İsrail-Filistin merkezli cephenin küresel bir cephe olduğunu asla akıldan çıkarmamak gerekir. Diğer gözden kaçırılmaması gereken husus ise yenik soykırımcı tarafın sürekli galipmiş gibi benzer planlar hazırlayarak yapılan tehcir, açlık ve soykırımı sürdürmeye devam etmesi, işgali genişletirken dikkatleri başka yöne çevrilmesi. Zira her planın reddedileceği biliniyor ve bu girişimler, gözleri yaşanan insanlık dışı suçlardan uzaklaştırıyor.
İslam ümmetinin on yıllar boyunca ümmete yapılan bu soykırımda soykırımcıların yanında olabilmesi ve şimdilerde bile İsrail’i kurtarma ve bu cephenin düşmemesi için Atlantik lehine nasıl canhıraş bir çaba içinde olduklarının açık ifşası, küresel bir algı olan antisemitist maskeli ayrıcalığın nasıl sarsıldığının ve halkların nasıl da Filistin lehine dönerek, destekleyerek meselenin aslını öğrenmeye başlamalarının bedeli 7 Ekim değil de başka bir tarihte olsa yine de bir soykırım olacaktı. Çünkü batı demek; soykırım demek, haydutluk ve sömürgecilik demek, bozgunculuk demek…
Trump, Barış planı adını verdiği yeni ve hiçbir uygulanırlığı olmayan saha gerçekliğinden uzak bu savaş ve teslimiyet planı ile siyonist soykırımcı cephenin yenilmişliğini değiştirebilir mi, İsrail'in Hamas/direniş/İslam ümmeti karşısında yenildiği gerçeğini değiştirip Netanyahu’ yu kurtarabilir mi? Zor görünüyor. Soykırım cephesinin ateş gücü yüksek ancak askeri alan da dahil hiçbir sahada stratejik bir zafer elde edebilmiş değil.
Bu planı ilk reddeden İslami Cihad oldu. Hemen hemen aklı başında tüm kesimler bu planı bir dayatma olduğunu ve kesinlikle barış içermediğini açıkça görmektedir. Zira taraflardan biri olan Hamas'la herhangi bir müzakere yapılmadan hazırlandı ve İsrail'in ‘lehime’ dediği, Trump'ın da ‘Hamas bunu kabul etmezse daha sert davranacağız’ şeklinde tehdit ederek dayattığı bu plan hakkında Ziyad En-Nahhale’nin açıklamaları özetleyicidir: “Biz söz konusu Amerikan İsrail açıklamasını bölgeyi patlatacak bir reçete olarak görüyoruz.”
Fetih Hareketi Merkez Komite üyesi Abbas Zeki de ABD planının Filistin halkının rızası olmadan dayatıldığını belirterek, önerilerin “teslimiyet belgesi” niteliğinde olduğunu ifade etti.
Hamas da bu haliyle teklifi zaten kabul etmiyor. Zira bu dayatma/plan, Filistin davasını genel anlamda sonlandırmaya yönelik bir adımdır. Hamas ve diğer Filistinli gruplar (https://ydh.com.tr/d/31311/direnis-gruplari-trump-in-planina-karsi-tek-yumruk), ABD'nin Gazze için önerdiği planının mevcut haline temelden karşı. Zira planın uluslararası güç konuşlandırılması, silahsızlanma, uluslararası yönetim ve yeniden inşanın siyasi şartlara bağlanması gibi maddelerini "yeniden işgal" ve "uluslararası vesayet" girişimi olarak değerlendiriyor.
“Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Gazze’de İsrail tarafından sürdürülen soykırımın durdurulmasını en yüksek öncelik ilan ederek, ABD’nin ateşkes planına karşı birleşik bir Filistin tutumu için acil ulusal konferans çağrısı yaptı.” https://ydh.com.tr/d/31304/fhkc-abd-plani-filistin-icin-varolussal-tehdit-tasiyor
“ABD ve İsrail’i Gazze’de işlenen “utanç verici ve korkunç suçlardan” sorumlu tutan Ensarullah Hareketi lideri Abdulmelik el-Husi, Filistin direnişini silahsızlandırma ve mücahitleri sürgün etme planlarının Trump’ın girişimleriyle hayata geçirilmek istendiğini belirtti.” https://ydh.com.tr/d/31308/husi-abd-ve-israil-gazze-yi-direnissiz-hale-getirmek-istiyor
Türkiye ve Katar başta olmak üzere benzer ülkelerin özellikle Suriye'de bu anlamdaki rolleri de büyük olmuştu ama üzerinde büyük baskı oluşturma ve ikna etmeye çalışma şeklinde rol alacakları artık birçok kaynak tarafından açıklandı ve hemen hemen genel kabul gören bir gerçeklik. Ancak Hamas’ı ikna etme odaklı lokal gelişimlerin Hamas’ın da inisiyatifinde olmadığı bir evredeyiz. Her iki taraf da kazanmak zorunda. Zira kaybeden büyük kaybedecek. Zaten Hamas'ın böyle bir teslimiyeti kabul etmesi Hamas’ı hem kendi halkı nezrinde suçlu konuma getirir. Yapılan bu soykırım ve yıkımın suçlusu ve sorumlusu yapar. Savaş artık Hamas’ın savaşı olmaktan çıkmıştır.
*
Eğer gerçekten Şimdilik bir anlaşma veya benzeri bir girişimle sürece zaman kazanmayla devam etmek istiyorlarsa bu noktada bazı revizyonlara girişebilirler. Bunu göreceğiz. Bununla birlikte esas süreç bölgesel savaşa doğru da ilerleyebilir. Bunun, İsrail’i kurtarmak için kaçınılmaz bir gereklilik olduğunun tüm taraflar farkında ancak bölgesel savaş Amerika ve İran'ı ana cepheler olarak karşıya getirecek bir savaş olmalı. İşte soru şu ki; sahada yenilmekte olan Atlantik soykırım cephesi bölgesel bir savaşa karar vermekte daha fazla tereddüt edecek mi? Katar’da yaptığı yığınakla verdiği sinyaller bir savaşa mı yoksa baskıya mı dönük? Bunu zaman gösterecek.
Ayrıca bu bölgesel savaşta elbette ki sadece Amerika değil tüm batı cephesi ve İsrail aynı şekilde karşı tarafta İran/İslam ümmeti yani direniş ve Avrasya cephesi özellikle Çin ve Rusya olacağı unutulmamalıdır.
Sonuç olarak; bu ve benzeri girişimlerin hepsinde de temel hedef asla barış değil; İsrail’i kurtarmak, direnişi ve direnci bitirmektir. Yaptıkları soykırıma rağmen bu hedefi gerçekleştiremediler ve karşılarına insanlık vicdanı gibi büyük bir direniş de çıktı. Yeni kuşaklar durumu görüyor ve kabulenmek istemiyor. ABD halkının bile çoğu artık yapılan anketlerde Filistin’den yana dönüşmüş durumda. Halkların, özellikle özgür halkların bu sürece daha fazla sessiz kalmayacağı görülmektedir.
Netanyahu zaten söylüyor: “Her şey mükemmel gidiyor. Onlar bizi dünyadan izole edeceğine biz onu ettik; şu anda tüm dünya Arap ve Müslüman liderler de dahil bizim koyduğumuz şartları kabul etmesi için Hamas’a baskı yapacak. IDF Gazze’ den çekilmeyecek iken Hamas bütün esirleri iade etmek zorunda kalacak.” Bu planın hedefi özetle bu.
Rahmetli şehid Heniye’ nin bir sözü hatırlatmaya değer: “Tanımayacağız, tanımayacağız, tanımayacağız. İsrail'i asla tanımayacağız.” Meseleye bu merkezden bakılmadığı sürece hiçbir çözüme ulaşılması mümkün değildir.
*
Oysa Hamas’ ı 7 Ekim Aksa tufanına mecbur bırakan/yönelten birçok etken vardı bunların en önemlisi Mescidi Aksa avlusunda ayin yapan Siyonistlerin Peygamberimize dil uzatmalarıydı.
Netanyahu’ ya suçlularından dolayı ilk yapılması gereken görüldüğü yerde tutuklamaktır. Aynı şeyi Almanya. ABD, İngiltere ve İslam ülkesi ismi de olsa soykırım suçuna destek olan, iştirak eden diğer ülke başkanlarına ve yöneticilerine de uygulamak gerekir. Çünkü hepsi soykırımı açık bir şekilde ve fiili olarak desteklediler ve desteklemeye devam etmekteler.
Böyle bir yargılama elbette ki hukukidir. Çünkü soykırım insanlık suçudur. Ancak küresel egemenlerin uluslararası yargı üzerindeki gücü ve etkisi hukukun bu görevi gerçekleştirmesini mümkün kılmamaktadır. Böyle bir imkan ancak savaşın iyiler tarafından kazanılması ile sağlanabilir.
3. yılına girmek üzere olan 7 Ekim Devrimi’nin kısa bir analizinden bir paragrafla şimdilik bu bahse bir nokta koyalım:
“Şimdi savaşın tam ortasındayız: Biz her türlü çatışmaya hazırız; onların durumu ise kötülüklerinin devamlılığından şüphe duymak ve yenilginin farkında olmamaktan ibaret.''
https://ydh.com.tr/d/31271/iranli-analist-aksa-tufani-ikinci-yildonumunde-direnis-hesapli-adimlarla-one-cikiyor
SUMUD FİLOSU KÜRESL DİRENİŞİN RESMİ Mİ?
‘Sumud Filosu’ na yapılan terörist saldırı batı halklarının tepkisine ve Filolarına/vicdanlarına sahip çıkmasına neden oldu. Yazıyı hazırladığımda (443 gönüllü İsrail tarafından kaçırılmıştı ve bazı gemiler İsrail donanmasını atlatarak Gazze’ye varmak için iletişim sistemlerini kapatarak yol almaya devam ediyorlardı) Sumud’a müdahale devam ediyordu. Halklar buna tepki olarak sokaklra çıkmıştı bile.
Halklar, 7 Ekim sayesinde mevcut devletlerin çoğunun küresel kötülüğün bir parçası olduğunu ve küresel kötülüğe karşı bir teslimiyet içerisinde bulunduklarına tanık oldular. İşe el koydular. Küresel kötülükle mücadelenin artık en belirleyici ikinci cephesi halklar, siviller ve insanlığın ortak vicdanı cephesidir. SUMUD da bunun en fiili resmidir. Sumud, artık bir yoldur ve sonuç alınana kadar bu gelenek devam edecektir. Bu, çok ciddi küresel bir eylemdir. İnsanlığın ortak vicdanının esidir. Soykırım cephesi, başarılı olmaması için her şeyi yapacak ama bu da dahil tüm yollarla iyiler bu küresel bozguncu, soykırımcı cephe ile her alanda mücadele etmeye devam edecekler. Küresel intifada artık durmayacaktır. Tüm bunlar, 7 Ekim Devrimi’nin sonuçlarıdır.
Sumud Filosu lideri Thiago Avilla’nın, İsrail’in durma talebine verdiği cevap ise kayda değer ve SUMUD ruhunu yansıtır nitelikte: “Uluslararası Adalet Divanı kararına göre Gazze’ye yardımı engellemek hukuka aykırıdır. Seyire devam etmek ahlaki bir görevdir.”
Nihayet beklendiği gibi Siyonist teröristler Sumud filosuna saldırdı, müdahale etti, katılımcıları kaçırdı. Ancak burada önemli olan, bu hareketin bir ilk olması. Aslında abluka artık kırılmıştır. Eğer her defasında gemi sayısı arttırılarak bu yola devam edilirse ve esas hedefin herhangi bir otoritenin bir halkı tümden esir tutamayacağı, tümden hayatına hükmedemeyeceği ilkesi üzerine bir bilinç geliştirilir ve bu bilinçle ısrarla devam edilirse sokakları, halkları ve vicdanları güçlü ve önünde durulmaz kılar.
Burada esas önemli olan gemilerin durdurulması da değil; her seferinde dünyada oluşan etki, bilinç ve direniştir. İsrail’in 7 Ekim’den bu yana aldığı en büyük yenilgi antisemitist yalanlar üzerine İnşa ettiği mağdurluk algısı ve dokunulmazlığının yıkılmış olmasıdır.
Halklar, artık yeter diyor ve bu ayrıcalığa son vermek istiyor. İşte Sumud, bu ruhu taşıdığı için devam etmeli. Zira Sumud tekrar ettikçe belki de İsrail denen yapının kendisi değil ama ilkin onu koruyan, kollayan kolları, kanatları darbe alıp devrilecektir. Gerçek şu ki; hiçbir terörist yapı halkların kesin iradesi ve direnci karşısında duramaz.
Küresel direniş artık daha da netleşiyor ve olgunlaşıyor. Selam olsun!