-israil-e-rehin-verilmeyecek
İyimser tablodan yanayım. Direniş/İslam ümmeti, münafıkların bu saldırıları ve fitnelerinden salim şekilde zaferle çıkacaktır inancındayım. Allah, dinini sahipsiz bırakmayacaktır.
Direniş yaralı da olsa, yok olmayacaktır, darbelere karşı farklı savunmalar geliştirecektir. Halklar ve vicdanlar uyanacak, uyananların sayısı gün geçtikçe artacaktır. Bu zafer sadece Müslümanların değil; her dinden erdemli ve şereflilerin, insanlığın zaferi olacaktır. İşte 41 yıl haksız yere, biat etmediği için, özür dilemediği için esir tutulan Corc Abdullah bunun bir delili ve işareti. https://ydh.com.tr/d/29306/d/29332/abd-nin-israil-icin-hava-savunma-dilenciligi
Ve küresel kötülüğün insanlığa Filistin şahsında, BM marifetiyle sunduğu soykırıma teslim olma teklifine Gazze’nin insanlık adına verdiği cevapla sonlandıralım:
“New York’taki BM Konferansı’na karşı yayımladıkları ortak bildiride, çözümün İsrail’in soykırım ve aç bırakma saldırılarını derhal durdurmasıyla başlayacağını vurgulayan Gazze’deki 6 Filistinli direniş grubu, mücadelenin tam egemenliğe sahip bir Filistin devleti kurulana kadar süreceğini belirtti; halkın yaşam hakkının ise pazarlık konusu yapılamayacağını kaydetti.” https://ydh.com.tr/d/29474/gazze-den-bm-ye-net-mesaj-yasam-hakki-pazarlik-edilemez
Selam tüm haysiyetlilere, tüm direnenlere, tüm mutlak kötülüğe biat etmeyenlere, tüm uyananlara, tüm sahadakilere, tüm itiraz edenlere, tüm risk alanlara, tüm çabalayanlara, tüm dert edinenlere, İNSANLIĞIN ORTAK VİCDANINA.