ACILAR VE SANCILAR?

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İnsanın acıları da, sancıları da kendisiyle yaşıttır aslında. İnsanın başına gelen her şeyin müsebbibi yine kendisidir. Yaratının emir ve yasaklarını kulak ardı edip, heva ve hevesine göre yaşadıkça insanın; ne acıları ne de sancıları bitmeyecektir. Rabbimiz, uyarıcı gönderip uyarırken hem de... Evet, nereye gidiyor insanlık, nereye gidiyoruz?

Şu halde (ey insanlar), siz nereye kaçıp-gidiyorsunuz? (Allah'tan kurtulmak imkânsızdır.) O halde siz inkârcılar bunca gerçeklerden sonra nereye kaçıp gidiyorsunuz? İman edip teslim olmanız gerekmez mi? Hal böyleyken, uçuruma giden yola girerek siz nereye gidiyorsunuz? (Tekvir:26) Kaçış ve uçurum, ama yine de kaçışa devam eden insan; elim olan sonuçlarına katlanacaktır. Tıpkı bu gün, İslâm âleminin başına gelenlerden ders alınmadığı gibi. Bu gün her birimiz, bir şekilde yaşadıklarımızın bedelini zillet olarak ödüyoruz ya...

O zaman, İnsanlık nereye doğru yol alıyor? 
Dünya kurulduğu günden beri, insanlar bir birlerini öldürmeye devam ediyorlar. Kurulan yüzlerce Devletlerin, Beyliklerin, İmparatorlukların, ve Krallıkların çoğu; başkalarının meskûn oldukları yerleri işgal ve talan edilme sonucunda kurulduklarını kim inkar edebilir ki... Yeryüzünü fitne ve fesat ile doldurup zülme devam eden güçlerin karşısında; Hakkın hükümleri için savaşanlar da olmazsa, dünyada yaşamın "y" si dahi olamazdı.

Savaşlar, katliamlar, taht kavgaları, yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahip olma mücadelesi ve kargaşaların temelinde; dünya hırsı ve dünyevi olanaklara sahip olma iştiyakının yatmakta olduğu herkesin malumu.

Batı, ABD falan filan; yeryüzünü fitne karargahı haline getirmelerinin sebebi; arz üzerinde Nemrutça ve Firavunca saltanatlarını kurup; kendilerine karşı kıyam edenleri farklı isimlerle yaftalayıp cezalandırmayı meşru hale getirmeye çalışmalarından ibarettir... Tabi bu gün, onların kurmuş oldukları bu korku imparatorluğunun kanatları altında yaşamayı şeref (!) sayan İslâm beldelerinin kukla yöneticileri bu zilletin farkıda değiller, ya da razı haldeler! Netice ortada ve vahim. Farkında olsun veya olmasınlar, ceberrut ve emperyalist devletlerin ömürlerini uzatan bu uydu ve güdülen manda yönetimlerdir. Yoksa, ABD gibi kafir, vampir ve sömürgecilikten başka hiçbir emeli olmayan bir devlet; okyanusların ötesinden uçak ve ordularıyla gelip, bu coğrafya'da at koşturup insanları dizayn edebilir miydi?

Görülen şey şudur: Mutlu bir azınlığın sürmüş olduğu müreffeh hayat; çoğunluğun yaşarken ölümü anlamına gelmektedir bu gün. Afrika ve Asya da olup bitenlerin perde arkasında; ABD ve Batı Emperyalizminin kanlı eli ve Ümmetin başında bulunan teslimiyetçi yöneticilerin ihaneti yatmaktadır. Talan edilen petrol yatakları, altın ve maden rezervleri; başlıca katliamların ve savaşların sebebidir.

Evet, doyumsuz olan bir çok yönetici; defalarca, yıllar yılı çeketle iktidara gelip, valiz dolusu çek ve senetlerke bay bay edildikleri görülmedi mi? Gelen gideni aratırmış derler ya. Ama geleni de vurmuş, gideni de vurmuş yani.

İster buna, Kapitalizm, Komünizm, Sosyalizm deyin; ister Kamalizm veya başka bir izm deyin, hiç fark etmez. Netice itibarıyla, Allah'ın hükümlerine dayanmayan tüm sistemler, düzenler, anayasal taslaklar, kararnameler, beyannameler vs.; beşer kaynaklı olmaları hasebiyle, hepsinin ortak noktası; insanları değişik yöntemler kullanarak, (müzik, spor, kadın, moda, para vs) onları kendilerine kul ve köle yapmalarıdır...

Tabiatıyla bu köleleştirme politikalarını, her devrin şartlarına uyarlayıp, modern kılıflar uydurmakla yürürlüğe koymuşlar/koyarlar. Al maaşını, salla başını, vurdurma kaşını, yoldurma saçını; dahası, uslu dur kestirme başını dayatmaları, ve aba altından sopa gösterme taktiği her devirde empoze edilegelen bir gerçektir. Ya seversin ya gidersin, bir uydurma değil; yirmi birinci yüz yılın dünyasında; beşeri kanunlarla toplumların başına çöreklenen zalimlerin sloganı haline gelmiştir artık. Hele Ulusalcılık, ırkçılık gibi hastalıkları ayrı bir dert.

Peki, çekilen bu kadar acıların; bir sancısı/sancıları ve nihayetinde bir doğumu olmayacak mı? Elbette olacaktır, ama asla kendiliğinden olmayacaktır. Bu gün Gazze'de, Sudan'da, Doğu Türkistan da yaşanan acıların bir kısmını yaşamadığımız müddet; kendiliğinden bir doğumun olacağını beklemek, ham hayal görmekten başka bir şey değildir. Zira bu gün, o kardeşlerimiz; her şeyleriyle büyük bedeller öderken; yine de inançlarından ödün vermiyorlar. Haliyle bu bedeller, onları daha da kararlı ve azimli hale getirmektedir. Evet, öldürülüyorlar, aç kalıyorlar ve kötü muamelelere maruz kalıyorlar, ama vaz geçmiyorlar. 
Unutulmamlıdır ki, her acının bir sancısı, ya da her sancının bir acısı; ve her acının da bir doğumu mutlaka olacaktır. Ama er ama geç... 
Gelin bir an önce, kendimize gelelim. Nereden, niçin geldiğimizi ve nereye neden gideceğimizin muhasebesini yapalım!  Yoksa hiçbir zaman acılarımız da sancılarımızda dinmeyecektir... 
Kalın sağlıcakla efendim.

ACILAR VE SANCILAR?

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.