EYLEM VE DUA

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Eylem, bir nevi öfke gösterisidir. Kişi hoşnut olmadığı, kabullenmediği bir olaya ya da dayatılan bir karar yahut uygulamaya karşı öfkesini ve karşıtlığını sloganlar atarak karşı tarafa ulaştırmaya çalışır. “Demokratik” dediğimiz eylemler, suya sabuna dokunmayan, şiddet içermeyen ama "Gerekirse yasal sınırlar çerçevesinde elimden gelen daha büyük eylemlere başvururum, benim bu isteklerimi karşılayın!" mesajını taşımaktadır.  Ayrıca eylem, elinde yetki olanları topluma bir nevi şikayet etmektir. 
Barışçıl demokratik eylemler, toplum otoritesinden izin alınarak icra edilebilir, eylemde sergilenecek öfke de “müsaadenizle biraz hiddetlenebilir miyim?” anlamında verilen izin ölçüsünde kontrollü olur. Yoksa izinsiz gösteri ve eylemler, yasal olmadığı gerekçesiyle toplum yöneticileri nezdinde gayr-I meşru sayılır ve müdahale edilerek engellenir. Demokratik eylemlerin istenen sonucu getirmediği ve bir şenlikten, şov mahiyetinde bir gösteriden öteye geçmediği herkesin malumudur.  Bu itibarla eylem, topluma yönelik bir faaliyettir. Ancak dua ise demokratik bir eylem değil, dinin emri özel bir ibadettir ve yalnız Allah'a yapılır. Bir halk hareketi olarak toplumsal eylemin muhatabı, istekleri karşılaması istenen yöneticiler ya da gücü elinde tutanlardır.  Ama duanın muhatabı ne toplumdur, ne de yöneticilerdir, yalnızca Yüce Allah'tır. Gösteri ve şov gibi amaçlarla yapılamaz. Demokratik eylemlerde yapılan dua faaliyeti, Allah'a yönelik bir ibadet olmaktan uzaktır. Bu durumda dua demokratik eyleme alet edilmiş olmaktadır ki bu da duaya karşı saygısızlıktır ve günahtır. Müslümanların bundan sakınması gerekirken ne yazık ki duayı eylemlere alet ettiklerini görüyoruz. Hatta yalnız duayı değil, bir çok eylemde orucu, sabah namazı gibi bazı namazları demokratik eylemlere yama yapıyorlar ve dini bu sosyal şenlik mahiyetindeki aktivitelere alet ediyorlar. 
Demokratik eylemlerde, güya Allah’a yöneltilen istekleri eylemin bir parçası olarak, sloganik bir şekilde, öfkeli bir tonda, topluma yönelik bir mahiyette, yüksek avazlarla seslendirmek, duanın adabına aykırıdır ve duanın mahiyeti itibariyle yanlıştır. Üzerine düşen görevleri fiili olarak yapmadan iş olsun diye yapılan bu tür sözlü duaların başından beri makbul olmayacağı açıktır. Düşünün, iki milyarlık sözde müslüman ümmet, elliden fazla devletleriyle, övündükleri orduları, silah ve savaş araçlarıyla, İsrail’in Gazze’de uyguladığı vahşete karşı etkin bir harekete geçmesin, duyarsız kalsın, en küçük eğlencesinden bile vazgeçmesin, İsrail mallarını boykotta bile ciddiyetsiz bir tavır takınsın sonra da demokratik eyleminde, “Ya Rabbi Gazzeli kardeşlerimize yardım et! Ya Rabbi İsrail’I kahru perişan et!” şeklindeki sözlerle Allah’ın kendilerinden istediği görevleri Allah’a havale etsin. İşte bu tür demokratik dualar, kimse kusura bakmasın ciddiyetten uzaktır, duanın adabıyla bağdaşmaz.      
Bu dünya “daru’l-hikmet” olduğu için, Allah, hikmeti gereği sebepleri Kudretine perde kılmıştır, sebepler gerçekleştikten sonra yaratmaktadır. Elde edilmek istenen şeyin sebepleri olan insana düşen görevlerin yerine getirilmesine “fiili dua” denir. Örneğin tarım ve onun için gereken unsurlar Allah’ın yaratmasına sebeptirler. Bu yolla ürün elde etmek için toprak, hava, su, güneş, tohum gereklidir. Hatta çift sürmek, çapalamak, yabancı otları ayıklamak, gübre, gibi insana düşen hizmetler de sebeplerin bir parçasıdır. Bütün bu sebeplere başvurmadan, yalnızca sözle Allah’tan bol ürün istemek yanlış bir duadır. Veyahut sınavlarda başarılı olmak isteyen öğrencinin sorumlu tutulduğu konuları çalışması, başarılı olmak için sebeptir. Dolayısıyla bu öğrencinin fiili duası çalışmasıdır. Söz konusu bu fiili duayı yapmadan Allah’tan başarı istemesi yanlış bir dua olmaktadır. Cenab-ı Hak’tan istenecek hususlarda, kul Allah’ın koyduğu sebepleri yerine getirdikten, yani kendi üzerine düşeni yaptıktan sonra talep etmelidir. Bu itibarla zulüm ve soykırım karşında zalime bilfiil haddini bildirmek ve onu durdurmak müminlerin vazifesidir, kavli duadan önce yapılması gereken fiili duadır.
Kur’an-ı Kerim, insanların rehberleri olan peygamberlerin dualarını naklederken o dualardaki saygıya da dikkat çekmektedir. Örneğin şiddetli yara-bereler içinde ve yaraları kurtlanmış bir durumda hasta olan Eyyüb (AS)’ın duasını şöyle bildirir:
“Eyyûb’u da hatırla. Hani o: “Şüphesiz ki bana zarar dokundu, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin” diye Rabbine seslenmişti.” (Enbiya,83)
Yani demek istiyor ki: Ey Rabbim, bütün merhametlilerin merhametini de sen verdin, merhametin kaynağı sensin, buna rağmen zarar bana dokundu, artık sen bilirsin, bana dokunan zararı kaldırıp kaldırmamak ancak senin elindedir. Başka çarem yoktur!
Eyyub (AS) acılar içinde kıvrandığı halde müthiş bir saygı içinde Rabbine yalvarıyor, O’ndan kurtuluş bekliyor.
Eylemlerdeki dualarda yapılan yanlışlardan biri de, adeta azarlar gibi yüksek sesle yapılmasıdır. Bu tarz bağırıp çağırma şeklinde yapılan duaların Allah’a değil, topluma yönelik olduğu kanaatini vermektedir. Oysa Allah’a yönelik dua, acz ve zelillik içinde yakarma tarzında olmalıdır. Kur’an, dua adabını şöyle bildirmiştir: “Rabbinize yalvara yakara gizlice dua edin. O, haddi aşanları sevmez.” (A’raf, 55.) 
Sosyal medyanın insanların oyuncağı durumuna geldiği günümüzde ne yazık ki ciddiyet ve samimiyet içinde yapılması gereken dua ve ibadetlere karşı ciddiyetsiz bir tutum sergilendiği görülmektedir. Sosyal medyada ilginç ve çoğu dua adabına aykırı sözlerle dua da bir oyuncak durumuna getirilmiştir. Müminler bundan kaçınmalıdır.

EYLEM VE DUA

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.