DURMAMA

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

7 Ekim Devrimi öncesi de küresel Siyonizm, Filistin’de yavaşlatılmış bir şekilde soykırımı sürdürüyor; siyasi, ekonomik ve askeri anlamda tüm Batı Asya’da da tahakkümünü tahkim ediyordu.

Soykırım Cephesi'nin şimdi yürüttüğü küresel ölçekli durmama stratejisi ise hazır bir plandı. Daha doğrusu olası bir bahane oluşturabilecek bir durum için hemen devreye sokulabilecek küresel planlar hazırdı. Bir bakıma durmama/duramama İsrail için bir mecburiyettir. Ancak bu defa durmak, onun inisiyatifinden çıkmış bir zorunluk gibi görünüyor.

7 Ekim, hem bir bahane oldu.

Soykırım cephesi tüm değerlerini ayaklar altına alarak, halklarının ağır baskılarına sonuna kadar dayanarak ve büyük risklere girerek durmama stratejisini kullanıyor, kullanmak zorunda kalıyor. Merkezkaç kuvveti ile hareket eden bir cisim gibi durursa düşeceğine inanıyor ki; bunda haksız da sayılmaz.

Önceleri çeşitli araçla ve daha düşük dozlarda, inisiyatif kendisinde olacak şekilde bölgede ve Filistin sathında bir caydırıcılık sağlamış ve sürdürmekte iken; 7 Ekim’de kafasından yediği darbe ile tüm sistemi sarsıldı ve dengeleri bozuldu.

Durmama, kapsamlı bir süreç. Tüm düğmelere basmayı da içeriyor. Ateşkes ve müzakere ile bu strateji devreye sokuldu. Yani ateşkes; durmak için değil durdurmak için tasarlanmıştı ve öyle de devam ediyor. İsrail, durmuyor ama ateşkes ve müzakereler devam ediyor, direniş tarafı ise ateş etmiyor.

Bu avantajlı konjonktürde soykırım cephesi yeniden cepheleşme, eski cepheleri tahkim etme (Suudi – Yemen) ve normalleşmeye, İbrahim anlaşmalarına ağırlık vermeye odaklanmış ancak soykırıma da devam edebilmektedir. Özellikle Suudi normalleşmesine büyük önem atfediliyor ve onun üzerinde de yoğunlaşma var ancak fiili olarak yürürlükte olan bu normalleşmenin resmileşmesinin 7 Ekim öncesi bir konjonktürün olmaması   nedeniyle aynı sonuçlar doğurmayacağı neredeyse kesin.

Amacı zaten durmak olmayan bu süreçle küresel tepkileri soğutma, yeniden yapılanma ve tahkimat, İbrahim anlaşmalarına ağırlık vermek, toparlanmak, yeni cepheleri dizayn etmek ve güncellemek, soykırımı ve Suriye'ye Lübnan hattında işgali ve baskıyı genişletmek, İran üzerinde baskı artırmak, Yemem de Suudi önderliğindeki cepheyi güncellemek ve benzeri birçok işi hızlandırmak hedefleniyor.

Ateşkes tüm bunları sağlıyor ve mevcut konjonktür de İsrail ve genel anlamda soykırım cephesi için büyük avantajlar barındırıyor. Zira ne Suriye ve Lübnan ne de Filistin, ateşkes var diye İsrail'in daha düşük yoğunluklu görünen imhasına, işgaline, tehcirine ve tüm provokasyonlarına her biri farklı bazı nedenlerden dolayı karşılık verme pozisyonda değil. İsrail bu atmosferi iyi kullanıyor, başta Suriye olmak üzere Lübnan'a da iyice yerleşiyor.

Bu süreç uluslararası bazı kuruluşlardan çeşitli kararlar çıkartılarak da verim, yükseltilmeye çalışılıyor; sahada yapılamayanlar değişik yollarla gerçekleştirilmeye, değişik yöntemlerle elde edilmeye ve direniş cephesi zayıflatılmaya çalışılıyor.

Nitekim Hamas’ı silahsızlandırmayı ve Filistin’den çıkarmayı içeren Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK), Gazze'de Barış Kurulu'nun kurulması ve Uluslararası İstikrar Gücü'nün görev yapmasını öngören ABD tasarısını kabul etmesini buna bir örnek olarak vermek mümkün.

Ana hatlara baktığımızda; soykırım cephesinin ortalıkta ki bu şirretliğinin bir hakimiyet ve galibiyetten kaynaklı olmadığı göze çarpar. Nara atıyor, sağı solu deviriyor, Suriye'ye, Lübnan'a giriyor, Batı Şeria'da gerilimi tırmandırıyor, zindandaki esirlere baskıyı ve infazları tırmandırıp servis ediyor, Mahmut Abbas denen adamlarını bile tehdit ediyor ama karşı taraftan ABD ve diğer dostlarını devreye sokabileceği bir tepki almıyor, bir bahane ve rahatlama elde edemiyor. Bir zafer ise asla.

Elbette ki; karşı taraftan beklediği tepkiye kendisinin yapabileceği bir şey yok. Zira kendisi ve sahipleri hep birlikte direniş karşısında askeri alanda bir zafer elde edemediler; soykırımı zafer olarak saymazsak.

Özellikle de Lübnan’da ateşkesi bozmak, daha doğrusu iç karışıklık çıkarmak için giderek baskıyı arttırıyor.

Nükleer tehdit de dahil her türlü bağırışlar onu teskin etmeye yetmiyor, huzursuzluğunu gidermiyor ve arzu ettiği güvenliği sağlamıyor. Çünkü çok ağır bir yara aldığını biliyor.

Ateşkes kartı ile güç topluyor ama durmuyor.

Bu süreç, ikinci ve belki son olacak bir darbeye kadar devam edecek; ateşkesler tekrar bozulabilir; İran'a, Lübnan'a yeniden saldırılar olabilir. Suriye'de beklenmedik olaylar yaşanabilir ve saire ama sonuç değişir mi? İsrail, bu yabancı vücutta yaşayabilir mi? Hayır. İyilerin ve mazlumların Rab’lerinden niyazı da budur. 

DURMAMA

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.