Köyümüz Tuhup’ta Ser-ê Qesrê mevkiinde yerden kaynayan ve her biri bir değirmeni döndürecek güçte bol su çıkaran ve asırlardır geniş vadideki Tuhup bahçelerini sulayan yan yana iki ana pınarından biri birkaç yıl önce tamamen kurumuştu. Bu yaz gittiğimizde diğerinin de can çekişen tarzda çok az aktığını gördüm. Gürül gürül akan o güçlü su adeta bir ip kadar kalmıştı. Çok üzüntü vericiydi.
Köyde sulama amaçlı açılan yine bol su çıkaran kuyuların önemli bir kısmı da tamamen kurumuş, diğerlerinin de suları yarı yarıya azalmıştı. Geçen gün bir vesile ile yine gittiğimde de gördüğüm dağların, vadilerin yaz gibi kupkuru hali ürkütücüydü. Anlayacağınız, kuraklık endişe verici şekilde bir musibet olarak üzerimize doğru gelmeye başlamıştır.
Yalnız köyümüzde değil, ülkenin her tarafında aynı kuraklığın hüküm sürdüğünü sizler de yaşadığınız memleketlerinizde görüyorsunuz, gelen haberlerden de biliyoruz. Peygamberimizin doğumu zamanında Sava gölünün kuruması gibi, göller, ırmaklar, barajlar, muhtelif su kaynakları bir bir kurumaya başlamıştır. Su kaynaklarını besleyen yağışlar iki-üç yıldır maalesef yeterli gelmiyor. İnsanlar büyük ölçüde henüz işin vahametinin farkında değiller. Herkes arazisinde, evinde, bahçesinde sondaj vurup kuyu açıyor. Bununla kuraklıktan etkilenmeyeceklerini sanıyorlar. Ancak bu kuyular da kurumaya başlamıştır. Yeterli yağışlar gelmezse yeraltı suları da bitecek, kuyular da tamamen kuruyacaktır.
Dünya hayatında rahmet, bereket, suhulet, rahatlık gibi nimetler, Yüce Allah'ın kullarına ikramıdır. Ancak bu nimetler şükürle devam eder. İmansızlık, nankörlük, şımarıklık, kibir, itaatsizlik ve zulüm, bereketin ve rahmetin durmasına, kuraklık musibetinin toplumu kaplamasına davetiye çıkaran hususlardır.
Bugün fısk ve fücur, şükürsüzlük, Allah’a karşı nankörlük, farzları terk, haramlara balıklama atlamak, faiz gibi büyük günahlar, Müslümanlar arasında alabildiğine yaygınlaştı. Suçlarımıza Gazellileri İsrail’in pençelerine terk etmek ve soykırıma duyarsız kalmak da eklendi. Bunların karşılığının ilahi tokatlar olacağı kesindir. Kim bilir başımıza ne musibetler gelecek.. Kuraklık, aşırı kavurucu sıcaklar, her tarafta derelerin, göllerin ve diğer su kaynaklarının kuruması ilahî gazabın işaretleri olabilir. Ümmetçe aklımızı başımıza almalı, tövbe etmeli ve Allah’a dönmeliyiz.
İnsanlar kötülükleri, küfür sözlerini ve şerri arttırırlarsa, Cenab-ı Hak rahmet hazinelerinin kapılarını kapatır. Böyle olunca da insanlar arasında bunalım, huzursuzluk, sıkıntı ve darlıklar çoğalmaya başlar. Bazen olur ki hayvanlar, bitkiler bile insanların işledikleri günahlardan zarar görür. Peygamber (ASV) denizin dibindeki balıkların dahi günahkâr ve zalimlerden şikâyet ettiklerini bildirmiştir.
Kur’an-ı Kerim, “Deki gördünüz mü suyunuz çekiliverse size yerden kaynayan suyu kim getirebilir?” (Mülk. 30.) ayetiyle su kaynaklarımızın bir gün kuruyabileceğine işaret etmiştir.
“Eğer yolda dosdoğru olurlarsa, mutlaka onlara bol yağmur yağdırırız ki bununla onları imtihan edelim. Kim Rabbinin zikrinden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe yükselen bir azaba sokar.” (Cin, 16-17.) ayeti ile de kuraklık azabının Allah’ın emir ve yasaklarını kulak ardı etmeleri nedeniyle insanlara verilen ve gittikçe artan bir azap olduğunu belirtmektedir. Bu durum A’raf suresinin 96. Ayetinde daha net bir şekilde şöyle ifade edilmektedir: “Eğer o ülkelerin halkı iman edip Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette üzerlerine gökten ve yerden boluk ve bereket kapılarını açardık. Fakat onlar gerçeği yalanladılar. Biz de işledikleri günahlar yüzünden onları yakalayıverdik.”
Madem kuraklığı durdurmaya insanlar olarak gücümüz yetmiyor, o halde her şey elinde bulunan, her şeye gücü yeten Yüce Yaratıcıya yalvarmalı, yakarmalıyız, gazabından yine O’na sığınmalıyız. Ve bu musibete yol açan günahlarımıza tövbe etmeli, O’na teslim olmalıyız.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.