KABİLE SICAĞI, VİCDAN SOĞUĞU

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bizim en büyük yanılgımız, bir arada durmayı toplum olmak sanmamızdı. Oysa biz henüz bir “toplum” bile olamadık; sadece yan yana duran, birbirine değmeden yaşayan, çıkarı çatışınca birbirinin boğazına sarılan dağınık kabileleriz. Aynı bayrağın altında duruyoruz ama aynı hakikatin altında buluşamıyoruz. Çünkü hakikati değil, soyadıyla, aşiretiyle, cemaat kartıyla, cüzdanıyla anlamaya alıştık insanı.

Hırsızın eli cebimizde gezerken sesi değil, soyadı belirliyor tepkimizi. Rüşvet, kapıdan giremeyenin arka bahçeden dolaşarak meşruiyet aradığı bir mekanizma hâline geldi. Ahlâkın sütunları çoktan kırılmış; yerine “bizden mi, değil mi?” sorusunu koymuşuz. Yanlışı ölçerken terazinin kefesine hukuku değil, aidiyet duygusunu koyuyoruz.

Birbirimize güvenmiyoruz ama ortak bir yalanı paylaşmaktan da geri durmuyoruz:
“Biz iyi bir milletiz.”

Hayır, iyi değiliz. En azından artık değiliz.
Çünkü iyilik, kötülüğü görmezden gelip hemhal olduğun kabileye göre pozisyon almak değildir.
İyilik, zarar vermemek değildir sadece; yanlışın karşısında durmayı göze alabilmektir. Biz buna cesaret edemediğimiz için çürüme, ses çıkarmadığımız her sokağa çöktü.

Çocuklarına “dürüst ol” derken, bir memura zarf sıkıştıran bir neslin içindeyiz.
Adaleti adliyede arayan ama kendi evinin salonunda yok eden bir kültürün tam ortasındayız.
Vicdanı yüksek sesle konuşan ama menfaati geldiğinde fısıltıya dönüşen bir kalabalığız.

Belki de sorun tam burada:
Biz kalabalığız, toplum değiliz.

Toplum, yanlışın sahibine değil, yanlışın kendisine bakar.
Biz ise hâlâ soyadından başlayan bir mahkeme tutanağıyla hareket ediyoruz.
Toplum, ahlâkı çıkarın önüne koyar.
Biz çıkarın hatırına ahlâkı evden kovuyoruz.
Toplum, adaleti merkezde tutar.
Biz adaleti arka cebimize sıkıştırılmış bir ihtimale dönüştürdük.

O yüzden bugün en büyük ihtiyacımız bir kurtarıcı değil;
kendi elimizi kirletmek pahasına yanlışın boğazına çökecek bir cesarettir.
Bir reform, bir yasa, bir yargıç değil;
bir bireyin “artık yeter” diyebileceği bir iç devrimdir.

Toplum olmak bir kimlik değil, bir sorumluluktur.
Biz bu sorumluluğu ertelediğimiz her gün,
kabilelerimizin sıcak kucağına sığınıp vicdanımızı soğukta bırakıyoruz.

Belki de artık kabilelerin gölgesinden çıkma zamanı geldi.
Çünkü adaleti, ahlâkı, hakkı ve insanı yeniden ayağa kaldıracak olan şey;
bir soyadı değil,
bir vicdandır.

KABİLE SICAĞI, VİCDAN SOĞUĞU

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.