Hak, var olma hakkı, barış, meşru müdafaa, meşru, normal, normalleşme, terör, soykırım, işgal gibi kavramlar anlamlarından saptırılarak küresel zorbaların insanlık üzerindeki sultalarına uygun algılar oluşturuldu.
İsrail’in durmasına izin vermeyen küresel egemen mekanizmanın en önemli faaliyetlerinden biri de bu algıları kabullendirmek ve toplumları manipüle etmektir.
Meşru/iyet ve normal/leşme kavramları da genel anlamları ve tanımlarından uzak hatta çok kez zıt kulvarlarda lanse edilir oldu ve ne yazık ki uygulamalarda bu yönde cereyan ediyor. Özellikle küresel kötülüğün şiddet ve işgal politikalarında bu kavramlara yüklenen anlamlar neredeyse tam zıddı. Örneğin; meşruiyet, demokrasi denen rejimlerde de halk tarafından verilir; sandık ve seçim meşrutiyet'in kaynağı ve temeli sayılır. Her ülkeye bir colani, bir zelenski atamak ve güçle onu korumak ne derece demokratik, ne derece etik ve ne derece meşhur olabilir?
Normal ve meşru kavramlarının mahiyet ve sınırları kendi değer yargılarınıza göre kimi değişiklikler gösterse de fiili anlamda halkın dediği olmuyorsa meşruiyet nakıstı. Halkın reyi önemlidir ancak günümüzde küresel örgütlülüğü ve kuşatıcılığı olan tek kutuplu sömürü düzeninde küresel anlamda fiili olarak kendileri tarafından icat edilmiş, başkalarını bu hususlarda sorgulandıkları tüm kavram ve mekanizmaları şekilsiz ve belirsizliklerle, zıtlıklarla dolu olarak kullandıklarını, bu yönde uygulamalar sergilediklerini görmekteyiz. İnsan hakları, uluslararası hukuk, demokrasi, hak, meşruiyet ve normal/leşme gibi kimi kavramlarda tahrif ve revizyona gidildiği, istedikleri zaman istedikleri anlamları ile bunları kullanarak kavram ve anlam katliamı yaptıklarını müşahede etmekteyiz. Soykırım yapmak ve hiçbir kural ve kırmızı çizgi tanımaksızın işledikleri suçları -varsa- kendini savunma hakkı olarak lanse edebilmektedirler. Uluslararası mahkemelerin kararlarını ise ciddiye almamaktalar.
En basit tabiriyle normal; genel anlamda ‘insanların makul görebildiği/gördüğü ölçüde olan’ şeklinde tanımlanabilirken soykırım normal kabul edilebiliyor ve bu insanlık suçunun failleri de meşru ve normal kabul edilebiliyor, BM tarafından devlet olarak tanınabiliyor, işgal, soykırım, tehcir ve her türlü terörü ve işkence yapmayı, ağır insanlık suçlarını işleme yetkisini hakkıymış gibi dünyaya servis edebiliyor.
Kendi ifadeleriyle hiçbir kırmızı çizgi tanınmadan, her fiili işleyebiliyor, aç bırakılmış ve çadırlarda tutulan silahsız siviller, çocuklar 1-2 tonluk bombalarla soykırıma tabi tutulabiliyor. Oysa soykırmın tanımı insanlığın üzerinde ittifak ettiği bir savaş ve insanlık suçuna tekabül eder. Suriye'de görüldüğü gibi kendilerinin başına ödül koyduğu ve terörist olarak ilan ettiği bir terör çetesinin elebaşı halk tarafından herhangi bir seçim yapılmadan ülkenin başına geçirilebiliyor ve ontolojik sayılabilecek anlaşmalar kotarılmaya, ülkesi parçalanmaya çalışılabiliyor/çalışılıyor. Buna da meşru ve normal deniyor. Hatta buna Devrim bile denebiliyor. Devrim kavramı da saptı anlamından…
Aslında insanlığın izânı ve mizanı ifsat oldu; bulanıklaştı, penceresi çamurlandı, pislendi; ölçütleri kirlendi, değişti ve meşru olmaktan çıktı. O yüzden iyi olan kötü; kötü olan iyi olarak görülebilir oldu. Bu büyük bir beladır ve büyük bir sapmadır. İnsanın başına çökmüş korkunç bir cezadır.
İşte direniş denilen İslam ümmetinin başta Gazze’de olmak üzere tüm bölgede ve alanlarda küresel mutlak kötülükle varoluşsal bir mücadele içinde bulunmasının mahiyetini bu kirli pencereden bakarak anlamlandırmak imkansızdır. Canlarımızı, yüreğimizi, fıtratımızı, bakışımızı temizleyelim; niyetlerimizi temizleyelim. Aksi halde bu insanlık suçunun faillerinden oluruz.
Küresel soykırımcı mutlak kötülüğün terör orduları kurarak zayıf ve İslam toplumlarını işgal için eğitip donatmaları, colani, Netanyahu gibi kimilerine insanlık suçları, işgal ve soykırım yapmaları, insanlık dışı batı/Siyonist projelerde ve dizaynlarda rol almaları için destek vermeleri, onları silahlandırıp konumlandırmaları, onların kırmızı çizgilerine uymasına gerek yok demeleri, kendilerini onlara meşruiyet verme mercii olarak görmeleri, insanlığın üzerine ittifak ettiği suçları suç olmaktan çıkarır mı, bu suçları işleyen ve işlemeye devam etmeye hazırlananları suçlu olmaktan çıkarır ve yargılanmaktan muaf kılar mı?
Oysa meşru olan; küresel kötülüğe, soykırıma, açlığa, sömürüye, işgale, küresel egemenlerin zorbalığına ve sultasına, insanlık suçlarına, teröre ve her türlü yolsuzluğa, hukuksuzluklara karşı durmak değil mi?
Her dinden küresel İyiler uyanıyor ve bu da küresel kötülük otoritelerinin daha da meşruiyet krizine neden oluyor batının birçok yerinde genel anlamda halkların uyanması buna bir işarettir İtalya halkının topyekûn bu noktada tavır göstermesi ve İspanya halkı ve hükümetinin çabaları takdire şayan gelişmelerdir. Sumud filosu ve halklarda dalgalanan hoşnutsuzluklar, tepkiler umut vericidir. Tüm bu resme baktığımızda; ışığın batıdan doğduğunu, İslam toplumlarının çoğunun çöktüğü ve çürüdüğünü söyleyebiliriz. Aslında olması gereken de budur. Bu coğrafya toplumları artık iyiyi talep etmiyor.