Urfa'nın kıymetli değerlerinden Mehmet Kurtoğlu'nun geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesabından yazdığı uzun ama derinlikli yazıda "Urfa'da Filmler, Filmlerde Urfa Nasıl Anlatılmalı?" başlıklı yazısından esinlenerek kaleme alınmıştır.
Mehmet Kurtoğlu'nun "Halef" dizisi üzerine yazdığı cesur yazı, Urfa'nın sinemayla olan problemli ilişkisinin derinliklerini gözler önüne seriyor. Kurtoğlu'nun da isabetle belirttiği gibi "sanat mevcut olanı farklı bir formda anlatma sanatıdır." Sinema da bu bağlamda topluma ayna tutar. Ancak Urfa'nın sorunu, bu aynaya bakmaktan çekinmesidir.
Urfa'nın sinema karşısındaki refleksi, aslında şehrin genel karakterini yansıtır. Eleştiriye kapalılık, değişime direnç ve gelenekleri sorgulamama alışkanlığı. Oysa ki dünya sineması tarihine baktığımızda, en büyük şehirlerin en sert eleştirilerle büyüdüğünü görürüz. Kurtoğlu'nun Yılmaz Güney örneği çok yerinde. Güney'in "doğu gerçekliği" filmleri, bölgeyi sadece eleştirmekle kalmamış, aynı zamanda dünya sinemasında bir akım yaratmıştır. Bugün Güney'in filmlerini izleyen herkes, o dönemin Türkiye'sini ve Doğu Anadolu'yu daha iyi anlar. Bu, yıkıcı değil yapıcı bir eleştiridir.
Kurtoğlu'nun değindiği bir başka önemli nokta da ekonomik boyut. Urfa, sinema sektöründe dev bir potansiyele sahip. Antik dokusu, sosyolojik zenginliği ve hikaye potansiyeli ile doğal bir film platosu. Ancak "Yaralı Yürek" olayından sonra yaşanan beş yıllık sinema boykotu, şehrin ne kadar büyük bir fırsatı kaçırdığını gösteriyor. Bu sürede Gaziantep ve Mardin öne geçti.
Bugün Bursa'nın film platosundan milyarlarca lira kazandığı bir dönemde, Urfa hazır canlı plato olmasına rağmen bu potansiyeli değerlendiremiyor. Nedeni basit: Eleştiri korkusu ve "temiz şehir" imajını korumak ve elde tutmak.
Kurtoğlu'nun en çarpıcı tespitlerinden biri, Urfalı zenginlerin sanata olan ilgisizliği. Şehirden milyonlar kazanan iş insanları, ne bir filme sponsor oluyor, ne bir edebiyat etkinliğini destekliyor. Oysa Gaziantep'te tam tersi bir durum var. Antepli iş insanları filmcileri destekliyor, onlar da şehri sinemaya taşıyor.
Bu durum, Urfa'nın "şehir seviciliği" anlayışındaki çelişkiyi de ortaya koyuyor. Gerçek şehir seviciliği, şehrin sorunlarını görmezden gelmek değil, onları sanat yoluyla işleyerek çözüm üretmektir.
Urfa'nın sinemayla barışması, sadece ekonomik bir mesele değil, aynı zamanda kültürel bir olgunluk meselesi. Bu barışı sağlamak için önce eleştiri korkusunu yenmek gerekiyor. "Çünkü sanat eleştirmez, ayna tutar." Aynada gördüğümüzden rahatsız olmak yerine, onu değişim için bir fırsat olarak görmeliyiz.
Vesselam..