“Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Gözlemevi (Euro-Med Monitor) yaptığı son açıklamalarda, Gazze Şeridi'nde İsrail'in soykırım suçunun, ateşkese rağmen devam ettiğini bildirdi.
Açıklamada, işgal saldırıları sivilleri doğrudan hedef alarak, ağır abluka bölgeleri, yardım, tedavi malzemeleri ve kurtarma ekiplerinin girişini engelleyerek, ayrıca yaralanmaların giderilmesi ve kayıplar aramanın katı kısıtlamalar yoluyla bu suçların sistematik biçimde sürdürüldüğü belirtildi.
270 binden fazla Filistinli şehit oldu, yaralandı veya tutuklandı.
Gözlemevi, 7 Ekim 2023'ten bu yana 270 binden fazla Filistinlinin şehit edildiğini, yaralandığını veya tutuklandığını, bunun Gazze'nin yaklaşık %12'sine denk geldiğini açıkladı.” https://hurseda.net/dunya/270078-insan-haklari-gozlemevi-soykirimin-korkunc-rakamlarini-acikladi.html
Bu tablonun, soykırımın suçluları; başta ABD/Batı olmak üzere İsrail ve işbirlikçi İslam ülkeleridir…
İsrail'in varlığı, bulunduğu yerde varlığı insanlık için bir utanç kaynağı. Tahrif edilmiş Tevrat'a dayandırdığı inançlar/Nil ve Fırat arasındaki toprakların kendisine ait olduğu inancı/iddiası (Arz-ı Mevud) ve stratejik hedefleri birleştiğinde devasa kitlesel bir tehdide dönüşüyor. Bu gayri meşru uğursuz varlığın Atlantik/Battı Dünyası tarafından desteklenmesi ile bu küresel dayatma devam ederken İslam dünyası denen ülkelerin çoğunluğunun da aynı Siyonist ve soykırımcı/mutlak kötülüğün yani İsrail'in yanında hizalanmış olması durumu adeta lanetli bir belaya dönüştürüyor.
Bölgemiz üzerindeki bu siyonist hedefler ve çoğu işbirlikçi bölge ülkelerinin yöneticilerinin, bölge ülkelerinin, kendi ülkelerinin varlığını İsrail’in varlığına sunması/armağan etmesi dehşet verici bir ihanet ve insanlık suçundan başka nedir?
İsrail'in sapkın ve gerçeklerden kopuk inançları ve bölgesel hedefleri, başkasının yurdunu işgal ederek orada bulunmasından dolayı temellerinin zayıf olması onu diken üstünde tutmakta. Vücudun kabul etmediği bir organ İsrail. Bu durumda yaşaması için iki seçenek var: Ya organ değişecek veya itlaf edilecek, sökülüp atılacak ve vücut/bölge eski sağlığına kavuşacak ya da tüm vücut/bölge organa göre değişecek/yeniden dizayn edilecek. İşte denenmekte olan, denenmek istenen budur. Bu yüzden Atlantik/Batı/soykırım cephesi bölge ile ilgili sürekli olarak planlar, anlaşmalar, projeler üretmekte, bölgeye sonuncusu Tom Barrack olan valiler atamakta, bölgede sürekli terörü, işgali, savaşı sürdürmekte.
İsrail’in bu nitelikleri onun, Filistin'i yok etmekle kalmaması ve ardından tüm bölgeyi istila etmesini gerektiriyor. Böylesi bölgesel hedefleri ve korkunç inançları olan bu soykırımcı, işgalci meşum yapının en azından bölgesel bir yenilgi almaması durumunda bölge ülkelerinin ve dünyanın huzur bulması kesinlikle mümkün olmayacaktır. Bu bakımdan İsrail ile bölgesel bir mücadele hatta küresel bir mücadele gereklidir ve bu, her insanın, her toplumun temel ve insani bir görevidir.
Aksa Tufanı birçok açıdan küresel değerde büyük bir nimet oldu, küresel sonuçlar ortaya çıkardı bu anlamda. İsrail hedeflerine doğru ilerlerken ve bölgeyi bu yönde dizayn ederken, önemli bir yol kat etmiş ve Gazze’yi açık bir cezaevine dönüştürmüş, normalleşme ve İbrahim anlaşmaları ile ülkeleri teslim alma ve dizayn etme süreci hız kazanmış ve çember iyice daralmışken Aksa Tufanı ile süreç yeniden başa döndürülmüş; on yıllardır kanla ve gözyaşı ile örülen duvara bir tekme atılmış oldu. Bu bakımdan Aksa Tufanı veya 7 Ekim Devrimi tarihte benzeri görülmemiş, kendine özgü, olması gereken konjonktürde mükemmel bir zamanlama ile gerçekleşmiştir.
Aksa Tufanı, bir halkın liderleri ile birlikte kutsal topraklarına ve değerlerine bağlılıklarını ve orada liderlerinden çocuklarına kadar her gün kıyameti yaşamalarına rağmen değerlerine, onurlarına, vatanlarına, hürriyetlerine sahip çıkarak ve her gün birlikte ölerek ama pes etmeyerek zillet çemberini kırabilmeyi sağlamıştır. Bu yolu insanlığa açmış ve mümkünü ve başka seçeneğin olmadığını göstermiştir.
Tarihte eşi ve benzeri görülmemiş bir soykırım yaşamalarına ve karşılaştırılmayacak derecede Orantısız bir güce sahip olan düşman koalisyonlarına karşı bu denli küçük bir yerde uzun süreli bir direniş…
Burada önemli olan ve artık anlaşılan denklem şudur; bu iki toplumun birlikte yaşamasının hiçbir değere, hiçbir düzenlemeye ve hiçbir metoda göre mümkün değil. Soykırımcı yapı ve zihniyet, hedefleri gereği buna müsait değil ve buna izin vermez. Bu yüzden batı dünyası/Siyonistlerin sahipleri, Filistinliler orada olduğu müddetçe İsrail'in orada kalıcı olamayacağını bilmektedir. Dolayısıyla Filistinliler vatanlarında/sahipleri topraklarında yaşadığı müddetçe İsrail, kesinlikle temellerini sağlamlaştırmış sayılmayacaktır.
İsrail, Batı demek. Emperyalist Batı daha önce işgal ettiği bu bölgelerden ayrıldığında; İsrail denen meşum yapıyı kendi temsilcileri, üsleri olarak bölgede bıraktılar. Bu anlamda İsrail, bir bakıma sadece bir devlete değil; tüm bölge siyonizmine tekabül etmektedir. Zira bu ileri karakol, bu üs niteliğine sahip olan sadece İsrail değil; çoğu İslam ülkesi olarak adlandırılan bölge ülkelerinin çoğu da İsrail’in bölge yolculuğunda ona göre bir ontolojiye ve/veya dizayna sahip. Aksa tufanının ilk günlerinde Netanyahu’nun, ‘Biz batının savaşını veriyoruz’ tarzındaki açıklamaları ve Almanya'nın, ‘İsrail kirli işlerimizi yapıyor’ sözleri durumu, İsrail'in bu anlamdaki konumunu açıkça ortaya koyuyor.
Batı, İsrail'i bu yüzden koşulsuz olarak desteklemektedir. Ancak bunu yaparken uluslararası kurallar dediği kendi icatlarını, kendi putlarını da ayaklar altına almak zorunda kaldılar. Dolayısıyla İsrail; batıdır ve bu mücadele Batı ile iyiler arasında cereyan etmektedir. İsrail sadece bir tetikçi olarak, bir üst olarak iş görmektedir ki; zaten Batı desteği olmazsa İsrail denen üssün direniş tarafından sökülmesi birkaç haftalık bir sürede mümkündür. 7 Ekim aynı zamanda bunun mümkün olduğunu kanıtladı ve on yıllardır övülmeye çalışılan yenilmezlik ve caydırıcılık algısını parçaladı. Kendilerini ne kadar güçlü gösterirlerse göstersinler; ne kadar hile ve manipülasyona başvururlarsa vursunlar; ne kadar İslam ümmetinden görünen münafıkları kendi hizmetlerinde koşuştururlarsa koşuştursunlar, yine de bu meşum, bu uğursuz yapının ve Batının bölgeden sökülebileceği kesin olarak kanıtlanmıştır. Yeter ki; tüm bölge halkları, siyasetçileri, liderleri bu kanıtlanmış zaferi görebilsin ve bu bilinç ve dirençle kuşanabilsin, birlik olsun.
7 Ekim Devrimi/Aksa Tufanı Uluslararası Hukuk denen masalı deşifre etmiş ve İsrail'in gayrimeşru ve soykırımcı olduğu gerçeğinin tüm insanlık tarafından görülmesini, gözlemlenmesini sağlamış, İsrail'in Batı Asya'daki varlığına ölümcül ve sarsıcı bir darbe indirmiştir.
Batı soykırım koalisyonunun ve İslam dünyasının önemli bir kısmının destekleri ile oluşturulan soykırım Cephesi'nin hiçbir kural tanımadan kendi kurallarını, uluslararası kuralları, dini, insani ve vicdani tüm kuralları çiğneyerek iki yıl gibi bir süre on yıllardır tecrit edilmiş bu küçük yere saldırmaları İsrail'in şimdiye kadar oluşturduğu bütün mağduriyet maskeli antisemitim söylemlerini ve manipülasyonlarını/yalanlarını deşifre etmiş, onu yeni nesillerin zihninde artık bir mağdur sıfatından çıkararak bir soykırımcı konumuna oturtmuştur.
Kendilerinin de terörist ilan ettiği bir teröristi, bir ülkenin başına cumhurbaşkanı olarak atamaları ve onu Birleşmiş Milletler'de konuşturmaları bile uluslararası hukuk dedikleri icatlarının nasıl da kendileri tarafından parçalandığını açıkça tüm dünyaya göstermiştir.
Bu gelişmeler aslında bu savaşın askeri bir savaştan ziyade psikolojik ve stratejik değerler savaşı olduğunu bize göstermektedir. Büyük orantısızlığa, savaş değil; imha şeklinde yürütülen kuralsızlıklara rağmen ve askeri kurallara dahi uyulmamasına rağmen, aynı zamanda soykırım cephesinin belirlediği hiçbir hedefine askeri hedefine ulaşamaması soykırım cephesinin bir yenilgisidir ve soykırım cephesi bu yenilgiyi; silahsızlandırma, teslim ol çağrıları yapma, Batı Şeria’yı ilhak etme tehdidi ve İran’a saldırı tehdidi gibi çeşitli argümanlarla masada bir zafere çevirmeye çalışmaktadır.
Bu soykırımın, İslam ülkelerinin siyonizm ve ABD/Batı ile iş birliği yapanlarının büyük katkısı ile gerçekleştiği ve İsrail’i ayakta tutmada bunların rollerinin anlaşılması da bölge halklarının uyanışı ve değişimi için büyük bir katkı olmuştur. Bu işbirlikçilerin, ülkelerine, bölgelerine ve insanlığa bu ihanetleri karşılığında koltuklarında kalabildiklerinin anlaşılmış ve kanıtlanmış olması, itiraf edilmesi ve soykırımcılarla iş birliği sayesinde iktidardan kalabildiklerinin soykırımcılar tarafından ifade edilmesi, ilan edilmesi gelişmelerin yaşanması da ilerleyen süreçlerde bölgesel dengeleri hatta küresel dengeleri değiştirme potansiyeli taşıyor