Muhterem Kardeşlerim…
Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak sizleri bilgilendirelim istiyoruz.
Efendim;
Müslüman’ın en büyük üç düşmanı vardır: Şeytan, nefis ve kötü arkadaş. Kötü arkadaş, şeytandan ve nefisten daha zararlıdır.
Bir Hadis-i Şerif meali:
“Kişinin dini, arkadaşının dini gibidir. Kiminle dostluk ettiğinize dikkat edin.” [Hâkim]
Şeytan ve nefsimiz, kötü arkadaş vasıtasıyla bizi felaketlere sürükler. Kötü arkadaştan, yılandan, aslandan kaçar gibi kaçmak lazımdır.
İki Hadis-i Şerif meali şöyledir:
“Gözleri üstümde olan, beni hep gözetleyen, iyiliğimi görünce örtbas eden, bir kötülüğümü gördüğünde ise, bunu etrafa yayan kötü dosttan sana sığınırım ya Rabbi.” [İ. Neccar]
“Kötü arkadaş, demirci körüğü gibidir. Üflenince, ateş kıvılcımları seni yakmazsa da, kokusu seni rahatsız eder.” [Buhari]
İyi arkadaş kimdir?
Birkaç Hadis-i Şerif meali:
“En iyi arkadaş, Allah’ı andığında yardım eden, unuttuğunda sana hatırlatandır.” [Hâkim]
“En iyi arkadaş, sözleri ilminizi artıran, ameli de ahireti hatırlatandır.” [Hâkim]
“İyi arkadaş, güzel koku satan gibidir. Sana koku sürmese de, yanında bulunduğun müddetçe güzel kokusundan faydalanırsın.” [Müslim]
İyi arkadaşlar aramalı, bulunca da onlara hizmet etmeyi büyük nimet bilmeli. İlminden, iyi ahlakından istifade edilen salih bir arkadaşa lüzumlu hürmeti göstermeli. Onun can ve malını, kendi can ve malından önce tutmalı! Ayıplarını araştırmamalı, ayıbı olsa bile görmemeli ve kimseye söylememeli, hattâ onun ayıbını düşünmemeli, unutmalı! Sözüne itiraz etmemeli, asla münakaşaya girmemeli! Aleyhinde konuşan olursa, uygun şekilde susturmalı, alınacağı veya üzüleceği bir söz söylememeli! Suizanda bulunmamalı, uygunsuz hareketlerini dalgınlığa veya unutkanlığa yormalı! Yani bir mazeret arayıp suçsuz olduğunu kabul etmeli, çünkü güzel ahlak sahibi, insanları mazur görür, onların kusurlarını meydana çıkarmaz.
Arkadaşın kim?
- Bir gün merhum Hocamla görüştüğüm zaman, “Senin arkadaşın falanca kimsedir” demişlerdi. Benim birçok arkadaşım varken, neden özellikle onu söylemiş olabilir?
Efendim;
Arkadaşlarınız çok olabilir, ama içlerinde bozuk yollarda olanlar, başka yere bağlananlar olabilir. “Hocam” dediğiniz zatın bildirdiği arkadaş, hangi yoldaysa, sizin de, o yolda olmanız gerekiyor. Yani bu söz, “Onu kendine arkadaş et, onun yolunda ol” demektir. “Kişinin dini, arkadaşının dini gibidir. Kiminle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin” mealindeki Hadis-i Şerif, “Senin arkadaşın kim ise, sen de onun dininde, onun yolunda olursun, ona benzersin” demektir. “Kişi sevdiğiyle beraberdir” Hadis-i Şerifi de, aynı şeyi bildirmektedir. Birbirini sevenlerin ortak yönleri çok olur.
Atalarımız da, “Arkadaşını söyle, senin kim olduğunu söyleyeyim” demişlerdir. Çünkü insan, ortak yönleri olan kimselerle arkadaşlık eder. Eğer o zatın emrini göz ardı ederseniz, ona uymamış olursunuz.
İyi insan olmak için, iyilerle beraber olmak gerekir. Büyüklerimiz de, “Kim olduğun değil, kiminle olduğun önemlidir” buyurmuşlardır. O hâlde, o zatın dediği arkadaşla beraber olmaya ve onun yolunda gitmeye çalışmalısınız. Büyükler, dünyalık fayda ve zarara değil, âhiretteki fayda ve zarara bakarak konuşurlar. Âhiret için önemli olmadıkça bir şeyi insana bizzat söylemezler. Bu yüzden çok dikkatli olmalı.
Bir kimse ile yolda arkadaş olunca, eğer yaya olarak gidiliyorsa, onun yürüdüğü kadar yürümeli. Onunla konuşurken, sağa sola bakmamalı. İhtiyaç için ondan bir müddet ayrılınca, erkence yanına dönmeli, onu bekletmemelidir. Arkadaşın hakkını gözetmeli, onu gücendirmemelidir. Namazları onunla cemaat yaparak kılmalı ve ondan ayrılırken onunla helalleşmelidir.
Aynı köyden iki genç vardı, biri Müslüman, diğeri Hıristiyan’dı. Hıristiyan genç, Müslüman arkadaşını çok seviyordu.
Bir gün Müslüman olan der ki:
— Dinlerimiz farklı, bu arkadaşlık böyle gitmez. Gel Müslüman ol, bir Kelime-i Şehadet getir, yanma şu Cehennem’de. Cennet’te de beraber olalım.
— Sen gel Hıristiyan ol, bir tanrınızın gücü bizim üç tanrının gücüne erişemez.
Bu konuşmalar, bir müddet böyle devam ettikten sonra Müslüman olan der ki:
— Vazgeç şu münakaşadan, üç tanrı, dört İncil olmaz, papaz günah affedemez, masum çocuklar günahkâr doğmaz, şimdi boş verelim bunları. Gel bir ateş yakalım, sen de elini koy, ben de elimi koyayım. Hangimizin eli yanarsa bil ki Cehennemde yanacak.
— Hay hay, sen kendine bak.
Ateşi yakarlar, ikisi de ellerini koyar, ancak ikisi de yanmaz. Müslüman çıldıracak gibi olur, açar ellerini, “Ya Rabbi” der, “Vallahi bu İslam hak, vallahi Hıristiyanlık bâtıl, hem sen bunu Kur’an-ı Keriminde defalarca bildiriyorsun; ama bu da yanmadı.”
Allahü Azimüşşân buyuruyor ki:
“Sana dua etsin, sen varsın arada, seni sevdiği için senin hatırına onu yakmadık.”
Onun üzerine Hıristiyan genç, demek Cenab-ı Hak böyle söyledi deyip ağlamaya başlar, Kelime-i Şehadet getirir, Müslüman olur.
Allahü Teâlâ cümlemizi kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)