Allah’ın en sevdiği Resulü olan, âlemlere rahmet olarak gönderilen ve en çok sevilen ve övülen insan olması itibariyle Allah tarafından adı Muhammed olarak konulan Peygamberimiz (ASV)’ın dünya durdukça düşmanları da olacaktır. Ancak o mübarek zat “Allah seni insanlardan koruyacaktır” (Maide, 67) ayetindeki ilahi vaade hayatta iken mazhar olduğu gibi, vefatından sonra da kıyamete kadar bu korumanın geçerliliği devam edecektir. Allah düşmanlarına karşı bir çok savaşlara bizzat katıldığı, hiç koruma edinmediği, çok sayıda suikast teşebbüslerine karşı evinde huzurla uyuduğu, hicret ederken evini kuşatan suikastçıların arasından çıkıp gittiği halde ömrünün sonunda huzur içinde yatağında vefat etmiştir. Bütün bunlar ilahi korumanın en büyük kanıtıdır.
Vefatından sonra da Allah’ın koruması altında olduğuna dair olaylardan biri de mübarek naaşını çalıp Avrupa’ya götürmeye çalışan üç Hristiyan’ın amaçlarına ulaşmadan yakalanma olayıdır.
Bu üç sinsi haini suçüstü yakalayan, ünlü hükümdar Nureddin Zengi’dir.
Yaklaşık 1160’lı yıllarda Halep ve civarında hüküm süren Nureddin Zengi, haçlıların tasallutuna karşı yıllarca koymuş ve onları durdurmuştur. Nureddin Zengi Halep’te iken bir gece Peygamberimizi (ASV) rüyada görür. Peygamber (ASV) enselerinden tutup kaldırdığı üç adamı Nureddin Zengi’ye gösterir ve “Ya Nureddin, beni bunlardan kurtar!” buyurur.
Rüyadan çok etkilenip tedirgin olan hükümdar, "Bu rüyâ sadıkadır, mutlaka Resülüllah tehlikededir" diye düşünür. Gece vakti hiç beklemeden, güvendiği adamlarından 20 kişiyi yanına alarak ve çok çok hızlı bir şekilde Medine-i Münevvere'ye gider.
Medine halkı hükümdarın bu ani ziyaretine hayret eder. Ertesi gün, bütün şehir halkının toplanmasını ve önünden geçmesini ister. İstediği yerine getirilir, genç yaşlı herkes hükümdarın önünden geçer. Resulullah’ın (ASV) kendisine gösterdiği şahısları bulmaya çalışır.
Ancak simalarını rüyada tanıdığı bu şahısları göremez. Valiye sorar: "Buraya gelmeyen kimse kaldı mı?" O da Peygamberimizin (ASV) Ravzasına yakın bir evde oturan ve gün boyu ibadetle meşgul olan üç magriblinin gelmediğini söyler. Meğerki bunlar halka öyle bir görüntü vermişlerdi ki, bir kaç aydan beri gündüzleri sürekli ibadet eden takva sahibi kimseler olarak tanınmışlardı.
Nureddin Zengi onların da getirilmesini emreder. Onlar getirilir, görür görmez, rüyada kendisine gösterilen kişilerin ta kendileri olduğunu anlar. Hemen bunların tutuklanmasını ister. Sonra beraberindekilerle birlikte bu şahısların kaldığı eve gider. Evde yapılan incelemede, evdeki ucu kilimle örtülmüş tahta bir kapı ile kapatılmış giğer ucu da Ravza-i Mutahhare’ye yaklaşmış büyük bir tünel tesbit edilir.
Nureddin Zengi Mağribîleri muayene ettirir. Suçluların sünnetsiz ve hıristiyan oldukları ortaya çıkar. Sorguya çekilirler, ifadelerinde "Biz Hıristiyanız, kazdığımız tünelle Peygamberin kabrine girip naaşını çalıp Avrupaya kaçıracaktık" diyerek suçlarını itiraf ederler.
Nureddin Zengi bundan sonra kötü niyetli hainler zarar veremesin diye, Ravzanın etrafına su çıkıncaya kadar derin hendek kazdırır. Geniş ve derin olarak kazılan bu hendeğe kalay eritilip dökülür ve kalın bir duvar haline getirilir. Böylece Ravza-i Mutahhara güven altına alınmış olur.
Tarih boyunca Hz. Peygamber’e ve onun getirdiği İslam dinine saldıran azgınlar, büyük ölçüde takiyye yapmışlar, Müslüman ve takva görüntüsü altında münafıkça bir tutum içinde hedeflerini gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Kalleş ve hainlerin metodu budur. Ancak “Habibullah” unvanın sahibi olan Resulullah (ASV) da, onun getirdiği dini ve Kur’an’ı da Allah’ın koruması altındadır. Hiçbir münafık ona zarar veremeyecektir.
Bin yıl önce Resulullah’ın Ravza’sını tahrip etmeye teşebbüs edenler gibi günümüzde de ibadet ve takva görüntüsü altında mübarek İslam’ı tahrip ve tahrif etmeye teşebbüs eden ve Müslümanlara zarar vermeye çalışan hainler vardır. Sığındıkları kâfirlerle işbirliği yapan o kalleşler bilmelidir ki, onları suçüstü kıskıvrak yakalayacak Nureddin Zengi’lerimiz her zaman olacaktır.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.