Bilindiği üzere belediyeler, kendilerine kanunla verilen görev ve hizmet alanlarında — kent hizmetlerinin yürütülmesi, çevre, ulaşım, kültür ve personel ihtiyacının karşılanması gibi birçok alanda — faaliyet gösterebilmekte ve ilgili mevzuatta öngörülen usuller çerçevesinde şirket kurabilmektedir. Bu husus, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 70. maddesinde hüküm altına alınmıştır.
Bununla birlikte, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 16/1. maddesinde belediyeler tarafından kurulan kuruluşların tacir sayılacağı belirtilmiştir. Belediyelerin pay sahibi oldukları şirketlerde, sayılan tüzel kişiler veya bunların gerçek kişi temsilcileri yönetim kuruluna seçilebilmektedir. Ayrıca, yönetim kurulu üye sayısı ikiden fazla olan şirketlerde, üyelerin tamamının aynı kamu tüzel kişisini temsil etmemesi şartıyla, ilgili kamu tüzel kişisini temsilen birden fazla gerçek kişinin yönetim kuruluna seçilmesi mümkündür (TTK m.359/5).
Bu bağlamda, özel hukuk tüzel kişisi olan belediyelerin pay sahibi oldukları şirketler, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulan ve yönetilen ticari şirket niteliğini taşımaktadır. Dolayısıyla belediye tüzel kişiliğini temsilen belediye başkanı, belediye meclis üyesi veya belediye personeli, belediye şirketi yönetiminde belediyeyi temsil edebilmektedir.
Bu noktada önem kazanan husus, belediyeyi temsil eden kişilerin şirketteki görevleri sırasında işledikleri iddia edilen suçların, kamu görevlisi sıfatıyla mı yoksa özel hukuk kişisi olarak mı soruşturulacağıdır.
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un kapsamı, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ile diğer kamu görevlilerinin, görevleri sebebiyle işledikleri suçlar hakkında uygulanacağı şeklinde düzenlenmiştir.
Ancak belediye tüzel kişiliğini temsilen şirket yönetiminde görev alan gerçek kişilerin bu görevleri, kamu görevi niteliği taşımamakta; özel hukuk tüzel kişisi olan şirketteki görevlerinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle 4483 sayılı Kanun kapsamında soruşturulmaları mümkün değildir.
Nitekim benzer konularda verilen yargı kararlarında da aynı görüş benimsenmiştir. Danıştay 1. Dairesinin konuyla ilgili bir kararında; 4483 sayılı Kanunun 1. maddesinde, Kanunun amacının memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri için izin vermeye yetkili mercileri belirtmek ve düzenlemek olduğu hükme bağlanmış, 2. maddesinin birinci fıkrasında ise, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürüttükleri kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri ifa eden memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri suçların bu Kanun kapsamında olduğu, … Belediyeye ait ... A.Ş.'nin Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulan ve yönetilen ticari bir şirket olduğu, ilgililerin özel hukuk hükümlerine tabi bu Şirketteki görevlerinin kamu görevi olmadığı, ilgililere isnat edilen eylemin de Belediyedeki Başkanlık ve Meclis Üyeliği görevlerinden kaynaklanmadığı, Şirketin ticari faaliyetlerinden kaynaklandığı, 4483 sayılı Kanun kapsamında kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevin ifasından kaynaklanmayan bu eylemin genel hükümlere göre soruşturulması gerektiği anlaşıldığından….” denilmektedir.
Sonuç olarak, belediye şirketlerinde belediye kamu tüzel kişiliğini temsil eden kişilerin görevleri kamu görevi niteliği taşımamakta; bu görevlerden kaynaklanan fiillerin 4483 sayılı Kanun kapsamında değil, genel hükümler çerçevesinde soruşturulması gerektiği anlaşılmaktadır.