VİCDANIN VE KURALIN ARASINDA

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Toplumun ayakta kalabilmesi için kurallara, yasaklara, ölçülere ihtiyacı vardır. Ama insanoğlu bu düzen içerisinde bir anlamlandırma çabası içine girer. Bu sebeple ahlâk, yalnızca toplumsal düzenin bekçisi değil,  bireyin iç dünyasında kurduğu bir denge sistemi olarak nitelendirilebilir. Toplumsal ahlâkın dışa dönük yüzü, psikolojik olarak içsel bir vicdan mekanizmasının yansımasıdır.
Psikolojide ahlâkın gelişimi en iyi Kohlberg’in ahlâk gelişim evreleriyle açıklanır. Ona göre insan, önce cezadan kaçmak için sonra da onay almak için doğruya yönelir. Zamanla, başkalarının beklentilerinden bağımsız bir içsel ahlâk anlayışına ulaşır. Bu süreç, toplumsal kuralın içselleşmesiyle değil, bireyin kendi vicdanıyla buluşmasıyla tamamlanır Ama toplumun sesi her zaman yüksek çıkar. “El âlem ne der?” cümlesi, çoğu insanın psikolojik yönünü sessizce yönetir. Toplumsal ahlâk bazen bireysel ahlâkla çatışabilir. Kalabalık sizi onaylar ama siz içten içe rahatsızsınızdır. Ya da tam tersi vicdanınız rahattır ama toplum sizi dışlar. Bu gerilim, modern insanın en büyük psikolojik yorgunluklarından biridir.
Freud, toplumsal yaşamın bedelini “bastırma” olarak tanımlar. Uygarlığın Huzursuzluğu kitabında, insanların toplum kurallarıyla kendi içgüdüleri arasındaki savaştan doğan bir rahatsızlığa mahkûm olduğunu söyler. Toplum, düzen için bazı dürtüleri bastırmamızı ister fakat bastırılan her dürtü bilinçdışına çekilir ve oradan huzursuzluk olarak geri döner. Bu yüzden kurallara uyan herkes huzurlu değildir. Bazen fazlasıyla uyumlu olmak bile psikolojik bir savunmadır.
Jung ise bu meseleyi “gölge” kavramıyla açıklar. Her toplumun ve her bireyin bir gölgesi vardır. Toplum, kendi gölgesini gizlemek için ahlâklı olmayı adeta bir vitrinde sergiler. Ama gölgesini bastıran toplum, bireylerinin iç dünyasında patlamalar yaratır. Birey ise gölgesini tanıdıkça, başkalarını daha az yargılar. Bu noktada gerçek ahlâk, yasak koymak değil, gölgeyle dürüstçe yüzleşmektir.
Toplumsal ahlâkın kuralları, sınır koymak içindir ama psikolojik olgunluk, bu sınırların neden var olduğunu anlayabilmektir. Kurallar, bizi yönlendirmek için vardır, ama sorumluluğu bizden almaz. Bir yasa, toplumsal bir kural ya da bir norm, davranışı düzenler ama niyeti biçimlendiremez. İnsan, dışsal kurallara değil, içsel değerlere yaslandığında gerçek anlamda özgürleşir. Yine de kuralların tamamen yok sayıldığı bir toplum da kaosa sürüklenir. O yüzden mesele kuralları yok saymak değil,  onların ardındaki insanı unutmamaktır. Ahlâk, toplumsal düzenin değil, bireysel vicdanın canlı kalmasıyla anlamlıdır.
Kuralsız vicdan anarşidir, vicdansız kuralsa zulümdür.

Belki de asıl ahlaklılık kuralı inkâr etmeden, vicdanı susturmadan, toplumsal onayla bireysel vicdan arasında köprü kurabilmektir. Çünkü insanın içinde bir yasa daha vardır — sessiz ama ısrarcı: Doğru olanı, kimse görmese de sen bilirsin. Ve belki de insanın en sessiz mücadelesi doğruyu kimseye duyurma ya da gösterme çabasına girmeden yapabilme cesaretidir.
Kendinize nazik davranmayı unutmayın!

VİCDANIN VE KURALIN ARASINDA

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.