Viranşehir Kaymakamlığı’ndan çıkan ve hızla yayılan o tebliğ: “Taziye Evlerinde Yemek Kaldırılmıştır.” İlk bakışta rasyonel, ekonomik zorluklara parmak basan, maliyetleri düşürmeyi hedefleyen bir idari karar gibi duruyor. Ancak bu karar, coğrafyamızın en kadim, en derin insani ve sosyolojik damarlarından birine atılmış, ruhunu ıskalayan bir kalem darbesidir.
Evet, hayat pahalılığı bir gerçek. Taziye sofralarının kimi zaman ağır bir yüke dönüştüğü de yadsınamaz. Fakat devletin görevi, bir sorunu toptan yasaklamakla çözmek midir, yoksa o sorunun insani ve kültürel boyutunu koruyarak, zor durumda olanı desteklemek ve sistemi denetlemek midir?
Viranşehir’de atılan bu adım, maalesef ki bu yasak en kolay, en sığ ve en kestirme yoldur.
Taziye, sadece bir yas mekânı değildir. O, bizim için bir "bekleme salonu" hiç değildir. Taziye, bu toprakların kolektif vicdanının attığı yerdir. Uzun yollardan gelenin yorgunluğunu attığı, küslerin barıştığı, husumetlerin unutulduğu, uzak akrabaların birbirine omuz verdiği bir toplumsal uzlaşı ocağıdır.
Orada pişen yemek, sadece karın doyurmak için değil, o sofranın etrafında kurulan bağları pekiştirmek içindir. O yemek, "Biz buradayız, acınız acımızdır, yalnız değilsiniz" demenin en somut, en samimi ifadesidir.
Kültürümüzde, durumu iyi olanın uzaktan gelen misafirine ikramda bulunması, bir onur, bir meşruiyet meselesidir. Kimse, durumu olmayan bir aileye zorla yemek yaptırmaz, yadırgamaz. Çözüm, omuzlarındaki yük ağırlaşan aileleri tespit edip onlara destek olmak, teşvik etmek ve israfı önleyici denetimler getirmektir. Toplumsal dayanışmayı ve misafirperverliği topyekûn yasaklamak, rasyonel bir çözüm değil, insani bir çözümsüzlüktür.
Bu genelgeyle taziye evleri, mesai saatleri olan, ruhu alınmış, soğuk bir bekleme odasına dönüştürülmek isteniyor. Oysa bu toprakların insanı, idari kararların sınırlarını aşacak, kendi toplumsal çözümlerini üretme gücüne sahiptir.
Unutulmasın ki, taziye geleneği, Kaymakamlık’ın belirlediği 2 gün ve 09:00-Akşam Ezanı saatlerine sığmayacak kadar derindir. O, evlere, avlulara, komşu sofralarına ve en önemlisi, bu coğrafyanın gönüllerine sığacaktır.
Toplumsal uzlaşıyı, kadim misafirperverliği ve insani dayanışmayı bir genelgeyle yasaklayamazsınız.
Bu karar, Viranşehir’in kültürel zenginliğine ve kadim geleneğine karşı alınmış talihsiz bir idari hatadır. Viranşehir’in sofrası, sadece bir yemek değil, bir kültürdür. Ve o kültür, bir yasakla masadan kaldırılamaz.