BİR KARŞILAŞTIRMA

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kabuk bağlanmamış vicdanlara seslenerek bir karşılaştırma yapmak istiyoruz. Vicdanı kalmamış ama farazi vicdanlarla yaşayanlar da dinleyebilir. 
İsrail bütün gücüyle en modern, en ağır silahlarıyla, tankıyla, uçağıyla ve uluslararası hukukta da yasaklanmış silahlarla karadan, havadan ve denizden Gazze'ye saldırdı, Hamas’la bir savaşa girdi. Filistin'i tamamen yok etmek amacıyla bebek, çocuk, kadın, yaşlı, hasta ayrımı yapmaksızın bulabildiği her insanı en vahşi şekilde öldürdü. Dünyanın süper gücü Amerika başta olmak üzere bütün Avrupa devletleri askeri, siyasi, ekonomik kısaca her alanda maddi ve manevi destek verdiler. Dünya ekonomisini elinde tutan ve dünyaya hükmeden ünlü firmalar, şirketler, İsrail'e maddi ve manevi desteklerini gösterdiler; yüksek meblağlarda para yardımı yaptılar ve bunu bir takvime bağlayarak sürekli hale getirdiler. Hem de boykot çağrılarından çekinmeden, tamamen yeryüzünden silinmeyi göze alarak bu desteği verdiler. 
Hamas ise Müslüman ve Sünni bir gruptur. Bir kısım Şiiler dışında hiçbir Sünni ona destek vermedi. Müslüman ülkeler, tamamıyla onu yalnız bıraktılar, sadece televizyonlarda konuşmak ve kınamakla yetindiler. İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Birliği ve diğer İslam ülkelerindeki kuruluşlar, Gazze Müslümanlarını ve Hamas'ı yüzüstü bıraktılar. İsrail'in pençelerine terk ettiler. En zorunlu gıda, ekmek ve su dahi Gazze'ye sokamadılar. Hatta Suudi kralı, Kâbe’de Gazze’ye dua etmeyi bile yasakladı. Yemen haricindeki düğer Arap ülkelerinde de benzer yasaklar getirildi.
Bir kısım Müslümanlar da yıllar önce başka memleketlerde başka zalimlerin yaptığı zulümleri bahane ederek, sanki o zulümleri masum Gazze bebekleri ve çocukları yapmış gibi onları sorumlu tutma vicdansızlığını gösterdiler; Müslümanlıktan bağlarını koparmışçasına mel’un İsrail zalimine karşı güya insaflı olanlar tarafsız kaldılar; içlerinden önemli bir kesim ise açıkça İsrail’den yana tavır takındılar. Oysa Yahudi-Müslüman savaştığında, ne olursa olsun hiçbir Müslüman Yahudi’nin yanında yer alamaz, tarafsız da kalamaz. Müslüman ise Müslümanın yanında yer almalıdır. Yoksa Müslümanlıkla bağı kopmuş olur, “Yahudi’nin kölesi” gibi aşağılık bir derekeye düşer. Gazze’de şehit düşen yavruları Halepçe’den ya da başka yerlerdeki zulümlerden sorumlu tutmak, İsrail kadar zalimce bir vicdansızlık, akıl ve iman tutulması bir hezeyandır. Kaldı ki Halepçe’de kimyasal silahla yapılan katliamın baş müsebbibi, tüm zamanlarda ve şimdi de İsrail’in hâmisi ve en büyük destekçisi olan Amerika’dır.      
Duyarlı Müslümanların boykot faaliyeti neticesinde daha önce adı-sanı duyulmamış ticari firmalar birdenbire gün yüzüne çıkıp cirolarını katladılar, kısa sürede ummadıkları kadar büyüdüler. Buna rağmen, “Gazze sayesinde bu büyümeyi sağladık biraz yardım yapalım.” Demediler Yardım etmek söyle dursun, bir kez bile Gazze ile ilgili bir paylaşım dahi yapmaktan kaçındılar.
Kendini beğenmişlik edasıyla kendini ön plana çıkarmak için sosyal medyada sürekli kendi resim ve görüntülerini paylaşan nice mağrur bir kez olsun Gazze’den söz eden bir paylaşım yapmadılar. 
Rahmetli babamdan dinlediğim bir kıssa aklıma geldi onu anlatayım: 
Vaktiyle Horasan'a giden bir derviş, çarşıda dolaşırken pahalı, şatafatlı, gösterişli kıyafetler ve takılar içinde, hallerinden çok mutlu oldukları anlaşılan şen şakrak bir grubun gittiklerini görmüş.   Gösterişli kılık kıyafetlerine ve bakımlı hallerine imrenmiş, peşlerinden bakakalmış. “Bunlar kimdir? Diye orada bulunan birilerine sormuş.  “Hükümdarın kullarıdır.” Demişler. O zamanlar padişahın özel hizmetçilerine “padişahın kulları” deniyordu. derviş kendi yırtık pırtık, yer yer yamalı kıyafetine bakarak kendi yoksul halinden üzüntü duymuş, elini göğe doğru açıp “Ey Rabbim, elin kullarına bak, bir de senin kuluna bak!.” demiş. 
Bir zaman sonra Padişahın kardeşi gizliden gizliye hazırladığı bir tuzak ve planla padişaha karşı harekete geçmiş ve sonuçta padişah devrilmiş, kardeşi tahta geçmiş. Ülke yönetimini ele geçirmiş.  Yeni yönetim devrik padişahın gizli bilgilerine vakıf olmak için onun kullarını sorguya tutmuşlar, onlara en ağır işkenceler uygulamışlar. Avazları Arş-ı A’lâ’ya kadar yükselen bu topluluk ser verip sır vermemişler. İşkenceciler, devrik padişah hakkında bir tek kelime bile ağızlarından alamamış. Bizim derviş, padişahın kullarının acı içinde bağrışlarına, bu sarsılmaz bağlılıklarına ve dik duruşlarına şahit olmuş. Gece rüyada kendisine gaipten bir ses gelmiş: “Elin kuluna bak, bir de benim kuluma bak!.” 
İşte bugün Müslümanların hali maalesef böyledir. Şeytanın kulları bütün güçleriyle destek verirken güya sözde Allah'ın kulları savunmasız çoluk çocuk katliamına seyirci kaldılar.
İsrail soykırım yaparken Gazze'nin İslam âleminin ortasında Müslümanlarca yalnız bırakılması gösterdi ki, şeytanın kulları maalesef Allah'ın kullarından daha fazla sahiplerine bağlıdırlar. Müslüman olmayan nice sözde Müslümanların da bulunduğu gerçeği ne ortaya koydu. Bu duruma bakılırsa, dünya kurulduğundan beri hak ve batıl, Müslüman ve küfür savaşlarında devamlı hakkın tarafı azınlık olmuştur. Her zaman zalim ve kâfirler sayıca kat kat fazla, silah bakımından orantısız bir güç ve üstünlüğünü ellerinde bulundurmuşlardır. Kâfirlerin bu kabil-i kıyas olmayan orantısız güçlülükleri, sadece Bedir’de, Uhud, Ahzab veya Mu’te’de değil, bugün dahi Gazze’de aynı durumdadır. Bütün dünya bir tarafta, bir avuç Kassam diğer taraftadır. Ama unutulmamalıdır ki zalim ve kâfirlerin orantısız güçlerine ve birlik olmalarına rağmen her zaman Hakk’ın tarafı galip gelecektir. Batıl yok olmaya mahkumdur. 

BİR KARŞILAŞTIRMA

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.