İNSAN SORUDUR AMA AYNI ZAMANDA CEVAPTIR

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Nihayet, insanı eşsiz, biricik kılan, 

merak edip soruyor olmasıdır…” 

(Teoman Duralı; Sorun Nedir)

“En doğru sorular yanıta ulaşma süresini 

uzatmaktan büyük hazlar devşirdiklerimiz...”

(Enis Batur; Bu Kalem Un Ufak)

Yazımızın başlığı, İhsan Fazlıoğlu hocamızdan. Soru da cevap da insana çıkmıyorsa insan da insanlık da sıkıntıdan kurtulamayacaktır. Sorular önemli ama daha da önemlisi sorulara vereceğimiz cevaplarda. İnsan hâlâ çözülmemiştir. Soru da, sorun da, çözüm de insandır. Esasen her insanın kendi soruları ve cevapları olacaktır. Ve her insan soruları ile kendini bilecek ve inşa edecektir. Her insan kendi sorularını sorarak sorun nedir diyecek ve soru/sorun kıldığı hususlara dair çözümlerini de kendi hayatında ortaya koyacaktır. 

Bir mesele bizim için soru konusu ise sorun ettiğimiz içindir. Her soru esasen başlı başına bir sorun. Ve insan en temelde meselesi kadardır. Hatırlatalım, “mesele”, sual ettiğimizdir, soru konusu kıldığımızdır. Mesele ile sual kelimesinin ilişkisi bu bağlamda kayda değer. Yine hatırlatalım, insan sorudur ama illa da sorular ve sorunlar yani meseleler karşısında verdiği cevaptır… Söz konusu ettiğimiz sorulara vereceğimiz cevaplar anlam dünyamıza dair teşhisi ortaya koyacaktır. Ve bizim anlam değer dünyamıza dair teşhisimiz, anlam sağlığımız açısından da tedavinin yerinde ve doğru olmasını sağlayacaktır.

Sorulara dair bu uzunca girişi yapmamızın nedeni, Enis Batur’un Bu Kalem Un (Ufak) kitabında rastlamış olduğumuz soruları okuyucu ile paylaşmak isteğimizdir. Sorular önemli, sorularınız olsun ama daha da önemlisi sorulara ve sorunlara yönelik çözümleriniz olsun diyelim ve sözü uzatmadan, Enis Batur’ un kendiliğe dair sahici sorularına bırakalım. 

Bugüne kadar kaç iz bırakmış olabilirsiniz? 

Etrafınıza ne kadar baktığınızı biliyor musunuz? 

Tam, kimsiniz? 

Olmasaydınız, ne değişirdi? 

Masumiyet yüzdenizi ölçer misiniz?

Demirbaş listenizde neler yer alır? 

Arızalarınızı tanımaya yanaştınız mı? 

Maske dolabınız büyük müdür? 

Üste çıkılmayacak bir yaşama düzeni düşlediniz mi? 

Yedek tutulduğunuzu görmek, ne kadar yaralar sizi? 

Bir karşı kıyı var mı ruhunuzda? 

Ne kadar olduğunuz yerdesiniz, ne kadar navmevcût? 

Bugüne gelinceye, sizde açılan deliğin yarıçapını ölçtünüz mü? 

Hangi yaştan sonra, en çok pencereden bakılır? 

Bir kuyuya hiç inmediyseniz: Neden? 

Her şeyi bırakıp gitme olasılığınız var mı? 

Gün içinde kaç dakikanız bomboş geçer? 

Bazı fotoğraflarda, fazla mıydınız? 

Yapabildikleriniz, yapabileceklerinizin ne kadarı? 

Kendiniz için ne denli sorusunuz, ne denli yanıt? 

İçinizi kaplayan daha çok iman mı, boşluk mu?

Kendinizin yorgunu musunuz? 

Bir duygu dişçisi olsaydı, gidip çektirir miydiniz? 

Her yıl kaç kilo hurda kalıyor sizden?

Yegâne sanıyor musunuz kendinizi? 

Sırtınızı tanıyor musunuz? 

Sığabiliyor musunuz? 

Gövdenizden ne eksilse kahrolurdunuz? 

Yaşadığınız hayat, bir tür şartlı tahliye mi? 

Tanıyor musunuz mayanızı? 

İçinizde kaç koridor var? 

Kerhen burada kaldığınızı düşünür müsünüz? 

Bu soruları nereye iliştireceksiniz? 

En son soruyu siz soracak olsaydınız: Ötekine mi kendinize mi?"

İNSAN SORUDUR AMA AYNI ZAMANDA CEVAPTIR

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.