İKRAM MI İSRAF MI?

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Son zamanlarda özellikle büyük şehirlerdeki lokantalarda dikkat çeken bir manzara var: Masalar dolup taşan ikram tabakları… Henüz ana yemek gelmeden servis edilen onlarca meze, salata ve sos, sofrayı adeta bir şölene dönüştürüyor. İlk bakışta bu durum “Bol ikram, bol bereket” gibi görünse de, masadan kalkarken geriye kalan tablo bambaşka bir gerçeği ortaya koyuyor: Tüketilmeyen, dokunulmayan ve direkt çöpe giden devasa bir israf.
Eskiden esnaf lokantalarının küçük, mütevazı ikramları olurdu. Bir tabak cacık, bir tutam salata, bir iki çatal kaparsan memnun olurdun. Şimdi ise işletmeler arası rekabet, ikram zenginliği üzerinden kurulmuş durumda. “En çok meze bende”, “En zengin masayı ben donatıyorum” yarışı giderek artarken, masada ana yemek için bile yer kalmayacak kadar tabak sıralanıyor. Müşterilerin önemli bir kısmı bu ikramların çoğunu tatmadan masadan kalkıyor. Haliyle çöpe giden gıda miktarı da her geçen gün katlanıyor. Bu manzara bana, son yıllarda yine yoğun eleştirilere neden olan serpme kahvaltı furyasını hatırlatıyor. Onlarca çeşit kahvaltılık, sırf masaya zengin görünsün diye getiriliyor; çoğuna çatal dahi değmeden toplatılıyor. Böylece aslında gelenek hâline gelen bir israf döngüsü oluşmuş durumda. Oysa dünyanın birçok bölgesinde, özellikle de bugün gözlerimizin önünde Gazze’de, Filistin’de insanlar açlıkla, yoklukla mücadele ediyor. Bir lokma ekmeğe muhtaç olan bu insanların hali, bizim sofralarımızdaki hesapsız savurganlıkla yan yana gelince, ortaya iç burkan bir tablo çıkıyor. Soframızdaki artıkların, bir başkasının hayatta kalma mücadelesi verdiği bu çağda çöpe gitmesi, insanlık için gerçekten çok pahalıya mal olabilir. Bu nedenle asıl soruyu artık kendimize sormamız gerekiyor: Biz yemek için mi yaşıyoruz, yoksa yaşamak için mi yemek yiyoruz?
Günümüz tüketim kültürü, ne yazık ki insanları ihtiyacından fazlasını almaya, daha fazlasını tüketmeye ve “çok olanın değerli olduğu” fikrine inanmaya yöneltiyor. Oysa asıl olan; doymak, lezzet almak ve en önemlisi ihtiyaç kadar tüketmek. Bir insanın varlıklı olması, daha çok yemek yeme hakkı vermez; bilakis daha bilinçli, daha duyarlı davranma sorumluluğu yükler. Çünkü israfın sonucunda yalnızca çöpe giden yiyecekler değil; emek, su, toprak, enerji ve alın teri de heba oluyor.
İkram kültürü elbette kötü değildir; aksine Türk sofralarının en güzel inceliklerinden biridir. Ancak ikramla israf arasındaki ince çizgi artık fazlasıyla aşılmış durumda. İsraf sadece işletmelerin değil, biz müşterilerin de davranışlarıyla şekillenen bir mesele. Sipariş verirken daha bilinçli olmak, masaya getirilen her tabak için biraz daha düşünmek zorundayız.
Eğer bu gidişat durdurulmazsa hem israf artarak devam edecek hem de aşırı tüketimin getirdiği sağlık problemleri daha çok karşımıza çıkacak. Zira gereğinden fazla yemek, obeziteden kalp rahatsızlıklarına kadar pek çok hastalığın davetiyesidir. Yani mesele yalnızca vicdani değil; aynı zamanda bireysel bir sağlık meselesidir. Bu durumda yapılması gereken: Topluma, çocuklara, gençlere; yemeğin yalnızca karın doyurmak değil, aynı zamanda bir nimet olduğunu, ona saygı duyulması gerektiğini öğretmek ve her lokmanın bir değer olduğunu hatırlatmaktır.. İhtiyaç kadar tüketmenin hem insana hem tabiata hem de tüm insanlığa fayda olduğunu anlatmaktır. Belki de artık sofralardaki bolluğu değil, bilinçli tüketimi öne çıkarmanın zamanı gelmiştir. Çünkü ölçüsüzce doldurulan her tabak,  insanlığın ortak vicdanında açılan bir yaraya dönüşüyor diye düşünüyorum... 
Afiyette kalın

İKRAM MI İSRAF MI?

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.