Bütün insanlığın gözleri önünde, her gün yeniden kanayan bir yara. İsrail’in katliamları yalnızca binaları yıkmıyor; yüzyılların hafızasını, vicdanları ve insanlığı da yerle bir ediyor. Bombaların hedefi sadece bir şehir değil; çocukların hayalleri, annelerin duaları, babaların umudu. Hayatta kalanlar ise bu defa başka bir ölümle yüz yüze: Açlık ve sefalet.
Düşünün, 21. yüzyılda, dünyanın gözü önünde, insanlar bir dilim ekmek bulamadığı için ölüyor. Açlıktan bir deri bir kemik kalmış çocukların görüntüleri, sadece kalpleri dağlamıyor; aynı zamanda insanlığın iflasını belgeliyor. Ne yazık ki dünya seyrediyor. Uluslararası örgütler, sözde insan hakları savunucuları, Batı’nın büyük güçleri, sessiz. Onlar için Gazze’deki çocukların canı, kendi çıkar hesaplarının gölgesinde hiçbir anlam ifade etmiyor. Daha acısı ise; Müslüman coğrafyanın da bu zulüm karşısında yekvücut bir duruş sergileyememesi. Oysa Resûlullah’ın şu uyarısı bize bir yol göstermiyor mu? “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.”
Bu hadis, bir Müslüman’ın sorumluluk alanını sadece yan dairesindeki komşuyla sınırlamaz. Komşu, dünyanın neresinde olursa olsun aç olan herkestir. Din, dil, ırk fark etmeksizin, insan açsa; o bizim de sorunumuzdur. Ama bugün Gazze’de kardeşlerimiz açlıktan kıvranırken, biz sofralarımızda israfın gölgesinde yaşıyoruz. Orada bir çocuk açlıktan gözlerini hayata kapatırken, biz burada çoğu zaman televizyon karşısında bu dramı izlemekle yetiniyoruz. Bu nasıl bir çelişki? Bu nasıl bir kardeşlik anlayışı?
Her geçen gün sosyal medyaya düşen fotoğraflar, sadece birer “görüntü” değil; bize yöneltilmiş birer “soru” aslında. O çocukların bakışları adeta şunu haykırıyor: “Neredesiniz? Bizi niçin yalnız bırakıyorsunuz?”
Gazze’de yaşanan açlık, sadece Filistin’in değil; ümmetin imtihanıdır. Orada açlıktan ölen her çocuk, bizim imtihanımızdır. Ve biz bu imtihanda ne yazık ki sınıfta kalıyoruz. Müslüman olmanın gereği, kardeşine sahip çıkmaktır. Ama biz sahip çıkmıyor, duyarsızlaşıyoruz. Oysa yapabileceğimiz çok şey var. Dua etmek elbette önemlidir; ama dua, gayretle birleşmediği sürece tek başına eksik kalır. Maddi yardım, insani destek, sesimizi yükseltmek, zulmü haykırmak… Bunların hepsi yapılabilir, yapılmalıdır.
Bugün Gazze sadece Filistinlilerin değil, bütün insanlığın vicdanıdır. Orada açlıktan ağlayan bir çocuk, aslında bize insanlığımızı hatırlatıyor. Biz ya bu çağrıya kulak vereceğiz, ya da tarih bizi “suskunlar” arasında yazacak. Unutmamalıyız ki: Gazze’nin çığlığı, bizim insanlık sınavımızdır. Ya insan kalacağız, ya da insanlığımızı kaybedeceğiz.
Afiyette kalın